• DOLAR 32.569
  • EURO 34.861
  • ALTIN 2427.543
  • ...
 “Rabbim Seçeceklerini Seçti; Bize de Geri Dönmek Kaldı”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

31 Mayıs 2010 tarihinde Gazze`ye insani yardım taşıyan filodaki Mavi Marmara Gemisi’nde bulunan Kayseri İHH yönetim kurulu eski üyesi Gönül Memiş Hanımefendiyle gemideki atmosferi, saldırı anı ve sonrasını konuştuk. “O gemide bulunan herkesin Kudüs sevdası vardı” diyen Memiş, gemidekilerin şahitliğinin önemli olduğunu, o anı mutlaka anlatmaları/aktarmaları gerektiğini; bu yüzden de döndüklerinden beri nerden bir davet, bir teklif alsalar mutlaka değerlendirdiklerini dile getiriyor.

Geminin o anki havasının gerçekten de çok güzel olduğunu belirten Gönül Hanım “Eğer İsrail askerleri iki gün daha geç gelseydiler çok daha başka olacaktı belki. Biz üç gün kaldık o gemide ama kazanımlarımız çok fazla oldu” diyerek dünyanın her yerinden ve her guruptan insanla bir arada oldukları o mekânda birçok şeye şahit olduklarının altını çiziyor.

İsrail askerlerinin kendilerine karşı tavırlarının çok kötü olduğunu ve yaralıların üzerlerine basarak bağırdıklarını söyleyen Gönül Hanım “Gerçek şu ki çok korkuyorlardı. Öyle ki cephanelik gibi oldukları halde biz kadınların karşısında korkudan tir tir titriyorlardı” açıklamasında bulunuyor. Sizleri röportajımızla baş başa bırakıyoruz…

Gönül hanım, öncelikle okurlarımızın sizi tanımasını istiyoruz. Kendinizi kısaca tanıtır mısınız?

1965 Kayseri doğumluyum. İlk, orta ve liseyi Kayseri’de okudum. Liseyi bitirdiğim sene girdiğim üniversite sınavında Yıldız Üniversitesi Mimarlık Fakültesi şehir planlama bölümünü kazandım ve iki yıl orda eğitimime devam ettim. Fakat başörtü yasakları yüzünden 12 Eylül darbesinden sonraki ilk yasaklarda okulum ve örtüm arasında tercih yapmak zorundaydım ve ben de okulu bıraktım. Daha sonra 1986’da evlendim. 4 çocuk annesiyim, doğma büyüme Kayseriliyim ve şuanda Kayseri’de yaşıyorum.

Yirmi yedi yıl kadar sonra tekrar üniversiteye dönme imkânım oldu. Başörtü yasağının kalkmasından ve af çıkmasından dolayı… Şuanda Erciyes Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Şehir Bölge Planlama 2. Sınıf öğrencisiyim. Aynı zamanda 2 torunum var; anneanneyim ve bu şekilde hayatıma devam ediyorum.

“FİLİSTİN’İ HİÇBİR ZAMAN GÜNDEMİMİZDEN DÜŞÜRMEDİK”

Allah hayırlı uzun ömür versin. Gönül Hanım, siz de Mavi Marmara gemisine binenler arasındaydınız. O gemiye binmek istemenizin temelinde neler yatıyor?

Okul sürecini biraz uzatmamın sebebi bunun içindi aslında. Mesela bana soruyorlar; “okulunu zamanında bitirmediğin için pişman oldun mu” diye, çok şükür hiç pişmanlık duymamıştım. İnşallah duymam da. Ama şimdi anlıyorum ki ben o dönemde okulu bitirmiş olsaydım belki o gençliğin verdiği düşünceler ile kariyer peşinde koşarak; para, çalışma, dünyalık peşinde kullanmak isterdim.

Okula devam edemediğim için Mavi Marmara’ya binme fırsatım oldu. O yıllar içerisinde sürekli insan yetiştirme, kendimizi yetiştirme çabaları içinde olduk. Bunun sonucunda Mavi Marmara önümüze çıktı. Çünkü ben Mavi Marmara filo hazırlıkları olduğu dönemde Kayseri İHH yönetim kurulu üyesiydim. Kayseri’de İHH’nın dernekleşmesinde başından beri yer almıştım. Bu anlamda bütün bu hazırlıklardan haberimiz vardı. Fakat ben daha çok bu şeyi önemsiyorum; bu olayların içinde olmaktan çok içimizdeki Kudüs sevdasına bağlamak gerekiyor. Ve şunu söyleyeyim ben şahidim ki; o gemide bulunan herkesin Kudüs sevdası vardı.

Karşımıza Mavi Marmara’nın filo hazırlıkları çıkmadan öncede biliyorsunuz ki Filistin zaten uzun dönem bir kuşatma altındaydı. Fakat çok şükür biz Kayserili arkadaşlarımız, kardeşlerimiz, akrabalarımız Filistin’i hiçbir zaman gündemimizden düşürmedik. Filistin hakkında olan en küçük olaydan tutun en büyük olaylara kadar her zaman o coğrafyaya olan ilgimizi, tepkilerimizi, o coğrafyaya olan bakışımızı canlı tutmaya çalıştık. Bunun sonucunda belki bu bütün Türkiye coğrafyası için söyleyebilirim, ümmet için söyleyebilirim, tüm bu gayretlerin ve samimi düşüncelerin sonucunda Mavi Marmara zaten bir proje olarak ortaya çıktı. Ve oraya gitmek de biraz oradan geldi sanırım. Yoksa çok isteyenler vardı, tabi sadece biz değil. Ama sonuçta birilerin olması gerekiyordu ve herkes üzerine düşeni yapmıştı. Mavi Marmara sadece gemiye binenler ile ilgili bir şey değil. Zira ben aradan geçen dört yıldan sonra bunu çok daha rahatlıkla dile getirebilirim ki; aslında o gün o gemide olmak isteyenlerle beraber işte o Kudüs davasını çok doğru bir yerden samimi bir şekilde isteyen herkes o gemideydi. Ama herkes doğru olan işi ne ise o işin başındaydı. Birilerinin dua etmesi gerekiyordu, birilerinin gözyaşı dökmesi gerekiyordu, birilerinin o geminin dümenini çevirmesi gerekiyordu… Herkesin farklı bir şeyler yapması gerekiyordu sonuçta. Bize de böyle bir şey nasip oldu o yüzden. Çok zor bir şeydi aslında. “ben yaptım, şunu yaptım da oldu” filan değil; olması gereken neresi ise ordaydık sadece…

“GEMİNİN O ANKİ HAVASI GERÇEKTEN ÇOK GÜZELDİ”

Peki, o melun saldırı öncesi gemideki atmosfer nasıldı, bize o anları anlatır mısınız?

Belki bizim şahitliğimiz bu anlamda önemli. Rabbim seçeceklerini seçti; iyilerini seçti bize de geri dönmek kaldı. Fakat geri dönmemizden bu yana biz aslında gemide bulunduğumuz zaman da bunu hep tekrar ediyorduk “bizim işimiz asıl şimdi başlıyor”… Çünkü bu bir sorumluluk, bir şahitlik oldu. Her şeyi biz gördük; her şey bizim gözümüzün önünde gerçekleşti. O anı mutlaka anlatmamız, aktarmamız gerekiyordu. Bu yüzden döndüğümüzden beri nerden bir davet alsak, bir teklif alsak her anlamda çok kişi demeden, az kişi demeden, uzak yakın demeden, bizden bu konu ile ilgili görüş alınmak istendiğinde, dinlemek istendiğinde herkese bunu anlatmak gerektiğini düşündüm. Vebal olarak bu olayları anlatırken anlatılması en zor olanı geminin o anki havası. Takdir edersiniz ki bazı şeyleri söylemek gerçekten zor.

Geminin o anki havası gerçekten çok güzeldi. Eğer İsrail askerleri iki gün daha geç gelseydiler çok daha başka olacaktı belki. Biz üç gün kaldık o gemide ama kazanımlarımız çok fazla oldu. Çok şey gördük, çok şey öğrendik, çok şeye şahit olduk. Dünyanın her yerinden insanlar vardı, her guruptan insanlar. Ateistinden, Hıristiyan’ından, Yahudi’sinden, Müslüman’ına ve hiçbir şey olmadan sırf zulme karşı çıkmak için gelen kişiler vardı. En çok anlattığım örneklerden birini size de anlatmak istiyorum…

Amerika’dan gelen kadınlar vardı. En başta bir şeyler ikram ediliyordu otururken. Bu kadınlar da hemen teşekkür edip alıyorlardı. Ama gün geçtikçe bunlar bir şey fark ettiler ve birinci günün akşamına doğru aynı şeyi onlar da yapmaya başladılar. Artık bir şey ikram edildiğinde önce yanındakilerine ikram edip sonra kendileri alıyordu. Çünkü biz öyle yapıyorduk. Bizim yemeden önde yanımızdakilerine ikram ettiğimizi gördükleri için onlar da öyle yapmaya başladılar. Gerçekten de değişik etkileşimler yaşadığımız bir ortamdı. Ders halkaları oluşturulmuştu, ayrı ayrı yerlerde grup oluşturulmuştu. Örneğin; Türkçe gurupları vardı Türkçe öğrenmek için. Bir başka yerde İngilizce çalışanlar vardı. Arapça çalışanlar, hadis çalışanlar ve ezber yapanlar vardı. Bazıları da sürekli yemek derdindeydi; yemek hazırlıyorlardı. Geminin havasını etkileyen büyük bir faktör ise her guruptan insanın, diplomatın, ünlünün ve herhangi bir vasfı olmayan insanların makam mevki gözetmeksizin o gemide eşit bir şekilde çalışmasıydı. Hatta hiç tahmin edemeyeceğimiz insanların lavaboları temizlediğine şahit oluyorduk ve hiç kimse hiçbir şeye itiraz da etmiyordu…

“BİR GRUP KUR’AN OKUYOR, BİR GRUP DUA EDİYOR VE BİR GRUP DA YATIP DİNLENİYORDU”

Saldırı esnasındaki durum, insanların ruh halleri ve yaklaşımları nasıldı? Saldırı anı ve sonrasını özetler misiniz?

Biz daha yola çıkmadan önce böyle bir şey bekliyorduk. İsrail’in Mavi Marmara gemisinin Gazze’ye girmesine izin vermeyeceği belli bir şeydi. Eğer İsrail akıllı olsaydı hiç bir şey yapmazdı ve biz gidip gelirdik sadece. Rabbim onu durdurmadı. O da aceleci davrandı. Tüm beklentilere rağmen böyle bir şey beklenmiyordu. Gerçekten de bu kadarının olacağını beklemiyordu kimse, ben de beklemiyordum. En kötü ihtimal gene ablukaya alınır bir ay, iki ay derken o denizde bırakılmasına mecbur bırakılır gibiydi. İHH yaptığı çağrılarda bu yolculuğa katılanlara gidiş tarihi veriyor ama dönüş tarihi vermiyordu. Çünkü ne olacağı belli değildi.

Biz bir takım şeylere hazırlıklıydık. Zihnen de olsa bir ordu bekliyorduk açıkçası. Saldırı anında Pazar gecesi saat 22.30 gibi biz kadınlara geminin ilk katındaki büyük salon verilmişti. Oradan gece 22.30 gibi ben pencereden denize baktığımda ufuk çizgisinde gemilerin dizilmiş olduğunu gördüm. bir şeyler olduğunun farkındaydık ama detaylı olarak bilmiyorduk. Etrafımız kuşatılmıştı. Gece boyunca bir takım hazırlıklar yaptık, görev dağılımları yaptık. Nöbetçiler koyduk kapılara. Bir grup Kur’an okuyor, bir grup dua ediyor ve bir grup da yatıp dinleniyordu.

O gece Ramazan Kaya hocamızın sohbeti ve Ömer Karaoğlu’nun konseri olacaktı. Ve sabah namazına kadar program düzenlenecekti. Sabah namazında da Gazze’ye girilecekti. Sabah namazına yakın bir vakitte yukardan inip gelen arkadaşların tavrından anlıyorduk işlerin kızıştığını. Bize ilk yardımdan anlayanların yukarı çıkması söylendi. 2-3 arkadaş çıktı. Geriye kalanlarınsa yerlerinden ayrılmamaları söylenildi. Çünkü işe yaramadığımız bir ortamda kargaşa yapmak, kalabalık yapmak zarar verirdi. Saldırı başladığından ve saldırı bitimine kadar ben aşağıda bize söylenilen yerde bekliyordum. Kadınların olduğu yerde birçok arkadaşımız sabah namazını kılamadılar saldırıdan dolayı. İlk anonsta “şehitlerimiz var, yaralılarımız var direnmeyin arkadaşlar” diye bir anons yapıldı. Biz şehitleri duyduğumuz zaman anladık ne olduğunu. Saat 07.30 gibi İHH’nın görevli abileri gelip yukarı çıkmamız gerektiğini söylediler. “Şuan İsrail askerleri gemide ve herkesi güverteye toplamayı istiyorlar” deyip bizi yukarı çağırdılar. Ve biz de yukarı çıktığımız zaman olan biteni ancak o vakit tam anlamıyla kavradık.

“FURKAN KAYIT YAPMAK İÇİN ÇOK ISRARCIYDI”

Şehit Furkan Doğan da sizin Kayseri kafilesindeydi. Kendisinden kısaca bahsedebilir misiniz?

Evet, Furkan Doğan bizimle aynı kafiledeydi. Kendisi küçüklüğünden, çocukluğundan beri tanıdığım biriydi. Mavi Marmara kayıtlarını alanlardan biri de bendim yönetim kurulunda olduğum için. Bazıları kayıt yapmak için çok ısrarcıydı. Bunlardan biri de şehit Furkan’dı. Kayseri’den katılacaklarla ilgili 4-5 toplantı yapıldı. İlk toplantıdan itibaren Furkan’ın adı vardı hep ve her defasında ilk üzeri çizilen de o oluyordu. Son toplantı yapılacaktı. Ben binadan çıkmadan önce Furkan’ın babası Ahmet abi ile karşılaştık. Ahmet abi bana toplantıya katılıp katılmayacağımı sordu. Ben katılacağımı söyleyince bana Furkan’ın günlerdir yemek yemediğini ve kendileriyle konuşmadığını söyledi. Ve “mümkün olursa toplantıda bu çocuğu da alın” dedi. Toplantıda gelemeyeceklerini söyleyen iki kişi listeden çıkarılınca yerlerine Furkan ve başka birini yazdık. Furkan telefonda orayı her gün arıyordu ve çok ısrarcıydı. Akşam salondayken görüşmüştük ve saldırının olduğu akşam son kez konuştuk. Furkan bana bir şey verecekti ve helallik istedi. “Bir ihtiyacınız olduğu zaman biz yukardayız” dedi ve “bize seslenin yeter” diye de ekledi. En son o zaman Furkan’ı gördüm ve bir daha da göremedim…

“İSRAİL ASKERLERİ KADINLARIN KARŞISINDA KORKUDAN TİR TİR TİTRİYORLARDI”

Allah şehadetini kabul etsin. Peki, İsrail askerlerinin size karşı tavırları nasıldı?

Bize karşı tavırları çok kötüydü. Yaralılarımızın üzerlerine basıyor ve bağırıyorlardı. Filistin asıllı gençlere özelikle çok eziyet ettiler. Gerçek şu ki çok korkuyorlardı. Öyle ki cephanelik gibi oldukları halde biz kadınların karşısında korkudan tir tir titriyorlardı.

“İSRAİL DİYE HİÇBİR ŞEY YOK ASLINDA”

Peki, şu an neler yapıyorsunuz? Mavi Marmara sonrası hayatınızda ne tür değişiklikler oldu? Bizimle paylaşır mısınız?

Bizi hastaneye götürdükleri zaman İsrailliler çok bağırarak konuşuyorlardı. Ben de kendi kendime karar vererek bir daha hiç bağırmama ve alçak sesle konuşma kararı aldım. İsrail diye hiçbir şey yok aslında. Güçleri ve kuvvetleri diye bir şeyleri de. Onların tek bir şeyi var; kendileri dışındaki insanların üzerine oluşturdukları korku imajı. ama sadece imaj. Bizim ihtiyacımız olan tek şey cesaret. Emin olun karşımızdakinin bir hiç olduğunu daha iyi anlarız. Mavi Marmara da bize bunu gösterdi.

Biz arkadaşlarımızla çok düşündük ve bazen istişareler yapıyorduk “biz niye o gemideydik acaba” diye ya da bu gemi niye vardı? Emin olun çıkardığımız en önemli sonuç; Allah bizim Yahudileri görmemizi istedi. Biz onları en güçlü oldukları şekilde gördük. Onlar; 2 metre uzunluğundaki adamlar, ellerinde hiç silah olmayan insanların karşısında merdivenlerden inerken kayıp düşüyorlardı. Komando adam merdivenlerden düşer mi? Düştükleri zaman da gülüyorduk. İnanın önümüzde resmen rezil oldular. Tetikte titreyen ellerini gördük biz…

Mimarlık seçmenizin amacı nedir peki?

Tüm İslam coğrafyası harap olmuş durumda. Filistin, Afganistan, Suriye daha nice yerler var ve bu yerleri yeniden ayağa kaldırmamız gerekecek. Bir taşı bir yere koymak maksadında, elimizden geleni yapmak için…

Son olarak neler söylemek istersiniz?

İsrailli dört asker kırmızı bültenle aranıyor. O gemi İsrail’in imajını yıktı. Öyle bir durum daha olsa yüzerek dahi olsa gideriz inşallah…

Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederiz.

Ben de Nisanur Dergisi’ne çok teşekkür ediyorum…

Röportaj: Zekiye Gültekin / Nisanur Dergisi - Temmuz 2014 (32. Sayı)
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir