• DOLAR 32.387
  • EURO 35.096
  • ALTIN 2326.253
  • ...
Üst Kimlik Olmazsa Kaos Olur
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

MEHMET ÖZCAN / DOĞRUHABER
Irak… İsmi gibi ırak değil, hemen yanı başımızda bir İslam beldesi. Hatta çok değil, bundan bir asır öncesi arada sınırın bile olmadığı topraklarımızdı oralar ve şimdi kan ağlıyor. 2003’te başlayan ve 8 yıl süren Amerikan önderliğinde batı işgaliyle öyle bir bataklığa saplanmış durumda ki aradan geçen yıllara rağmen kan ve gözyaşı dinmek bilmiyor. İslam ümmetinin bölük pörçük hali dolayısıyla birçok İslam beldesi gibi kendi haline bırakılan ülke, acılarından kurtulamıyor.

Batılı şer güçlerin işgali bitti derken etnik ve mezhepsel araç ve argümanları öne sürerek ektikleri fitne tohumlarının yeşermesiyle başlayan bombalı saldırılar, insan canının Irak’ta hiçbir değer ifade etmediği gerçeğini gün gibi ortaya çıkarmış bulunuyor.

Gelinen aşamada ise son olarak geçtiğimiz ay Musul’la başlayan ve Irak’ın neredeyse üçte birini ele geçiren IŞİD’in önce Bağdat’ın kapılarına kadar dayanması ancak ardından ani bir manevrayla bağımsızlık hazırlıkları yapan Kürdistan’a yönelmesi, ülkenin içerisinde bulunduğu kaos durumunu ortaya koyarken, o ana kadar hiçbir müdahalede bulunmayan Amerika’nın havadan IŞİD mevzilerini sınırlı bir şekilde bombalaması ise Irak’ın hâlâ tam anlamıyla bir işgalden kurtulamadığını açıkça ortaya koydu.

Irak’taki son gelişmelerle ilgili sorularımızı cevaplayan Irak Âlimler Birliği Üyesi Prof Dr. Yahya Ettai gazetemize çok önemli açıklamalarda bulundu. Prof. Dr. Yahya Ettai, Irak’ta Amerikan işgaliyle oluşturulan anayasanın Iraklıların aidiyet duygusunu yok ettiğini belirterek “Yani şu anda bir üst kimlik yok. Bir yerde bir üst kimlik yoksa alt kimlik devreye girer ve herkes alt kimlikle kendisini ifade eder” dedi. Alt kimliğin etnik ve mezhepsel kimlik olduğunu ifade eden Prof. Ettai, Şii-Sünni ihtilafının üst kimlikle çözüleceğine inandığını dile getirerek ki bu üst kimliğin de İslam olduğunu söyledi. İslam üst kimliğinin olmadığı yerde kaosun çıkacağını belirten Prof. Dr. Yahya Ettai, Musul’un durumu, IŞİD, Amerika’nın müdahalesi, Kürdistan’ın durumu ve Şii-Sünni sorunu gibi birçok konuda sorularımıza cevap verdi.

Sizi tanıyabilir miyiz?

Adım Yahya Ettai. Fıkıh ve fıkıh usulü profesörüyüm. Doktora tezim, Diyarbakırlı âlim el Amidi’nin “Münteha Essul” adlı eserinde olmuştur. Irak âlimler Birliği ve Dünya Âlimler Birliği üyesiyim. RASAN Stratejik Araştırmalar Kurumu başkanlığının yanı sıra Hülafa-i Raşidin Enstitüsü müdürüyüm.

Musul’la başlayan çatışmalar sonrası Irak’ın üçe bölünmesi durumu ortaya çıktı ve bununla birlikte IŞİD’in ismi ön plana çıktı. IŞİD’in, sonrasında Kürdistan’a yönelmesiyle çatışmalar yoğunluk kazandı. Siz tüm bu olup bitenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle ben şunu ifade etmek isterim. Irak’ta şu ana kadar 1,5 milyon kişi hayatını kaybetti. Yaşları 25 ila 30 arasında değişen 1 milyon 200 bin kadın dul ve 4 milyon çocuk yetim kalmış durumda. Bu veriler kesin verilerdir. Böyle bir resim, böyle bir portre var karşımızda. Bunun öncelikle bilinmesini isterim. Tabii, Irak’ta Amerikan işgalinden sonra ve bu işgalin oluşturduğu anayasa, Iraklıların aidiyet duygusunu yok etti. Yani şu anda bir üst kimlik yok. Bir yerde bir üst kimlik yoksa alt kimlik devreye girer ve herkes alt kimlikle kendisini ifade eder. Öyle ki Irak’ta bir Şii için Şii olmak, Iraklı olmaktan daha önemli. Bir Sünni için Sünni olmak, Iraklı olmaktan daha önemli. Böyleyken siz nasıl Irak diye bir yapıyı ayakta tutabilirsiniz? Çünkü üst kimlik kaybolmuş durumdadır. Dolayısıyla şu anda Irak’ta sorunun temeli bir üst kimliğin olmamasıdır.

