TÜRKİYE`DE KÜRDİSTAN KONFERANSI
Geçtiğimiz 17-18 Eylül tarihlerinde Diyarbekir`de dikkate değer bir konferans gerçekleştirildi. &`;Türkiye`de Kürdistan Konferansı” adıyla gerçekleştirilen konferansa ilişkin bir kısım gözlem ve düşüncelerimi değerli okuyucuyla paylaşmanın faydalı olacağını ümid ediyorum.
Geçtiğimiz 17-18 Eylül tarihlerinde Diyarbekir’de dikkate değer bir konferans gerçekleştirildi. “Türkiye’de Kürdistan Konferansı” adıyla gerçekleştirilen konferansa ilişkin bir kısım gözlem ve düşüncelerimi değerli okuyucuyla paylaşmanın faydalı olacağını ümid ediyorum.
Hasbelkader bizler de konferansta bulunduk ve birkaç dakikalık bir konuşmamız oldu. Kürdçe gerçekleştirdiğimiz konuşmamızda Kürdler’in iki hakikati olduğu, bunlardan birinin Allah tarafından kendilerine bahşedilen hakların ellerinden alınmışlığından kaynaklı “Azadi”; ikincisinin de, bu halkın 1400 yıldır üzerinde karar kıldığı “Müslümanlık” olduğuna değindik. Her ne kadar “Siyasal Statüsüzlük” bir sorun ise de temel sorunun “Zihniyet Ve İnanç Sorunu” olduğu hususunun altını çizdikten sonra, Kürd halkının tüm haklarının iadesi noktasında bugün her fikir ve cenahtan Kürd’ün ittifak içerisinde bulunduğunu vurguladık. Bununla beraber yazar, aydın ve halkın siyasal iradesinin temsilciliğine namzet şahıs ve grupların ikinci hakikati görme ve anlama noktasında sorunlu olduğunu, bunun aşılması gerektiğini dile getirdik. Bu husus anlaşılıp, kabullenmedikçe bu halkın bünyesiyle uyumsuz çözümlerin sorunları çözemeyeceğini vurguladık. Bununla beraber konferansın temel konularından biri olan “Birlik” hususunda da ciddi anlamda yol alınamayacağını; zira Kürd halkının % 99’unun Müslüman olduğunu ve inancıyla barışık olmayan, hatta inancını temsil etmeyen esaslarda, yapı ve şahıslarda birlik sağlanamayacağı gerçeğinin altını çizdik…
Bu kadarla iktifa edip, konuşmamızın detaylarını bir kenara bırakarak konferansa ilişkin bir kısım analizlerde bulunmak isterim.
Konferans iki gün, on iki oturumla gerçekleştirildi. İlk günün konusu “Kürtler Arası Birlik ve Diğer Halklarla Ortak Yaşama” idi. İkinci gün de “Türkiye’de Oluşabilecek Yeni Anayasa İçin Kürtlerin ve Diğer Halkların Görüş ve Önerileri ve Kürdistani Konferansa Yönelik Ortaklaşılan Görüş ve Öneriler”di.
Her ne kadar konular bu şekilde belirlenmiş idiyse de, her iki gün de bu konulara riayette sorunlar yaşandı.
Aksaklık ve sorun olarak tesbit ettiğimiz hususlardan önce vurgulamak isterim ki konferans bir “Tertip Komitesi” tarafından düzenlenmiş olup, bu komite farklı fikir ve camialara mensup kimselerden oluşmaktaydı. Bunlar içerisinde Dtk ve Bdp bulunduğu gibi Hak-Par, Kadep, Ösp, Diyarbakır Barosu, Bawer-Kurd, Disiad, Mazlum-Der, Müsiad, Komeleya Nubiharê, Tevkurd, Med-Zehra gibi parti ve STK’lardan kimseler de bulunmaktaydı. Bununla beraber Hatay Arap Derneği, Mahalmiler, Süryaniler, Êzîdîler, Ermeniler ve Aleviler adına katılımcılar da vardı. Her bir şahıs, Stk ve kuruluşun ilgili kesimleri ne kadar temsil edebildikleri hususuna ise değinmeyeceğim.
Bizce konferansın değer kaybına sebebiyet veren ve bu tür organizasyonlarda olmaması gereken temel aksaklıklar şunlardır:
- Aynı düşünce ve gruba mensup ve aynı argümanlarla konuşan çok sayıda kişinin konferansta delege olarak yer alması, konferansın “Çoğulculuk” ve “Çokseslilik” niteliğine gölge düşürmüştür. Açık bir husus var ki; bir yapı kendi içerisinde tesis edilen birliği ya da birlik mefhumuna ilişkin düşünsel müzakereleri, bir halkın birlik müzakereleri ya da birliği olarak sunamaz.
- İslami hassasiyetlerle bilinen kurum ve kişilerin “Objektif (!) Söylem” kaygısıyla neredeyse farklı düşünce ve inançlara mensup kişi ve kesimlerle aynı dili kullanıp benzer söylemlerde bulunmasıyla, halkın Müslüman kimliğini bu tür ortamlarda temsil kabiliyetinden yoksun kalması…
- Konuşmacıların oturum konusuna riayet etmemesi… (Domino etkisiyle kendim de oturum konusuna riayet edemediğimi not düşmek isterim.)
- Konferansın konu çokluğu ve zaman darlığı nedeniyle verimsizleşmesi…
- Azınlık temsilcisi olarak yer alan Ermeni ve Alevi kimselerin konferans konusunu dağıtması ve özellikle İslamî düşünce ve inanca dair yerinde olmayan bir dil kullanmaları… İslam düşmanlığı temelinde örgütlenen Kemalist devletin bir kısım uygulamalarını aziz İslam dinine mal etmeye çalışmaları ve bu durumu “Devletin İslam Egemenliği” şeklinde lanse etmeleri gibi… Ya da Alevi olduğunu deklare eden ve Pkk çizgisine yakın bir gazetede yazarlık yapan bir şahsın, aziz İslam dinini Hristyanlık ve Yahudilik’le aynı kefeye koyarak diğer dinlerin miadını tamamladığı kıstasıyla halkımızın %99’unun mensubu bulunduğu aziz İslam inancının “Kerbela’da bittiğini” ifade etmesi ve “Aleviliğin Kemalist kisveye bürünmesiyle sadece biraz değer kaybettiği” şeklindeki söylemleri, ne yazık ki ne Kürdlerin birliğine ne de diğer halklarla ortak yaşam düşüncesine hizmet etmemektedir.
- Zaman dar, konular mühim ve çok olmasına karşın aynı kimselerin birçok oturumda söz alarak neredeyse 1 saati bulan konuşmalar yapmaları, bundan ötürü birçok kimsenin hiç konuşamamış olması da konferansın verimini düşürmüştür.
- Barış annesi adıyla konferansta yer alan bir kimsenin duygusal konuşmalar yaparak aklı devre dışı bırakmaya yönelik girişimleri de konferansın makuliyetine gölge düşürmüştür.
- Eşcinsellik gibi “Hastalıkları Meşru Göstermeye Çalışan” ve eşcinsellerin de konferansta temsil edilmesi gerektiğini ifade eden kimselerin konferansta yer almasıyla konferansın ciddiyeti zedelenmiştir.
- Kürd halkının temsilciğine soyunan solculuk ve milliyetçilik tandanslı, Kemalist zihniyet ve ittihad-terakki misali halkın inancını dışlayan ve inançla savaşmayı misyon edinen kimselerin temsil kabiliyetinden yoksunluğunun belirginleşmesiyle konferansın Kürdler ve Kürdistan halkları adına karar alma kabiliyetini kaybetmesi…
- Pkk düşüncesinde ya da bu düşünceye paralel düşünen kişi ya da kurum temsilcilerinin A. Akat Ata ve F. Uca gibi kimselerin moderatörlük yaptığı oturumlarda söz alarak sair delegelerin birkaç katı uzunluğunda konuşmaları ve moderatörlerin buna engel olmaması da konferansın tarafsızlık ve ciddiyetine gölge düşürmüştür. Öyle ki A. Akat Ata bile bu durumu “5 dakikayı tutturamadık, 10 dakikanın da altına düşemedik” şeklinde itiraf etmiştir.
- “Yurtsever Gençlik” temsilciliği vasfıyla konferansa katılan şahsın Pkk’ye yönelen eleştirilere “Fanatik Bir Üslupla” her iki gün cevap vermeye çalışması, Pkk’yi halkla özdeşleştirerek, eleştirileri Pkk düşmanlığı olarak nitelemesi ve “Vicdanlı Olun!” gibi çıkışlarla tehditvari anlaşılabilecek konuşmaları da konferansın isim ağırlığına yakışmamış, abes düşmüştür.
Bununla beraber Osman Baydemir gibi kimselerin bu halkın tartışmasız kahir ekseriyetinin inancı olan Müslümanlıktan ve Müslüman halktan bahsederken “Muhammediler” tabirini kullanması; yine sonuç bildirgesinde Müslüman halk için “Sunni dindarlar” tabirinin diğer azınlık isimlerinden sonra bir azınlıkmış gibi yer alması da dıştan ve dışlayan bakış açısını ve oryantalist yaklaşımı ortaya koymaktadır.
Mazlum ve mustazaf halkımıza adaletin ikamesi için perspektif sunması noktasında arzetmek istediğimiz temel aksaklıklar bunlar olmakla beraber, her şeye rağmen tüm halklar gibi Kürd halkının da İslam’a ve insanlığa düşman güçlerin tahrik ve engellemelerine aldırmadan bir araya gelmesi ve meselelerini uygun zeminlerde konuşmaları da arzuladığımız ve özlemini duyduğumuz hususlardandır.
Necat Özdemir / Bangaheq