• DOLAR 32.381
  • EURO 35.192
  • ALTIN 2324.343
  • ...
Abdullah ağlıyor, sen gülüyorsun
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Nübüvvetin dört veya beşinci yıllarıydı. Bir gün Ashabı Kiram oturup kendi aralarında sohbet ediyorlardı. Birbirlerine “ Hz. Peygamber dışında şimdiye kadar bizden hiç kimse çıkıp da Kâbe’de müşriklere karşı açıktan Kur’an-ı Kerim’i okuyamadı. Hemen Abdullah b. Mesud öne atılıp “Ben gidip okurum” dedi.

Arkadaşları: Ey Abdullah! Sen otur! Bırak bizden kabilesi güçlü olan biri gidip okusun ki müşrikler ona bir zarar vermek istediklerinde en azından kabilesi ona arka çıkar, onu müşriklerin şerrinden korumaya kalkar. Fakat imanın verdiği coşkuyla Abdullah b. Mesud arkadaşlarına, “Bırakın ben giderim. Beni müşriklerin şerinden Allah korur.” diyerek doğruca Kâbe’ye gitti.
Bu sırada birçok Kureyş eşrafının da içinde bulunduğu müşrikler Kâbe’de Makam-ı İbrahim’in yanında toplanmıştı. Abdullah b. Mesud, Makam-ı İbrahim’in bulunduğu taşın üzerine çıkıp yüksek bir sesle Euzu besmele çekip Rahman süresini okumaya başladı. Herkes hayret ve merak ederek bu cesur ve kahraman adamın kim olduğunu öğrenmek üzere Makam-ı İbrahim’e doğru yöneldiklerinde okuyanın Abdullah b. Mesud olduğunu gördüler. Ve hep birlikte üzerine yürüdüler. Tekme, tokat onu dövmeye başladılar. Hatta Ebu cehil Kulaklarından tutup onu yukarı doğru kaldırdı ve kulaklarını yarısına kadar yırttı. Yüzü, gözü her tarafı yara bere içinde kalan Abdullah b. Mesud kandan kıpkırmızı bir heykel gibi oldu. Fakat o bu halde iken de okumasını devam etti, ta ki bu mübarek süreyi bitirene kadar. Ve sonra arkadaşlarının yanına gitti. O sırada Peygamber (as) da orada hazır bulunuyordu. Abdullah b. Mesudun bu halde geldiğini gören vahiy Meleği Cebrail (as) gelip Hz. Peygamber(a.s)’in karşısına geçti ve gülümsemeğe başladı. Hz Peygamber (a.s) : Ey Cebrail! Abdullah ağlıyor sen gülüyorsun, acaba bunun hikmeti nedir? diye sorunca, Hz. Cebrail (as) : “Ya Muhammed! Bunun hikmetini ilerde anlarsın.” diye cevap verdi.

Ve Hz Peygamber (s.a.v): Ey Abdullah! Biz sana demedik mi sen gitme. Bırak kabilesi güçlü olan birisi gidip bu işi yapsın.
Abdullah b. Mesud: Ya Resulallah! Vallahi gitmeden önce içimde bir korku vardı. Müşriklerin bana ne yapacağını düşünüyordum. Fakat şu anda onlardan hiç korkmuyorum. Müşrikleri ilk defa böyle perişan bir halde gördüm. Onların acizliği beni çok sevindiriyor. Ve vallahi bana yaptıkları işkenceden dolayı da hiçbir acı his etmiyorum. Ya Resulallah! Vallahi eğer izin verirseniz yarın tekrar gider açıktan Kur’an okurum. Ve rivayetlere göre Abdullah b. Mesud ertesi gün tekrar Kâbe’ye gider ve müşriklerin toplu olarak Kâbe’de bulundukları bir sırada açıktan Kur’an okur. Abdullah b. Mesud’un bu imanı ve cesareti, müşriklerin ona büyük düşman kesilmesine neden olmuştu. Evet, Kureyşliler bu olaydan sonra İbni Mesud’u kızgın kumların üzerine yatırıp çeşitli işkenceler uygulamış ve onu İslam’ı terk etmeğe zorlamışlardır. Kureyşlilerin bu tutumu karşısında Abdullah b. Mesud Mekke’yi terk etmeğe ve hicrete mecbur kaldı. Ve Habeşistan’a gitmek üzere yollara düştü.

Cüssesinin çok küçük olmasına rağmen Abdullah b. Mesud Hz. Peygamber ile beraber hemen hemen bütün savaşlara katılmıştır. Bedir Savaşında cüssesinden umulmayan kahramanlıklar göstermiştir. Bedir savaşında Afra hatunun Muaz ve Muavviz isimli iki yiğit oğlu kılıç darbeleri ile Ebu Cehil’i kımıldamayacak şekilde yaralayıp yere yığmışlardı. Onun öldüğünü zan edip oradan ayrılmışlardı.

Fakat savaştan sonra Hz. Peygamber Ebu Cehil’in durumunu merak ediyordu. Ve Peygamberi Zişan sordu: Acaba Ebu Cehil ne haldedir. Kim bize ondan haber getirecek? Bunun üzerine Abdullah b. Mesud yerinden fırlayıp Ebu Cehil’i aramaya koyuldu. Ve nihayet onu ağır yaralı bir halde buldu. Ona:
Ey Allah’ın düşmanı! Nihayet Allah seni hakir ve zelil etti.

Acılar içinde kıvranan İslam düşmanı ölmek üzereyken dahi en ufak bir pişmanlık eseri duymadan hala ağzında kin ve düşmanlık kusuyordu ve Abdullah’a şöyle cevap verdi:
Ne diye beni zelil ve hakir edecek ey koyun çobanı! Hakir olan sizlersiniz! Sen bana zaferden bahset kim kazandı, kim kaybetti?

Zafer Allah’ın, Resulü’nün ve müminlerindir. Ve artık bugün senin de sonun geldi. Şu başını Allah’ın izniyle vücudundan koparacağım.

İşte Allah’a Ve Resulüne düşmanlık yapanların sonu böyle zillet ve meskenet olacaktır. Dünyada zelil ve hakir olduğunuz gibi ahirette de zelil ve hakir olacaksınız.

Ve Abdullah b. Mesud kılıcıyla Ebu Cehil’in başını kopardı. Cüssesi küçük olduğundan başını taşıyamıyordu. Bunun için iki kulağından birer ip bağlayıp başını sürükleyerek ancak bu şekilde Hz Peygamberin huzuruna götürebildi. Sevinçle: Ya Resulallah! Bu Allah düşmanı Ebu Cehil’in başıdır.” dedi. Tam bu esnada yine Hz Cebrail (as) Hz. Peygamber(s.a.v)’in tam karşısına geçti ve bir yandan bu muhteşem manzarayı seyr ederken diğer yandan yine gülümsüyordu. Hz. Peygamber(s.a.v)’e: Ya Muhammed! Şimdi Mekke’de Ebu Cehil Abdullah’ı dövdüğü zamanki gülümsememin hikmetini anladın mı? dedi.

Hz Peygamber (s.a.v); “Evet, Ey Cebrail! Şimdi o zaman niye gülümsediğini anladım.” diye karşılık verdi.
Ve Peygamber (as) bu manzara karşısında “ O Allah ki Ondan başka ilah yoktur. Ey Allah’ın düşmanı! Allah seni zelil ve hakir kıldı. Sen bu ümmetin fir’avnı idin.” dedi.
Beşeri sultaların tahakkümünden kurtulan Abdullah b. Mesudlar, hür şahsi gayretlerine sahip çıkmalarının karşılığını firavunları devirmekle aldılar.

Tağutlar, diktatörler bundan hiç mi ibret almazlar. Çünkü onlar “ Akletmezler, düşünmezler” hitaplarına muhatap olmuşlardır. Saddam’ın darağacına gitmesinden, Bin Âli’nin kaçmasından, çağdaş Mısır firavununun demir kafeslere mahkûm olmasından hiç mi hiç ibret almazlar. Zamanın neye gebe olduğunu her ne hikmetse hiç düşünmezler. Tahtlarının bir gün yerle bir olmasını akıllarının ucundan bile geçirmezler.

“Ve zulmedenler pek yakında nasıl bir inkılâba uğrayıp devrileceklerini anlayacaklardır.” (Şuara: 227)
İbnul Esir Üsüdül Ğabe: c.3.s. 257

M. Mahmut KILINÇ / İnzar Dergisi / Eylül 2011


 

Bu haberler de ilginizi çekebilir