Anayasa üst kimliğin oluşmasını engelliyor adeta. Herkes kendi alt kimliğiyle kendisini ifade ediyor. Bir yerde üst kimlik yok olursa alt kimlikler arasında çatışma ve gerginlik kaçınılmaz olur ve kaos çıkar. Bunu bilen ABD, Irak’ta böyle bir ortam oluşturdu. Etnik ve mezhepsel gerginlik, oluşturulan sistemin sonucudur. Çünkü Batılılar daha önce bunu Balkanlarda gördüler. Bir yerde etnik ve mezhepsel sorun varsa orada gerginlikler uzun süre devam ediyor. Ve orada yaşayan toplumun enerjisi o şekilde heba oluyor. Bunu bildiklerinden dolayı Irak’ta böyle bir yapı oluşturdular. 1916 yılında imzalanan Sykes-Picot antlaşmasıyla Irak’ın bugünkü sınırları çizildi.

Batılılar gerginliğin olabilmesi için sınırların bir şekilde değişmesi gerektiğine inanıyorlar. Bunun hesabını yapıyorlar.

Bu bakımdan Irak’ta şu anda bunun uygulamasını yaptılar. 2007 yılında ABD Savunma Bakanlığı’nın yayınladığı ‘Kan Haritası’ isimli raporunda bugün meydana gelen olaylar tamamen hesaplanmış,

Müslümanların birbirleriyle bu şekilde mücadele etmesi öngörülmüş. Tabii, bu konuda Müslümanların uyanık olması gerekiyor. Oynanan oyunlara gelmemesi gerekiyor.

IŞİD konusundan söz edebilir misiniz? Burada kamuoyunda çok büyük bir bilgi kirliliği ve karmaşası var. Hakikaten Musul’da ne oldu?

Şunu söylemek gerekir ki aslında IŞİD’ten önce de Irak’ta gerginlikler vardı. Özellikle Sünni bölgelerde gösteriler vardı. Maliki yönetimine karşı halkın tepkisi sokaklara taşmıştı. Gösteriler bu şekilde bir yıl boyunca devam etti. Ancak Maliki’nin baskısı sonucunda aşiretler silahlı mücadeleye girişti. Birçok bölgede Maliki güçleri saf dışı edildi. İşte bu ortamda IŞİD kendine bir zemin buldu. Tabii, IŞİD’in gözünün kararmışlığı, kan konusundaki pervasızlığı ister istemez halk arasında onlara karşı bir geri durma sonucunu doğurdu. Halkın tamamı şu anda IŞİD’i ve siyasetini desteklemiyor. Onların şu an yaptığı siyaset nedeniyle halk onlardan kaçtı. Bu bakımdan şu anda IŞİD’in Irak’taki özellikle de Sünni kesimindeki etkinliğinin temelinde aslında bu var.

Aşiret diyorsunuz, tepki diyorsunuz, Âlimler diyorsunuz… Peki, bu Âlimlerin, aşiretlerin, STK’ların şuandaki durumu nedir? IŞİD’i yanlış uygulamalarından dolayı uyarmıyorlar mı?

Elbette bu konuda âlimlerin çabaları var. Fakat şu anda Irak’ta ciddi bir âlim erozyonu var. Çünkü âlimlerin çoğu yurt dışına çıkmış durumda. Bunlar Maliki zamanında aranan kimselerdi. Bu bakımdan şu an Sünni kesimde ciddi anlamda âlim yok. Bu da IŞİD’in şu an daha rahat hareket etmesini sağlıyor. Mesela biz burada Irak Âlimler Heyeti olarak çok sayıda bildiri dağıttık. IŞİD’in icraatlarını eleştiren, kınayan, uyaran ve onlara yol gösteren mahiyette bildiriler yayınladık.

Fakat dediğimiz gibi şu anda Irak’taki şartlar çok kişinin pozisyonunu güçlendirmiş durumda. Ama bizler yine de üzerimize düşeni yapıyoruz. Biz onların yaptıkları bu uygulamalara katılmıyoruz. Yerine göre de eleştiriyor ve tavır koyuyoruz.

IŞİD’e baktığımızda son model Hammer cipler, tanklar ve ağır makinalı tüfeklerle savaşıyor. Bu da böyle bir örgüt için çok fazla görünüyor…
Elbette bu silahların bir kısmı Musul’da ordudan ele geçirilen silahlardır. Ama biz yine de İŞID’in arkasında bir devletin olduğunu biliyoruz. Evet, bir devlet gücü olmadan IŞİD bu duruma gelemez, arkasında bir devlet gücü var. Bu arada şunu da belirtmek isterim ki nasıl ki Suriye’de Sidnaye Zindanı’nda bulunan el Kaide mensupları bir şekilde serbest bırakıldıysa bu aynı şekilde Basra’da da meydana geldi.

Halkının ağırlıklı olarak Şii kesimden olduğu halde Basra’da zindanda bulunan el Kaide yöneticileri bir şekilde serbest bırakıldı. Orada da aynı senaryo hayata geçirildi. Nasıl ki Suriye’de Sidnaye Cezaevi’nden bırakılan el Kaide mensupları farklı eylemler içine girerek Suriye halk hareketini olumsuz etkilediyse aynı şey Irak’ta da söz konusu oldu. Normalde Irak’ta halk hareketi ve tepkisi zaten vardı. Yani bu IŞİD yüzünden şu anda Irak’taki halk hareketi akamete uğramış durumda bir ölçüde. Biz gerçekten bunun arkasında dış bir gücün olduğundan eminiz. Ve bu zamanı geldiğinde elbette ortaya çıkacaktır.

Kürdistan bağımsızlık hazırlığı yapıyor ve ilk günden kendisine karışılmadığı sürece karşılık vermeyeceğini belirtti. Ancak buna rağmen IŞİD Kürdistan’a saldırdı. Neden?

Ben şahsen bu saldırıların bir el tarafından yaptırıldığına inanıyorum. Çünkü bu saldırıların hiçbir mantıklı tarafı, gerekçesi yok. Benim kanaatim IŞİD içinde bulunan bir el IŞİD’in Kürdistan’a saldırmasını teşvik etti. Çünkü Kürdistan’a saldırıdan önce Kürtler tarafsız konumdaydı. Musul’da cereyan eden olaylara karışmıyorlardı. “Bunlar merkezi hükümetin sorunu” diye bir duruş ortaya koymuşlardı. Ancak bu saldırılardan sonra maalesef durum değişti. Şu anda Şiilerle Kürtler arasında bir yakınlaşma meydana geldi. Bu da tamamen Sünnilerin aleyhinde bir denge oluşturdu. Oysa ondan önce böyle bir durum yoktu. Demek ki bunu birileri özellikle istedi ve IŞİD’in böyle bir saldırıda bulunması gerçekten mantıkdışıdır. Ama maalesef durum böyle gerçekleşmiştir.

Amerika, Fransa, Almanya, İngiltere olmak üzere Batılı ülkeler bu son süreçle birlikte Irak’ta ne yapmak istiyorlar?

Tabi Amerikalılar, Avrupalılar zayıf bir Irak istiyor. Biriyle mücadele halinde olan toplumsal yapısı çökmüş bir Irak istiyorlar. O bakımdan bunu da görüyoruz zaten.

Sayın Ettai, biz şunu görüyoruz. IŞİD’in Kürdistan’a doğru yönelmesi, saldırması kontrol dâhilinde miydi yoksa Amerika ve Avrupalılara rağmen mi olmuştur?

Ben şahsen bunun Amerika ve Avrupalılar olarak batının IŞİD için çizdiği kırmızıçizgi olarak görüyorum. Çünkü gördüğümüz kadarıyla Batılılar, IŞİD’in Irak’ın Musul ve Suriye’nin Deyrez-zor bölgelerinde kontrolü sağlamasına göz yumuyor. Ancak IŞİD Kuzey’e açılınca tepki ortaya kondu. Yani Batılılar için IŞİD’in Deyrez-zor ile Musul bölgesine hâkim olması problem teşkil etmiyor, aksine bir denge olarak orada duruyor. Ancak IŞİD kuzeye doğru yayılmaya başlayınca Avrupa ve Amerikalılar harekete geçti.

Söylemlerinizden yola çıkarak şu sonuç da ortaya çıkıyor ki; IŞİD’in Batılılarca kontrol edilebildiği ancak yerine göre bağımsız hareket ettiği. Bu çelişkiyi nasıl izah edebilirsiniz?

E tabi bunun izahı zordur. IŞİD’in petrol kaynaklarını elde etme gibi bir hevesi ortaya çıkmış olabilir. Böyle bir tamahkârlığı sergilediğini de söyleyebiliriz. E tabi buradaki bazı soru işaretleri de cevap bekliyor.

Maliki’nin istifasıyla İbadi, ülkeye başbakanlık yapmaya hazırlanıyor. Son haberlere göre de Kürt yönetimi ile birlikte Musul’u almak için saldırı hazırlıkları var. Bundan sonra Irak’ta neler olacak? İbadi ülkenin içinde bulunduğu bataklıktan çıkarabilecek mi? Nasıl bir öngörüde bulunabilirsiniz?

Hayır kesinlikle olamaz. Çünkü Irak’ta bir sistem sorunu var. Şu anda iş tamamen etnik ve mezhebi yapıya göre şekilleniyor yeterliliğe göre değil. Ordu bile mezhepsel ve etnik yapıya göre şekillendirilmiş; işte ‘yüzde 60’ı Şiilerden, yüzde 25’si Sünnilerden, yüzde 15 Kürtlerden oluşur’ şeklinde bir hüküm var. Düşünebiliyor musunuz bir ordu bile etnik ve siyasi bir yapıya göre oranlanıyor. Bu da bir sorun. İbadi hükümeti de olsa başka bir hükümet de olsa sistem değişmeden sorunlar çözülmez. Ayrıca dikkat edilirse Kürtleri, Sünnileri ve Şiileri temsil eden üç şahsiyet de kendi toplumları içerisinde güçlü şahsiyetler değil. Mesela İbadi, Şiiler arasında güçlü bir şahsiyet değil. Aynı şekilde Cumhurbaşkanı Fuat Mahsum, Kürtler içinde ciddi bir desteğe sahip değil. Çünkü Talabani’nin partisinden. Öte yandan Sünnileri temsil ettiği söylenen el Caferi’nin de sadece beş milletvekili var. Bu da Sünnileri temsilen Meclis Başkanlığı yapıyor. Dikkat ederseniz Kürt cumhurbaşkanı, Şii başbakan ve Sünni meclis başkanı, kendi temsil ettikleri kitle içinde güçlü bir desteğe sahip değil. Bu da şu anlama geliyor; demek ki Amerika ve Avrupalılar zayıf kişileri başa getirerek kendi nüfuzlarını devam ettirmek istiyorlar. Açık söylemek gerekirse bu yapı Amerika’nın hesabına geliyor. Yani zayıf kişilikler olduğu zaman bunların dışarıdan yönetilmesi daha kolay oluyor. Bu bakımdan ben durumun daha da kötüleşeceğine inanıyorum. Böyle bir çözüm olmaz.

Peki Sayın Ettai, sizin çözüm öneriniz var mı, nedir?

Benim çözüm önerim şu; bir kere mezhebi ve etnik temelde bir görevlendirme yanlıştır. Kim ehilse, kim layıksa o olmalı. Bu nedenle biz Irak’ta yeterliliği olan teknokrat bir hükümetin oluşması gerektiğine inanıyoruz. Bu işe layık olan bir hükümet kurulmalıdır ve bu hükümet ülkeyi iki yıl boyunca yönetmelidir. Bu iki yıllık süre içerisinde yeni bir ordu oluşturulmalı, nüfus sayımı yapılmalı ve bunun sonucunda özgür ve şeffaf seçimler yapılmalı. Bu seçimler soncunda oluşacak meclis her türlü yasal düzenleme ve anayasayı yapmalıdır. Bizim çözüm önerimiz budur. Bunun dışında bir çözüm olmaz. Çünkü Irak’ın sistemi tamamen bölünmeye, ayrışmaya ve gerginliğe elverişli bir şekilde oluşturulmuştur.

Sayın Ettai, Irak’ta Sünni ve Şii ihtilafı nasıl çözülür? Bu konudaki görüş ve öneriniz nedir?

Ben şahsen Şii-Sünni ihtilafının üst kimlikle çözüleceğine inanıyorum. Ki bu da İslam üst kimliğidir. Alt kimlik mezhepsel kimliktir ve bu temel kimlik olursa ayrışma ortaya çıkar. O bakımdan bir üst kimliğe ihtiyaç var. Irak’ta aslında Sünni-Şii ayrımı yapaydır. Çünkü aynı aşiretin içinde Sünniler olduğu gibi Şiiler de vardır. Hatta bu durum evlere kadar sirayet edebiliyor, bir evde Sünniler olduğu gibi Şiiler de vardır. Bu ayrışma yapaydır. Herkes kendi mezhebine göre yaşama hakkına sahiptir ama üst kimlik her zaman İslam’dır. Bu Kürtler için de böyledir, bazı aşiretler Kürtçe konuşuyor ama aslen Arap’tır. Yine bazıları Arapça konuşuyor ama aslen Kürt’tür. Yani bu konudaki ayrışmalar yapaydır. O bakımdan biz üst kimliğin oluşması gerektiğine inanıyoruz. Irak’ta çözümün temeli budur. Bu oluşmadan elbette herkes alt kimliğiyle yetinecektir ve bu alt kimliğin şemsiyesi altında kendini daha çok güvende hissedecektir. Yani şu anda Irak’ta yapılan bu. Biz üst kimliğin İslam ve bunun genel bir kimlik olduğuna inanıyoruz. Eğer bu sağlanırsa herkes hem alt kimliğiyle gurur duymuş olur hem de bir üst kimliğe sahip olmuş olur. Dolayısıyla üst kimlik olmadan alt kimlik her zaman için bölüştürücü ve ayrıştırıcı olur.

Sayın Ettai, Ezidilere karşı yapılan saldırılar konusunda neler düşünüyorsunuz? Ya da bilmediğimiz gerçekler neler?

Evvela şunu söylemek gerekirse Ezidilere karşı yapılan bu saldırılar abartılıyor. Amerika’nın kendi raporları bile bunu teyit ediyor. Mesele azınlık meselesiyse benzer saldırılar başka yerde de oluyor. Kısacası Ezidilere yönelik saldırıların abartıldığını söylemek lazımdır. Fakat İslam hukuku açısından ve İslam’ın tarih boyunca uyguladığı gelenek açısından baktığımızda Ezidileri zimmi olarak görüyoruz. Zımmi olmak, aşağılayıcı bir ifade değildir. Çünkü zimmi, zimmetinde olmak demektir. Yani Müslümanların zimmetinde olmak demektir. Müslümanların zimmetinde olmak da bir şereftir. Yani Ezidiler Müslümanların zimmetinde ise bu onlar açısında can, mal, ırz, namus, din ve akıl güvenliğinin sağlanması anlamına gelir. Dolayısıyla dünyaya bu şekilde yayılması bilinçli bir durumdur. O bakımdan biz Yezidileri zimmi olarak görüyoruz; onların hayat hakkı vardır, yaşam hakkı vardır. Kesinlikle onlara yönelik saldırılar ahlaki ve İslami değildir. Ama olay farklı yansıtılıyor.

Sayın Ettai, Türkiye’nin ırak siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz ve ayrıca Türkiyeli rehinelerle ilgili neler söylemek istersiniz?

Biz Türkiye’nin siyasetini olumlu buluyoruz. Türkiye 2003 yılında meclisinde teskereyi reddetti. Amerika’nın Irak’a asker sevkini kabul etmedi ve bu Iraklılar açısından son derece güzel bir intiba bıraktı. Buna rağmen Musul’da Türkiye büyükelçisi mensuplarının rehin alınması yanlıştır, bunun hiçbir gerekçesi yoktur. Çünkü Türkiye, Irak’ta muharip bir ülke değildir. Ayrıca Türkiye, halkıyla Müslüman bir ülkedir. Böyleyken nasıl siz konsolosluk görevlilerini rehin alırsınız? Bunun kabul edilmesi mümkün değil. Bunların bir an önce bırakılması gerekir.

Sayın Prof. Dr. Yahya Ettai, verdiğiniz bu çok değerli bilgilerden dolayı teşekkür ederiz.

Ben teşekkür ederim.

Bu haberler de ilginizi çekebilir