• DOLAR 32.515
  • EURO 34.953
  • ALTIN 2431.408
  • ...
`Üsame bin Laden`den daha tehlikelisi çıkabilir`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

“İşlerin kar ve zararı sonuçlarına göredir” sözü doğrultusunda baktığımız zaman, 11 Eylül saldırılarının yıl dönümünde zararın en büyüğünü gören tarafın ABD olduğunu söylemek mümkündür. 11 Eylül saldırılarını yapan ister “El Kaide” olsun, ya da bazı komplo teorilerinin dediği gibi ABD kendi çıkarlarına hizmet etsin diye olayı planlamış olsun fark etmez.
Bunu biraz daha açarsak: New York ve Washington saldırıları ABD’ yi İki yıkıcı savaşın; yani Irak ve Afganistan savaşlarının içine çekmiştir. Bu iki savaş ABD’ nin askeri heybetini kırdığı gibi onu mali açıdan da tüketmiştir. Bu savaşlarda ABD’nin beş binden fazla askeri öldürülmüş, kırk bin askeri de yaralanmıştır. Özellikle İslam dünyasında, genelde de dünyanın birçok tarafında Amerika’ya duyulan nefret daha da artmıştır.

Bazılarımız itirazda bulunabilir ve bu saldırılar neticesinde İslam dünyası da büyük bir fatura ödedi; Irak işgale uğradı ve bir milyona yakın Iraklı katledildi, gene Afganistan’da işgale uğradı, diyebilir. Elbette ki bu itiraz çok doğruları içeriyor. Ancak, Irak’ın işgalinin zaten söz konusu 11 Eylül saldırılarından seneler önce ABD tarafından planlanmış olduğunu hatırlamamız gerekir. ABD İsrail’e tehlike teşkil ettiği için Irak’ı işgal etmeyi ta seneler önce düşünüyordu. Amerika’daki İsrail yanlıları bunu açıkça ifade etmekten çekinmiyorlardı zaten. İsrail’in güvenliği için Amerika’nın Irak’ı işgal etmesini isteyen gurubun başında Prof. Bernard Luyis ve neo muhafazakarlardan bazıları bulunuyordu. Bernard Lewis Irak’a işgal planlayanların manevi babası sayılırdı. Hatta kendisi Irak’ın parçalanmasını isteyecek kadar ileri gitmişti. Çünkü Lewis’e göre Irak tabii olmayan yapay bir devletti.

On yıl sonra bugün; ABD Irak’ta kesin bir yenilgi tattı ve ülkeyi İran’la güçlü bağları olan mezhebi bir yapıya terk etti. Oysa İran, Bush’un müttefiki Tony Blair’in ifade ettiği üzere Batı için en büyük tehlike idi. İngiltere’nin bu eski başbakanı Blair neşrettiği bir makalede, “iktidarda olsaydım muhakkak İran’ı yıkacak bir saldırı yapardım” diyor.

Afganistan’a geçecek olursak, Amerika’nın buradaki durumu daha da kötü. Afgan topraklarının üçte biri Taliban’ın denetiminde. Oysa Amerika, Taliban’ı yıkmak için gelmişti Afganistan’a. Şu çelişkiye bakın ki, şimdi ABD Afganistan’dan güçlerini salimen çekebilmek için istemeden de olsa iktidara tekrar dönmesi için Taliban ile görüşmeler yapıyor.

Afganistan’ın Amerika tarafından işgalinden önce, El Kaide dağlarda ve mağaralarda eğitim yapan sıradan bir örgüttü. Şimdi ise, Bush yönetimi üzerindeki İsrail nüfuzu sayesinde kendisine açılan savaştan on yıl sonra El Kaide daha güçlü hale gelmiş bulunmaktadır. Kurucusu ve lideri Şeyh Üsame bin Ladin’in geçen mayıs ayında Pakistan’da vurulması ile birlikte örgüt gücünü korumaya devam ediyor.

Şimdi Suudi Arabistan yarımadasında Nasır El Vuheyşi liderliğinde El Kaide petrol kuyularını tehdit eder hale gelmiş. El Kaide’nin diğer bir kolu Somali’de meydana çıktı ve şimdi bölgedeki uluslararası deniz taşımacılığını denetimi altında tutuyor. Örgüt’ün üçüncü bir kolu Fas’ta; Avrupa sahillerine bir taş atımlık mesafede bulunuyor. Unutmayalım ki El Kaide’nin Irak kolu saflarını yeniden düzenleyip gücünü toparlıyor. Afganistan’daki ana El kaide ise terör uzmanlarının arzularını yansıtan açıklamalarının tersine zayıflamış filan değil. Tam aksine tabii müttefiki Taliban’ın kazandığı zaferlerle beraber güçlenmiş durumda.

Amerika ise 11 Eylül saldırıları ve onu takip eden felaketin ardından daha da zayıflamış ve korkaklaşmıştır. Mali açıdan ise durumu hiç iyi görünmüyor. Dünyanın en borçlu devleti olmuş. Toplam borçları on dört trilyon dolara ulaşmış. Amerika’nın Libya’ya müdahaleden çekinmesi gözden kaçmadı. Irak ve Afganistan akıbetinin tekrar yaşanmasından korktuğu için, işi İngiltere ve Fransa’ya havale etti.

Şimdilik Batıda cevabı geçiştirilen soru şu: Libya’daki olaylar Afrika sahil ülkelerindeki El Kaide üzerinde ne etkiler bıraktı? Örgütün, çöken Kaddafi rejiminden kalan silah ve cephanelikleri ele geçirdiği gerçeği saklanıyor. Ve bu durum Batıdaki terör sorumlusu kişilerin korkularını arttırıyor. Kaçan devrik Libya lideri Kaddafi’nin de kendisini deviren Avrupalılar ve Nato’yu korkutmak için El Kaide ile işbirliği ve ittifak kuracağı ihtimalini de uzak görmüyoruz.

Batı dünyasının yaşadığı ekonomik ve mali kriz, 11 Eylül olaylarına karşı gösterilen aşırı tepkinin sonucundan başka bir şey değildir. Batı ekonomilerinde ortaya çıkan açık üç trilyon dolar dolayındadır ki bu rakamın Amerika ve Avrupalıların Irak ve Afganistan’daki zararının ulaştığı rakamın aynısı olması tesadüf değildir elbette.

Nato tarafından Libya’ya yapılan askeri müdahale yeni sömürgeciliğin göstergelerinden biridir. Libya’nın servetlerine ve yüklü mali paralarını(yüz altmış milyar dolar) kapma hedefli bir müdahaledir bu. Libya halkını bir diktatörden kurtarma ise işin hikâyesi. Henüz Libya halkı devrime kalkışmadan önce bu diktatörle dans edenler kimlerdi? İngiltere ve Fransa değil miydi? Ele geçirilen gerçek belgeler Amerika ve İngiltere istihbaratlarının Libyalı rejim muhaliflerini tutukladıkları, sonra da işkence etsin diye Kaddafi’ye teslim ettiklerini ortaya koymuştur. Trablus’taki askeri konseyin ve savaşan Libya İslam Cemaati’nin komutanı Şeyh Abdülhakim Belhac da bunlardan biriydi.

Amerika ve Batının zorba orduları demokrasi ve insan hakları maskesi altında Arap dünyasında sadece iki devlete müdahale etmiştir ki, bunlar Irak ve Libya’dır. Bu her iki ülkenin petrol zengini olmaları tesadüf değildir elbette. Kaptıkları paralar ve petrol ile savaş faturalarını kapattılar/kapatıyorlar. Batı, ülkelerimizi idare edenlerin aptallığı sayesinde bizi planlı ve bilinçli bir şekilde soymaktadır. İşte Libya, bunun taze örneği.

Batılılar, kırallar kıralı ünvanlı Kaddafi ile alay ettiler. Servetini kapmak için Kaddafi’nin halefi olacak oğlunu bu paralara ulaşmak için bir köprü olarak ayarladılar. Onu, bu paraları Batı bankalarına yatırmaya ikna ettiler. Sonra da parçalamak için kurtlar gibi saldırıp kapıya bıraktılar.

El Kaide bir örgüt olarak varlığını sürdürüyor. İlerde ondan daha tehlikeli olan bir örgüt de çıkabilir. Şayet Amerika ve Batının Arapları ve Müslümanları kale almayan politikaları devam eder, bunun en çirkin şekli olan İsrail’e kayıtsız desteği sürer, İsrail’in, Arapların ve Müslümanların mukaddeslerine karşı işlediği pervasız saygısızlığı seyreder, kandırmaca gerekçelerle petrolümüzü ve gelirlerini gasp etmeye, ülkelerimizi bizim paralarla yıkmaya devam ederse yeni El Kaideler doğacaktır elbette.

11 Eylül saldırılarının onuncu yıl dönümünde Amerikanın Filistin devletinin tanınmasını Güvenlik Konseyinde veto edeceğini açıklaması bir tesadüf olamaz.

Amerikanın ve Batının Müslümanları ve Arapları küçümseyen, İsrail şımarıklığını destekleyen konumu devam ettiği sürece barış çok uzak bir ihtimal olarak kalmaya ve şiddet artmaya devam edecektir. Durum böyle devam ederse El Kaide ve Üsame bin Laden den çok daha tehlikeli olanların ortaya çıkacağından kimse şüphe etmesin.

Kaynak: Al Quds Al Arabi

Abdulbari Atvan

 

Çeviri :Selahaddin Yıldırım / doğruhaber

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir