• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...
Sünnet’in Anlaşılmasında Yöntem, Ba’de Hamdele-ü Salvele
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

İnananlar için Peygamberlerine uymaları farz kılınmıştır. Peygamberler vahyin taşıyıcısı olan Ruh’ul Emin Cebrail(A.S) ile desteklendikleri için ismet sıfatına mazhar kabul edilirler. Bu sıfat ile tüm insanlık için doğal örneklik makamına otururlar. Hatemü’l Enbiya olan (S.A.V)’in hayatı ile ilgili birikim neredeyse diğer tüm peygamberlerinkinden daha fazladır. Bu zengin kaynakların ışığında O’na uyma ve O’na itaatle ilgili ilahi emirlerin anlaşılıp uygulanması büyük bir kolaylık olacaktır.

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resule itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde. Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu daha iyidir. Sonuç bakımından da daha güzeldir.”(4/59)

Ancak Resulullah’a hareketlerinde uymayı veya hadislerine kulak kabartmayı meşhur bir bilge – filozof ya da öndere uyma şeklinde ele almamak gerekir. Onun sünnetine ittiba, doğru olanı yapmak olduğu gibi, saadeti dareynin kapısını aralamaktır aynı zamanda. “Sünnete ittiba eden adatı ibadete çevirir.” (Üstad)

Resulullah’a uymak, itaat etmek, Onun söz fiil ve davranışlarını uygulamak hem vahiy hem akıl yönleriyle farz olmakla birlikte sünnetin yorumlanmasında ve anlaşılmasında ciddi problemler yaşanmaktadır. Bu problemlerin yol açtığı en önemli sonuç bugün İslam ümmetinin atomize görüntüsüdür. Resulullah’ı (s.a.v) ve sünnetini layıkıyla kavramayan Müslümanlar gruplaşmada, düşüncede, ibadette, amel ve itikatta bin bir parçaya bölünmüş durumda.

Sünnetin Rabbani okumaya tabi tutularak bu yanlış anlayışların sebepleri ve çözüm önerileri için geniş ve yetkin kaynaklar incelenmelidir. Bunun için evvela sahih kaynaklar incelenmelidir. Bunun için evvela sahih kaynaklara itibar edilmelidir. Siyer ve sünnetin yorumlanmasına gelince de bu konuyu rant kapısına çeviren veya sektörel bir istismar konusu gibi gören kesimlerden ziyade sünneti yaşama ve yaşatma uğruna bedel ödemiş dava erlerinin yol göstericiliğine başvurulmalıdır.
Kur’an yörüngeli sünnetin dünyanın dört bir yanına dağılmış olan Müslümanlar arasındaki köklü ve ortak gelenek olduğu unutulmamalıdır. Müslümanları “Ümmet” kılan aslında topyekûn (bir şekilde) bağlı oldukları sünnet eksenli değerlerdir.
Siyere ve sünnete iyi derecede vakıf olan bir İslam davetçisi davasını insanlara daha rahat taşıyabilecektir.
Bu konuda araştırma yapacaklar için birkaç başlığın altını çizmek gerekirse:

Zihindeki hadis/sünnet bilgisi geniş tutulmalı, bu konuda sahih olanlar etrafında sünnet binası inşa edilmelidir.

Davetçi kıymetli vakit ve enerjisini rivayet mi riayet mi gibi yumurta-tavuk kısır döngüsüyle heder etmemelidir.
Sünnet araştırmalarında “Toptan alma veya toptan atma” gibi ucuz yaklaşımlardan kaçınmalıdır.

Ele alınan sünnetin (hadis – fiil veya takririn) Kur’an-a arz edilmesi ve İslam’ın temel düsturları ve yaklaşımıyla uygunluk arz etmesine dikkat edilmelidir.

Hadis ve sünnetin kendi içindeki bütünlüğüne bakılmalıdır. Resulullah’ın(s.a.v) 23 yıllık sürede sergilediği söz eylem ve takrirlerinin (onaylarının) bir bütünlük içinde ele alınması gerekir. Bu durum aynı tek tek küçük piksellerden (karelerden) oluşan bir TV ekranına bir bütün olarak bakıp renk desen ve görüntüyü net görmeye benzetilebilir. Sadece bir-iki kareye odaklanan kişi hiçbir sahneyi göremeyeceği gibi anlayamaz da. Bütünsel bakış yöntemi tüm nübüvvet devriyle ilgili olduğu kadar tek tek her hadis ve fiil için ayrıca uygulanmalıdır. “Bir hadisin bütün tariklerini bir araya getirmediğiniz sürece onu anlayamazsınız. Hadisin farklı tarikleri birbirini tefsir eder.” (Ahmed b. Hanbel)

Sünnetin işlenişinde sebeb-i vüruda özellikle dikkat edilmelidir. Sosyolojik- tarihi- coğrafi- öznel veya nesnel oluşları yönüyle ele alınmayan sünnet parçaları rahatlıkla bağlamlarından koparabilir. Bu durumda da faydadan çok, zararlara neden olabilirler. Sünnet-i Seniyye’den alınan her sahne kendi bağlamı içinde “ne zaman- neden- nasıl- kime- nerede ve ne?” şeklindeki sorularla irdelenmelidir.

Geniş hadis/sünnet külliyatı arasında herhangi bir çatışma görüldüğünde bunları uyuşturmaya bakılmalıdır. Ashab-ı güzinin pratiğini taşıyan ilk dönem Medine ehlinin amellerinin önemli bir ölçü olduğu gerçeği bu konuda yardımcı bir unsur olarak kullanılabilir.

Hadis ve sünnetlerin anlaşılmasında özenle çeşitli kriterlerde bulunan Ulema-i Sabikun’un tespitlerine itibar etmekle birlikte bu yorumların son nokta olmadıklarına dikkat edilmelidir. Kişi ve olaya has vazedilen sünnetin dışındakilerin hüküm, hikmet ve örneklik noktalarında kıyamete kadar bu ümmetin ve insanlığın geleceğini aydınlatmaya devam edecekleri unutulmamalıdır.

Resulullah’ın sünnetini farz, müstehab (müekked- gayri müekked v.s) ve yasaklar şeklinde kategorize olarak bıraktığına dikkatle; sünneti olmayan bir ameli veya gayr-ı müekked bir sünneti düzenli olarak uygulamadığı için bir Müslümanı dışlama hakkının Kur’an ve sünnet perspektifiyle uyuşmadığına dikkat edilmelidir.

Unutulmamalıdır ki Resulullah’ın (S.A.V) hayatında Ashab Ondan bir şey işittikleri vakit hadisin hikmetinden yola çıkarak ona vahiy anlayışıyla sarılırlardı. O hadisin/sünnetin tartışmasını yapmazlardı. Ancak Nebi, “Bu benim şahsi görüşümdür.” dediği vakit Ashab izin alarak kendi fikirlerini beyan ederlerdi.

Allah Resulü (S.A.V) gönüllerde ve zihinlerde yüce Allah’ın istediği şekilde konumlandırılmalıdır. Ne bir postacı veya sıradan elçi muamelesi yapılmalı ne de Ehl-i Kitap gibi haksız bir kutsanma malzemesi yapılmalıdır. Yüce Allah’ın O’nu tasvip ettiği sıfatlarla O, memur iken başkalarının ifrat ya da tefrite kaçan yaklaşımları gayr-i İslamidir, kendi kendine zarar vermektir…
Her Müslüman; Hatemü’lenbiya, alemlere rahmet ve Habibullah olan Hz. Muhammed’in (S.A.V) ümmetinden oldukları için ayrıca Hakk Teala’ya şükretmelidir.

Allah ve Resulüne itaat edenlerden olmak dileğiyle.

“Kim Allah ve Resulüne itaat ederse, işte onlar (ahirette) Allah’ın kendilerine nimet verdiği peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihler ile birlikte olacaktır… Onlar ne güzel arkadaştırlar…’ (4/69)

FARUK KUZU
Kandıra 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir