Bu İşbirliğine Aylar Önce Vurgu Yapılmıştı
Geçmişte CMK`nun 102. Maddesine istinaden serbest bırakılan Hizbullah mensupları için kimi mihraklarca vaveylalar kopartılmış ve sanki bu maddeden sadece Hizbullah mensupları yararlanmış gibi bir hava estirilmişti.
Tam da bu süreçte imralı’dan bir tepki gelmiş ve “bunların bırakılmaması gerektiği yönünde” talimatlar verilmişti. (Basın üzerinden "bu nasıl olur, niye bırakılmışlar" diyen Öcalan`ın, MİT ile olan özel görüşmelerinde ise bu camia ile ilgili neler söylediklerine belki önümüzdeki günlerde muttali olacağız.) Bundan sonra da çeşitli sivil toplum örgütlerini de içine alacak türden operasyonlar başlamış ve bir çok kişi evlerinden veya işyerlerinden alınarak göz atına alınmış kimisi de tutuklanmıştı. O zaman yazarımız Abdullah Aslan’ın ‘Operasyonlar ve Öcalan faktörü’ başlığıyla bir makalesi yayınlanmış ve Öcalan’ın operasyonlardaki etkisine dikkat çekilmişti.
Şimdi; Mit ve PKK temsilcilerinin ses kayıtlarını okuyup dinledikten sonra, yazarımızın aylar önce bu operasyonlarla ilgili yazısını tekrar okumanızı tavsiye ediyoruz. Yazıyı aynen aşağıya alıyoruz.
OPERASYONLAR VE ÖCALAN FAKTÖRÜ
Değerli okurlar!
Hizbullah dosyalarıyla ilgili gelişmeleri takip edip, bu haftaki yazımızda ‘adil yargılamaların artık mümkün olmadığını’ belirtmiştik. Şimdi siz bırakın sadece yargı kanadının bağımsız ve hür iradeleriyle karar vermeyişlerine, siyasi kanat ve emniyet de bu propaganda ve yönlendirmelerin etkisinde kalmış olmalı ki tahliyelerle ilgili başka şahıs ve kişilerin üzerine gitmeye başladı.
Bir anlamda Öcalan ve ekibinin kimi basın ve yayınlar üzerinden dile getirdiği hoşnutsuzluk cevap buldu ve eş zamanlı operasyonlar için düğmeye basıldı.
Günlerdir tahliyeler üzerinden ekranlara misafir edilen PKK yandaşlarının çağrı ve hoşnutsuzlukları ile Öcalan’ın ‘nasıl olur, bu tahliyeler olmamalıydı!’ çağrı ve emirleri, hem yargı hem de siyasiler nezdinde cevap bulmasaydı yasal faaliyetlerde bulunan derneklere yönelik bu operasyonlar yapılmazdı diye düşünüyorum. Onun için burada Öcalan faktörünü düşünmemek elde değil.
Biz Müslüman bir toplumuz, sosyalist - Marksist marjinal grup ve oluşumların hoşnutsuzluğu ve yönlendirmeleri bizleri gerçeklerden ırak tutmamalıdır. Öcalan ve onun zihniyetinde olanların istem ve duruşları her zamanki gibi insani ve İslami değildir. Günlerce onları ekranlara çıkaranların tutumları da maalesef onların tutumlarından farksız değildir. Hiçbiri onlara yapıp ettikleri cinayetleri hatırlatmadı. Hep onların diliyle Müslüman Kürtler karalandı.
Bebek katillerinin ve o zihniyette olanların saldırı ve kinleri hep var olmuş ve bundan sonra da o ideolojiyi taşıdıkları müddetçe var olmaya devam edecektir, kravat da taksalar ‘gerçek Müslümanlara karşı değiliz’ nifakında bulunsalar da bu böyledir.
Merak ediyorum, sözü edilen tahliyeler ile yasalar çerçevesinde kurulan bu derneklerin hukuki anlamda nasıl bir bağlantısı kurulur da legal olarak faaliyet gösteren bu derneklere ani ve aynı anda birçok yerde hücre evlerine veya terörist yuvalarına baskın yapılırcasına baskın yapılabiliyor. İşin daha ilginci, doğruları aktarmaktan başka gayesi olmayan gazetemizin Adana Temsilciliği de bu baskınlardan nasibini almıştır. Tahliye olanların bu derneklerle ilgili bir üyelikleri falan söz konusu mu acaba? Değilse, burada bir usulsüzlük yok mu? Veya bizim gazete temsilciliği ile tahliyelerin nasıl bir bağlantısı olabilir ki, gerçekten merak ediyorum. Yasalar gereği D.Bakır’da tahliyeler olacak, Adana’da’ki mütevazı temsilciliğimiz baskına uğrayacak. Beyler bunlar doğru şeyler değildir.
Bu arada bir şey daha duydum. Daha önce Tarsus’ta dini hassasiyeti gereği çocuğunu başörtülü okula göndermeye çalışan mütedeyyin vatandaş da gözaltına alınmıştır. Bunlar anlaşılır şeyler midir? Umarım ki bu mütedeyyin vatandaş, başörtülü çocuğu yüzünden ama başka bahanelerle mağdur edilmeyecektir.
Aklıma bir şey daha geliyor. Adana, Gaziantep, Mersin ve Tarsus’ta ki bu baskınlar acaba gerçekten tahliyelerle ilgili mi? Belki de değil. Yine birileri ‘fırsattan istifade’ yöntemiyle orada kin ve nefret tohumlarını ekme çabasında olabilir. Biliyorsunuz oralar defalarca haber olma özelliğini taşımıştı. Yetkili ve etkililerin buna dikkat etmeleri gerekir diye düşünüyorum.
Tüm bunlardan sonra yine de herkesi, buna emniyet ve siyasi cenah dahil olmak üzere, aklı selime davet etmek bizim görevimiz olsa gerek. Bir an önce yapılan yanlıştan dönülmeli ve başka mağduriyetlere sebebiyet verilmemelidir.
Huzurlu, saadetli ve herkesin birbirini anladığı günlerin gelmesi dileğiyle…
Doğruhaber/Abdullah Aslan