• DOLAR 32.565
  • EURO 34.884
  • ALTIN 2430.476
  • ...
Edebiyatımız aleyhimizde kullanılmak isteniyor
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Ahmet Yılmaz / Analiz

Bir toplumu değiştirme, dönüştürme, onun bağlı olduğu bütün değerleri baştan sona aleyhine kullanma süreci yaşıyoruz.
Bu savaşın adı modernizmdir; modernizmin sosyal ayağı olan modernitenin dayatılmasıdır; yaygın ifadeyle hedef “çağdaşlaştırma”dır.

Savaşı yürütenler, hiçbir insanî ve ahlâki kural tanımıyorlar. “Binayı içten çökertme” basit yöntemiyle “bize ait değerleri bize karşı kullanma” yolunu izliyorlar.

Bizim için şuur, dinamizm ve birliktelik kaynağı olan ne kadar unsur varsa onları bizi pasifize etmek, şuursuzlaştırmak ve ümmet olarak birbirimize düşman etmek için kullanıyorlar.
Önce tarihimiz aleyhimizde kullanıldı; Diyarbakır’ın fethi gibi bizim gelecek nesillerimize bir destan olarak aktaracağımız bir vakıa, “köleliğimizin başlangıcı” diye öğretilmeye çalışıldı, şimdi aynı şey edebiyatımız için yapılıyor.

Bu, bir Yahudi oyunudur. Tarih boyunca zayıf olan Yahudi, hileyle başa çıkmanın yolunu aramıştır. Bir azınlık toplumu olarak imkânları sınırlı olduğundan yoldan çıkarmaya çalıştığı toplumun imkânlarını bir tür kendini imha silahına dönüştürme yoluna gitmiştir.

Bu şeytani kafa, geçmişte Türklerin İstanbul’u fethetmekle İstanbul’a zarar verdiğini iddia edecek kadar ileri gitti.
Sonra Türk şiirinin İslam kültürüne dayanmasındansa Yunan Kültürüne dayanması gerektiğini iddia etti. Onlardan etkilenen Türk yazar ve şairler, edebiyatta “Yeni Yunancılık” denen bir akımı dahi denedi. Ama çok geçmeden bin pişman oldu. Yahya Kemal Beyatlı, hızla Türklerin İslam içindeki kültürüne ve tarihi değerlerine yöneldi. Yakup Kadri Karaosmanoğlu da Latin kültürü safsatasından Tevrat kültürü noktasına geçti.

Cumhuriyet’ten hemen önce yaşanan bu başarısız sürece Cumhuriyet Döneminde İsmet Zeki Eyüboğlu deneyimi eklendi. İsmet Zeki, medresede okumuş ve İslam kültürünü öğrenmişti. Ama Türk divan edebiyatında İslam’a ait ne kadar değer varsa bunu İslam’ın aleyhine yorumluyordu. İslam kültürüne dayandırılacak modern Türk debiyatının kuruluşunda yararlanılacak ne kadar aktör şair varsa mecaz anlamlı kelimelerden yararlanarak onları nefret edilecek bir sapkınlık içinde gösteriyordu.

Bu sapkınlığı bazen bir övgü kaynağına dönüştürse de bu övgü dahi edebiyatla uğraşanları onlardan nefret ettirecek bir yaklaşıma sürüklüyor, neticede onları gözden düşürme hedefine ulaşıyordu.

Bugün benzeri bir sürecin bütün safhaları, Kürt edebiyatına uygulanıyor.
Önce Şex Ehmedê Xani ile ilgili bir çalışma yaptılar; onun engin birikimini İslam’dan soyutlama; hatta İslam düşmanlığına dönüştürme yoluna gittiler. İslam’ın, eserleriyle ölümünden sonra da hizmetkârlığına devam eden İslam’ın o büyük askerini neredeyse İslam’a karşı kılıç sallayan bir şovalyeye dönüştüreceklerdi.

Melayê Cizîri için benzeri bir çalışmayı ne zaman başlatacakları merak ediliyordu. Çok bekletmediler. Elimde bu yönde bir çalışma var. Dış görünüşüyle akademik bir çalışma... (Bu tür çalışmaları yapan yazarların çoğu Avrupa Birliği veya İsveç vakıfları destekli.)

Yazar, daha önsözde sözü saptırma Mela ile ilgili bir çalışmayı, İslam’ın aleyhinde kullanma vazifesine başlamış. (Benzeri diğer çalışmalar da bu yolu izliyor, eserlerin önsözünü ve dipnotlarını suistimal ediyor.)

LATİN ALFABESİ KÜRTÇEYE DAHA UYGUNMUŞ
Modernizmi Kürtlere dayatanlar, onları çevrelerindeki İslam toplumlarının yüzyıl önce yaşadıklarına götürüyorlar.
Türklere Latin alfabesini kabul ettirenler, bu alfabenin Türkçeye daha uygun olduğunu ve daha kolay öğrenileceğini iddia ettiler. Ancak son yirmi yılda, bunun “halkı ikna için başvurulan bir söz olduğu anlaşıldı. Geçen yıl NTV Tarih Dergisi gibi laik ve Batıcı bir yayın organı bile Türklerin bir gecede Latin alfabesine geçmesini eleştirdi. Bu eleştiri pekçok uzmandan destek buldu.

Alfabe tercihi bütün olarak ideolojiktir. Bir toplumun alfabesine geçiş, ona ait medeniyet ve hayat tarzını kabul ediş anlamına geliyor.

Hiçbir alfabe, birebir bir dile uymaz. Bugün Yunanlılar bile Latin alfabesinin farklı bir versiyonunu kullanıyorlar. Her toplum alfabeyi kendisine uydurur. Kürtler de diğer İslam toplumları gibi Arap alfabesini kendi dillerine uydurdular.
Kürtlere modernizmi dayatanlar, bir zamanlar Türklere söyledikleri yalanları bugün Kürtlere söylüyorlar.

Kürtler arasında Latin alfabesini benimseyenler Celadet Ali Bedirxan’ın Hewar dergisi kadrosudur. Hewar dergisinin İslam’ın bütünüyle ilgili görüşü düşmanca olduğu gibi alfabeyle ilgili görüşü de düşmancadır. Bu, bu kadar basit bir meseledir.

Oysa elimdeki çalışmanın önsözünde aynen şu sözlere yer verilmiş:

“Latin alfabesi, Kürtçe sesleri karşıladığından Kürt şiir örneklerinin çoğunluğu bu alfabeyle yazılmışlardır. Buna karşılık Arap alfabesi ç, ê, g, î, j, o, u, û, v, w, y” gibi bazı Kürtçe sesleri karşılayamıyor. Tüm bu gerçeklerle Kürtler Latin alfabesini yaygın bir şekilde benimsemişlerdir.”

Bu sözün neresini düzelteceksiniz. Kürt şiir örneklerinin çoğunun Kürtçe olduğu kocaman bir yalan. Kürtlerin yaygın bir şekilde Latin alfabesini benimsediği de yalan. Halâ resmen temsil edilen İran ve Irak Kürtleri Arap alfabesini kullanıyor. Üstelik Latin alfabesi Kürtçedeki nice sesi karşılamıyor. Buradaki daha bariz bir yalan ise Arapçada “w, y” seslerinin bulunmadığıdır. Elifbayı bilen her kes Arapçada “ ” veya “ ” sesinin bulunduğunu bilir.

Yazar, Batıcılık hayranlığını, taklitçilik basitliğini örtpas etmek için “pratiklik, yaygın kabul” yalanlarına başvuruyor hızını alamıyor, üzerine bir yalan daha ekliyor.

(Aşırı Batıcılığın, ispatlamaya dönük bu yalanlar her nedense hep de önsözlerin başına konuyor. Sanki ücret ödeyen efendilerine zahmet çektirmek istemiyorlar da bu safsataları en başa yazıyorlar. Daha önce Kürtçe alfabeyi öğreten bir kitabın da önsözünün ilk cümlelerinde “Kürtlerin, kardeşleri (!) Yahudilerden çok ders almaları gerektiği” anlatılıyordu. Ben, onu tekil bir örnek sanmıştım, meğer bu plakacılık yaygınmış.)

TASAVVUFUMUZ BATÎNÎ VE HÜMANİST GÖSTERİLİYOR
Tasavvuf şairlerinin mecazı zorladıkları, garipsenecek ve fıkıhla uyumluluğu tartışılacak dizeler yazdıkları oluyor. Ama genel anlamda bizim yöremizde batînîlik olarak görülebilecek bir tasavvuf yoktur.
Bunun iki kanıtı vardır:

1-Şairlerin kendi eserleri:
Melaye Ciziri, divanında “Bir elimizde Kur’an, diğerinde sünnet vardır” der. Kendi “aşk” anlayışını bu iki kaynağa dayandırır, onun için ölçü, Kur’an ve sünnettir. Bu iki ölçüye bağlanan sapmaz.

2-Şairleri okuyanlar:
Melaye Ciziri, Kürt şiirinin doruğu kabul edilmiş, medreselerde “en iyi şiir örneği” olarak okutulmuş. Ama o sadece bir şair değildir; aynı zamanda başvurulacak bir kaynaktır. Seydalarımız, vaizlerimiz derslerini, vaazlarını onun dizeleriyle süslemişler.

Üstad Bediüzzaman Said-i Nursi ve Şeyh Said gibi ilmi konumları tartışılmaz alimler onun divanını kaynak edinmişler.
Bizim medrese geleneğimiz keskin bir Eş’ari akidesine sahiptir ve “nakilcilik” konusunda ise Hambeli alimlerini aratmıyor.

Seydalarımız, Kur’an ve sünnette yer almayan ya da temel kaynaklarda (kitêb’lerde) yeri olmayan hiçbir fikre karşı musamahakâr davranmamışlar. Gayriislami bir fikre onların toplu halde sahiplenebileceğini düşünmek yersizdir.
Halbuki Mela ile ilgili “sevgi” ve “güven” müttefik bir sevgi ve güvendir. Haşa Mela’nın sapkın bir görüşü olsaydı bu mutlaka medreselerimize yansırdı.

Mela, klasik taklit anlayışımız içinde “Muhyeddin-i Arabî ve Hallac-ı Mansur”un kimi dizelerini almış olabilir; mecaz yüklü bu dizelerden yola çıkarak Mela’yı “Felsefeci” diye göstermek yanlıştır.

Elimdeki çalışma, Mela’nın aşk anlayışını iyice batıni ve Batılı bir renge büründürüyor, onu humanist diye gösterme derdine düşüyor. Yazar, kendince Batılılara “Mela, kaynağını İslam’dan değil; Batı kültürünün dayandığı Yunan felsefesinden alıyor” mesajı veriyor. Hani Mela’yı Batılı yapabilirse onu yüceltmiş olacak, ona saygınlık kazandırmış olacak.
Benzeri gayretler daha önce Mevlana için de gösterilmişti. Halbuki medeniyetler çatışmasına inanan Batılılar için “Batı, Batı’dır; Doğu ise Doğu.” (The west is west, the east is east)
Bunların “yaranma” çabaları karşılıksız kaldı ve karşılıksız kalmaya mahkûmdur.

TASAVVUF BİR İHYA HAREKETİDİR

İslam tarihi bilinmeden, tasavvuf şairlerinin şiirleri anlaşılamaz. Onların eserlerindeki “insan sevgisi”, “manevi aşk”, “manevi şarap” gibi temaların kökleri görülemez.

İslam, insanı şerefli bir varlık olarak nitelendirdiği halde Emevilerden Moğollara kadar gelen süreçte “insan” nesneleşmeye başladı. Moğol katliamlarında bir insan öldürmek, bir sineği öldürmek kadar basitleşti.

Tasavvuf şairleri, bu alçakça tavra karşı “insanın Allah’ın en değerli eseri” olduğu fikrini işlediler, insana duyulan saygıyı artırmak için çalıştılar.

Emevi saraylarından başlayarak “kadın” nesneleşti; kadın güzelliği bir meta haline geldi; tasavvuf şairleri buna karşı kadın güzelliğinin Allah’ın eseri olduğunu anlattılar, o güzelliğe karşı saygı ve şükrü geliştirme yoluna gittiler.

Şarap, İslam şehirlerinde sıradanlaştı, tasavvuf şairleri Müslümanları ihya etmek için onlara “içmeden sarhoş olmayı” yani manevi sarhoşluğu önerdiler.

İslam dünyası maddecileşti; dinden bile sadece “kazanç” bekledi; tasavvuf şairleri “karşılıksız ölesiye hizmet” fikrini işlediler. İslam dünyasına fedakârlığı anlattılar.

Melayê Ciziri’de bunların bütünü vardır. O bu yönüyle bir ihya adamıdır, irşad eridir. Bu ihya ve irşadın köklerini aldığı 11., 12., 13., 14. miladi yüzyıl İslam dünyasının içinde bulunduğu koşullar dikkate alınmadığında o hizmeti yürütenlerle ilgili yanlış bir kanaat oluşabilir.

Batı’dan “burslu”, Batı güdümündeki araştırmacıların içine düştüğü durum, bu tür bir yanlış kanaatin neticesi değildir. Onlar hazinemize gönderilmiş birer hırsızdır; onların çalacağı mücevheratla kültürümüzün boynu vurulacaktır.
Türk edebiyatına yönelik bu tür bir saldırı yapıldığında pek çok kalem savunmaya geçti. Oysa Kürtlerin İslam’la oluşan, İslam’la büyüyen, İslam’la yayılan edebiyatı savunmaya yönelik böyle bir girişimden yoksundur.

Elimdeki çalışmada, Mela’nın neredeyse bütün düşüneleri İslam’ın dışına çıkarılıyor. Mela, kimliğini İslam’la bulmuşken adeta İslam’dan kaçışın, İslam’a karşı alternatif arayışının simgelerinden biri haline getiriliyor.

Bugünün dünyasında bu sapkın yaklaşımı etkisizleştirmenin tek yolu Mela gibi şairlerin şiirlerine doğru bir yorum getirmektir. Mela’nın şiiri bu alanda bulunmaz bir hazinedir. Nitekim kimi seydalar onun divanının çoğunu İslami mücadele için yorumlamaktadır.

Örneğin, Mela’ya göre sevgi iki türlüdür: Bedensel sevgi ve Ruhani sevgi.

Bedensel sevgi bülbülün güle sevgisi gibidir. Gül solunca bülbül başka bir güle gider. Onun sevgisi geçici bir heva, süreklilik ve sadakat barındırmayan bir arazdır; çıkarcıdır, dolayısıyla sahtedir.

Halbuki ruhani sevgi nedensizdir; kişi o sevgiden dolayı rahatlığa da kavuşsa sıkıntı da görse ondan vazgeçmez onu bırakıp başkasına gitmez.

Herşeyin çıkara dönüştüğü bugünün dünyasında Müslümanlar İslam’a yönelik böyle bir sevgiye ne kadar da muhtaçtır.
Yine Ceziri’ye göre bu sevgi bir etkiye sahip olmalı, özü değiştirmeli, bir iksir gibi bakırı altına çevirmeli, aksi halde o sevgi ne işe yarar? İman-amel ilişkisi, bu şekilde yorumlandığında ve bunun gereği yapıldığında geriye hangi sorun kalır? Ceziri, böyle değiştirme gücüne sahip bir sevginin sahibine musibet verebileceğinin farkındadır. Bunun için, “Tavus kuşunu isteyen (Hindistan’a gidip) Hintlinin zulmüne göğüs germelidir. Kelle koltukta olunmadan mücevherler ve eşsiz inciler elde edilir mi?” der.

O, bu yolda kararlılıktan yanadır:
“Ta Kaalû Bela” sözleşmesinde gönül O’nu sevdi.
Hâlâ “elest’in ahdindeyim ve son güne kadar öyle kalacağım.”

Ona göre bülbülün gül, kelebeğin ateş aşkı mevsimliktir, anlıktır. Halbuki kendi sevgisi külli ve sürekli bir ızdıraptan ibarettir. Bu zor çağda İslam için yola çıkanlar bir nefeslik bir dayanma gücüyle ayakta duramazlar. Mela’nın dizeleri bunu mecazi olarak ne güzel açıklıyor....

Mardin Artuklu Üniversitesi gibi üniversitelerin Kürdoloji bölümleri, edebiyatımıza sahip çıkmamız için büyük bir fırsattır.
Bu fırsatı değerlendirecek olanlar, mukaddes bir hazineyi koruyan nöbetçiler kadar önemli bir iş yapmış olurlar.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir