• DOLAR 32.604
  • EURO 35.006
  • ALTIN 2332.611
  • ...
Suriye`de İnsan Hakkı İhlalleri ve Savaşa Müdahil Yapılar
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
VII. İNSAN HAKKI İHLALLERİ 

A. İÇ SAVAŞTAN BU YANA ÜLKEDE REJİM TARAFINDAN YAPILAN İNSAN HAKKI İHLALLERİ 

2011 yılındaki gösterilerde 5 aylık bir süre içerisinde 500 dolaylarında sivil halktan kişinin ölmesi üzerine başlayan iç savaş; ülkeyi geri dönülmez bir krize sürüklemiştir. 

BM, 2013 yılının Temmuz ayında o ana kadar hayatını kaybeden kişilerin sayısının 100.000’in üzerinde olduğunu duyurmuştur.[38] Bu rakam, gün geçtikçe artmaktadır. Ülkede 500 bin kişinin tutuklandığı, 36 gazetecinin de hayatını kaybettiği raporlandırılmaktadır. 

Unicef, 2012 yılının başlarında sadece 11 ayda öldürülen çocuk sayısının 400 olduğunu, yine aynı sayılarda çocuğun işkence ve cinsel istismara maruz bırakıldığını duyurmuştur.[39] Bugün itibari ile ise 5,5 milyon çocuğun Suriye’de savaştan etkilendiğini ve yardıma muhtaç olduğunu bildirmiştir. 

İHH, 2013 yılı raporunda 6,8 milyon kişinin insani yardıma ihtiyaç duyduğunu; 4,25 milyon kişinin yerinden edildiğini; 1,6 milyon kişinin Suriye’den ayrılarak komşu ülkelere sığındığını; 93 bin kişinin katledildiğini; 1,2 milyon evin yıkıldığını; 27 hapishane ve işkence merkezinin tespit edildiğini belirtmiştir.[40] 

En güncel raporlarla birlikte Suriye’de hayatını kaybeden kişi sayısı 140 bin’in üzerine çıkmıştır. Hayatını kaybeden bu kişilerin 71 bin’i sivil, 7.600’ü çocuk, 5.600’ü 18 yaşın üzerindeki kadın, 21 bin’i rejime karşı savaşan kişilerdir. Suriye rejiminin kaybının 33 bin dolaylarında olduğu belirtilmektedir. Bununla birlikte, hapishanelerde tutulan 18 bin kişinin akıbeti bilinmemektedir.[41] 

Tüm bu ölümler, gelişigüzel bombalamalar, keskin nişancı atışları ve tank bombardımanları neticesinde olmuştur. Özellikle bombardımanların şiddeti bilinmekte ve ordunun hedef gözetmeden şehirleri bombaladığı görülmektedir. Misket bombaları ve varil bombaları örnek gösterilebilir. 

Ülkede gençlerin birçoğu keyfi tutuklanıp işkencelerden geçirilmiş veya kaybedilmiştir.[42] 

Ülkede yüzlerce kadın cinsel istismara uğramış, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalmıştır. 

Ülkede farklı etnik kökenlerden birçok kişi de hayatını kaybetmiştir. 1,500’ün üzerinde Filistinli kayıp rapor edilmektedir.[43]Ülkedeki Filistinliler kamplarda yaşamaktadır. Yermük Kampı, son dönemde yaşanan ambargo ile gündeme gelmiştir. Şam’da yer alan Yermük Kampı’nda iç savaştan önce 150 bin’in üzerinde Filistinli yaşamaktayken, bugün sayı 20 bin dolaylarındadır. İnsanların birçoğu iç savaş başladığında kampı terk etmiştir. Çatışmalar sırasında kampa sığınan muhalifleri teslim etmeyen ve içlerindeki silahlı gruplarla muhalefete destek veren kamp sakinleri, rejimin hedefi haline gelmiş ve aylardan bu yana gıda, sağlık sorunları yaşamaktadır. Yüzlerce kişi açlıktan hayatını kaybetmiştir. Kampta birçok görüşten insan bulunmakta, bu yüzden kamp içerisinde ara ara çatışmalar yaşandığı da görülmektedir.

21 Ağustos 2013 tarihinde Şam’ın Guta bölgesinde Esad güçleri tarafından kimyasal silah kullanıldığı iddia edilmiş ve BM buna yönelik rapor düzenlemiştir[44]. Müfettiş Ake Sellström başkanlığındaki heyet, büyük miktarda kimyasal silah kullanıldığına dair delillere ulaşıldığını raporlandırmıştır. Söz konusu kimyasal saldırı, sarin gazı[45] içeren roketlerle sivilleri hedef almış ve 1.000’in üzerinde kişi hayatını kaybetmiştir. Sınır Tanımayan Doktorlar örgütü, yaklaşık 3 bin kişide nörotoksik[46] semptomlara rastlandığını bildirmiştir. Sellström’e ait ses kaydından silahların profesyonelce kullanıldığı, fakat kim tarafından saldırıldığının bilinmediği anlaşılmıştır.[47] 

Esad yönetimi, rejimin kimyasal saldırı yaptığı iddiasını yalanlamış, hâkimiyeti altındaki bölgenin yanı başında kimyasal silah kullanmasının saçma olduğunu, bunun ABD-Suudi Arabistan destekli gruplar tarafından yapıldığını iddia etmiştir. Bununla birlikte Suriye, BM’den kimyasal silahlarla ilgili inceleme talep etmiştir. Tüm bunlar bir araya getirildiğinde, uluslararası müdahalenin önünü açmak yönünden bir girişim olabileceği de unutulmamalıdır.[48] Guta saldırısı yapıldığında rejim tarafından çağrılmış BM heyeti ülkedeydi ve önceki kimyasal saldırı iddialarını araştırmaktaydı. 

İnsan Hakları İzleme Örgütü, roketleri fırlatan silahların muhaliflerde bulunmadığını fakat Suriye rejiminin bu silahlara sahip olduğunu, bununla birlikte sarin gazını kullanmanın özel bir uzmanlık gerektirdiği için muhaliflerin bu konuda yeterli donanıma sahip olmadığını belirtmiştir.[49]

 
BM raporu, saldırının failleri ile ilgili kamuoyunu aydınlatmamıştır. Tüm şüpheler Beşşar Esad’ı göstermiş olup, ABD ve Batılı senatörlerin olayı rejim üzerine yıkmak için özel bir çaba sarfettiği görülmüştür. Her kimin elinden çıkmış olursa olsun insanlığa karşı bir suç teşkil eden bu saldırının, Suriye üzerinde kirli ittifakların bir sonucu olduğu ihtimali göz ardı edilmemelidir.[50] [51] 

2014 yılının Ocak ayı sonlarında gerçekleştirilen Cenevre II görüşmelerinin hemen öncesinde, Esad’ın gözaltındaki kişilere yönelik yapmış olduğu sistematik işkence fotoğrafları yayımlandı. 55 bin fotoğraf 11 bin kişiye aitti ve akıl almaz vahşetleri içeriyordu. Fotoğraflar CNN ve Anadolu Ajansı tarafından basına ifşa edildi. 

Fotoğrafları, öldürülmüş kişilerin fotoğraflarını çekmekle görevlendirilen bir askerin, sonrasında muhaliflerle irtibat kurarak fotoğrafları Katar’a ulaştırdığı iddia edildi. Fotoğraflar daha sonra İngiltere’de savaş suçları mahkemelerinde görev almış savcı ve avukatlara ulaştırılıp bir komisyon tarafından incelettirildi. Komisyon sistematik bir şekilde yapılan işkence yöntemlerini belirleyerek fotoğrafların montajsız olduğunu ve delil niteliğinde sayılacağını belirtti. 

Komisyon David M. Crane(Sierra Lione Mahkemesi eski başsavcısı), Susan Black(adli antropolog), Stuart J. Hamilton(adli patolog), Stephen Cole(adli görüntüleme uzmanı), Geoffrey Nice(Uluslararası Ceza Mahkemesi eski başsavcısı ve İngiltere Kraliçesi danışmanı), Desmon de Silva(Sierra Lione Mahkemesi eski başsavcısı ve İngiltere Kraliçesi danışmanı) gibi önemli kişilerden oluştu. Fotoğrafları çeken asker can güvenliği nedeniyle ülkeden çıkarıldı ve Sezar kod adıyla ifadeler verdi.[52]

 
Rapora göre, Öldürülenlerin çoğunun 20 ile 40 yaş arası erkekler olduğu, hepsinin gözaltındayken öldürüldüğü tespit edildi.
 
Birçoğu ip, tel ve bazıları araçlarda kullanılan "triger kayışı"na benzer cisimlerle boğularak öldürüldü. Bu cisimler cesetlerin boynundayken fotoğraflar çekildi. İdam etme yerine elle boğma yöntemleri kullanıldı.
 
Cesetlerin birçoğunda demir çubuklara benzer cisimlerle vurularak yapılabilecek işkence izlerine rastlandı. Bunların tümünün ellerinin bağlı olduğu anlaşıldı.
 
Cesetlerde açlık ve işkenceden dolayı renk değişimi, çürüme, doku bozuklukları görüldü. Cesetlerin yarıdan fazlasının aşırı derecede zayıf olduğu görüldü. Bu durum, açlığın bir işkence aracı olarak kullanıldığının delili olarak rapora kaydedildi. Açlıktan iskelet haline gelmiş cesetlerde ayrıca işkence izleri tespit edildi. Bazı cesetlerde elektrik verilmesinin ardından oluşan yaralar görüldü. Cesetlerin çoğu çıplak ya da asgari düzeyde giysili halde yerdeyken fotoğrafı çekildi.[53]           

Yine Suriye hapishanelerinde yaşananlar Suriye İnsan Hakları Örgütü(Syrian Network for Human Rights) tarafından dile getirildi. İşkenceye maruz bırakılan kişilerle yapılan röportajlar neticesinde hazırlanan ve Anadolu Ajansı tarafından haberleştirilen rapora göre Suriye rejiminin hapishanelerdeki işkence dosyası kabarık:

 
Rapora göre işkenceler, "kesici aletlerle ve fiili değişik yollarla yapılan", "iple bağlanarak yapılan" ve "psikolojik yöntemlerle yapılan işkenceler" olmak üzere 3 ana başlıkta inceleniyor. Tutuklular, elektrikli sandalye, ip, zımba, ağaç budama makası ile yapılan fiziki işkencelerin yanında tecavüze, tehdit ve hakarete maruz kalıyor.
 
SNHR`nin raporuna göre, Esad rejimine bağlı hapishanelerde tutukluların, tırnakları sökülüyor, metal cımbızla derisinin bazı bölümleri yüzülüyor, falakaya yatırılıyor, parmaklarından bazıları kesiliyor, bıçaklanıyor, vücutları kimyasal madde ya da ateşle yakılıyor, bedenlerinde sigara söndürülüyor.
 
Raporda, işkencenin ardından tutuklunun üzerine soğuk su dökülmesi, kaburgalarının kırılması, aç ve susuz bırakma, vücutlarına kaynamış su ya da zeytinyağı dökülmesi, ağaç budama makası ile kulağının kesilmesi, kulak ve burunların zımbalanması, vücuduna elektrik verme gibi işkence metotlarının uygulandığına da yer veriliyor.
 
Makas, zımba gibi aletlerle yapılan fiziki işkenceyle yetinilmeyen Esad rejimine bağlı hapishanelerde, tutuklulara tecavüz ediliyor ya da başkasına tecavüz etmeye zorlanıyorlar.
 
İple yapılan işkence türlerinde, tutuklu çeşitli şekillerde bağlanarak özellikle omuriliği, el ve ayak bileklerine baskı yapılması ve bu şekilde kemiklerinin acı çekmesi hedefleniyor.
 
Bir sandalye üzerinde ayakta duran tutuklunun ellerini arkadan, oradan da tavana yüksek bir yere bağlanıyor. Hayalet pozisyonu denilen bu yöntemde tutuklunun ayağının altındaki sandalye çekilerek, o şekilde saatlerce bekletiliyor.
 
Hayalet pozisyonunun bir başka çeşidi olan uçan hayalet pozisyonunda ise ellerinden bağlanan kişi aynı iple bir ayağından bağlanıyor ve ip yüksek bir yere asılıyor. Bazen 1-2 gün bu şekilde asılı kalıyor ve bu durum ellerinin şişmesine hatta iple tavana bağlı kaldığı için bir zaman sonra bileklerinin kopmasına yol açıyor.
 
Tekerlek yönteminde, tutuklunun elleri ve ayakları birbirine bağlanarak yuvarlak şekilde olması sağlanıyor. Bir süre böyle bekletildikten sonra tutuklu darp ediliyor.
 
Bir başka işkence yönteminde ise tutuklu iki parçadan oluşan tahta bir mekanizmaya bağlanıyor. Tahtanın parçaları karşıt yönlere çekilerek tutuklunun vücudu geriliyor. Bu durum özellikle omurgasında büyük acıya yol açarken diğer taraftan da sopa ile dövülüyor.
 
Çapraz bağ yöntemiyle yapılan işkencede tutuklunun elleri ve ayakları çapraz bağlanıyor ve o şekilde duran tutuklu sopa ve dikenli tellerle dövülüyor. Asma yönteminde ise tutuklu elleri arkadan bağlanarak bir yere asılıyor ve darp ediliyor.  Ezme adı verilen yöntemde, tutuklunun kafası, hücrenin kapısı ile duvar arasında koyuluyor ve kapı kapatılarak başı eziliyor.
 
İşkence yöntemleri arasında yerini alan elektrikli sandalye de bir başka yol. Bir de Alman sandalyesi adı verilen yöntem var.  Sırt dayanılan kısmı arkaya gidebilen demir sandalyeye tutuklu sıkıca bağlanıyor ve sandalyenin sırt kısmı geri yatırılarak kişinin diz ve omurgasına baskı yapılıyor.
 
Esad rejimi, tutuklulara fiili işkencenin yanında tehdit ve psikolojik işkenceye de maruz bırakıyor. Tecavüze uğrayan ya da işkence yapılan ve işkenceden ölen bir başkasını izlemeye zorlanan tutuklular kendilerinin de aynı akıbete uğrayacağı şeklinde tehdit ediliyor. Rejimin adamları bununla da kalmayıp, tutukluları, ailelerine zarar vermekle korkutuyor. Hücrelerde çıplak bırakılan kadın tutuklular gösterildikten sonra tutuklular, "Anneleri, eşleri, kız kardeşlerinin gözaltına alınması, onlara tecavüz ve işkence edilmesi" ile tehdit ediliyor.
 
Hakarete maruz kalan tutukluların dinlerine, inançlarına ve ailelerine küfür ediliyor. Dinine hakaret edilen tutuklular, Esad`ın fotoğrafına secde etmeye zorlanıyor.
 
Normal şartlarda hapishanelerde mahkûmların hakkı olan tuvalete çıkma, banyo yapma, bahçeye çıkma, tedavi gibi doğal haklardan mahrum bırakılıyorlar. Koğuş ya da hücrelere kapasitesinden çok fazla insan konuluyor. Raporda, Halep Hava İstihbarat birimindeki hücrelerde 15 metrekarelik alanda 45 kişinin tutulduğu ifade ediliyor. Hapishaneler, havasız yeraltı zindanlarına kapatma, kadın ve erkeklerin aynı hücrelerde tutulması gibi yasadışı uygulamalara da sahne oluyor.
 
Tutuklular, işkence nedeniyle ölen ya da ölmek üzere olan biriyle aynı hücreye konularak korku ve yıldırma politikası izleniyor. Rapora göre tüm bu işkence yöntemleriyle tutukluya işlemediği bir suç kabul ettirilmeye çalışılıyor.[54] 

İşkencenin insanlığa karşı bir suç sayıldığı günümüzde Suriye’de bu tür şeylerin yaşanması kabul edilemez. Bununla birlikte fotoğrafların, Cenevre II görüşmelerinin hemen öncesinde yayımlanması da siyaseten dikkat çekici bulundu. 

B. SIĞINMACILARIN DURUMU VE TÜRKİYE[55] 

İnsan hakları kuruluşları ve BM, iç savaş dolayısıyla 5 milyon kişinin yer değiştirdiğini, yaklaşık 2 milyon kişinin mülteci durumuna düştüğünü belirtmektedir. Türkiye’de kamplarda kalan Suriyeli sayısı 235 bin olmuş ve kamp kapasiteleri dolmuştur. Türkiye’de kamp dışındaki Suriyeli sayısını ilgili sivil toplum kuruluşları 700 bin dolaylarında belirtmiştir. Dolayısıyla Türkiye’deki Suriyeli sayısı yaklaşık 1 milyona ulaşmıştır. Çoğunluğu Lübnan’a gitmekle beraber, Mısır, Irak ve Ürdün’ün de yine toplamda 1 milyon mülteciye ev sahipliği yaptığı bilinmektedir. BM, yılsonunda sığınmacı sayısının 4 milyona ulaşacağını öngörmektedir. 

Ülkedeki çatışmalardan kaçıp Türkiye-Suriye sınırındaki tampon bölgede yaşayan binlerce Suriyeli büyük bir gıda sorunu ile karşı karşıyadır. Sivil toplum kuruluşları, bölgede fırınlar kurarak ekmek dağıtımı yapmaktadır. 

Türkiye’deki barınma merkezleri Şanlıurfa, Gaziantep, Kilis, Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman, Adana, Osmaniye, Malatya ve Mardin’de yer almaktadır. Kamplar kapasitesini doldurmuştur. 

Gaziantep’te yaklaşık 5 bin Suriye plakalı araç ve kendi imkânlarıyla yaşayan 100 bin’in üzerinde sığınmacı vardır. Bu ilimizi Hatay ve Şanlıurfa takip etmektedir. 

Maddi durumu iyi olanlar, hayat standartları normal bir şekilde devam ederken; geri kalanlar bodrum katlarda, yine gıda ve sağlık sorunlarıyla yaşamaktadır. Sivil toplum kuruluşları, kapasitelerinin üzerinde çalışmakta, sığınmacılara yetişememektedir. Çalıştırılmaları yasak olup hem çalışan hem çalıştıran ciddi cezalara çarptırılmaktadır. Ülkemizdeki sığınmacılar, işçi çalıştırmak isteyen kişiler tarafından ekonomik olarak istismar edilmekte, çok düşük ücretlerle ve gizlice çalıştırılmaktadır. 

Valilikler ve Afad bölge müdürlüklerinin bazı bölgelerde sığınmacılara yönelik yardıma yanaşmamaları, zaman zaman şikâyet konusu olmaktadır. Devlet yardımının olmaması halinde, kısa bir zaman sonra büyük sorunlarla karşılaşılacaktır. 

BM ve ülkelerin sığınmacılar için verdikleri parasal yardım çok cüz’i bir miktar olup, Türkiye giderlerin tamamına yakınını hazineden karşılamaktadır. Mülteci kamplarındaki yaşam standartları göz önünde bulundurulduğunda, ev sahipliğinin başarılı yürütüldüğünü söylemek yanlış olmayacaktır.            

VIII. SAVAŞA MÜDAHİL YAPILAR[56]

 
A. ÖZGÜR SURİYE ORDUSU(Ceyş-el Hur)

2011 yılı Temmuz ayında ordudan kaçan askerlerin ve bazı sivillerin bir araya gelmesiyle oluşturulan birliktir. Aralık 2012 tarihinde, Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Koalisyonu’na bağlı Ortak Askeri Komuta Konseyi isimli yapının kurulmasına kadar olan süreçte başkomutanlığını Riyad el-Esed yapmıştır. Yakın zamanda göreve Abdulilah el-Beşir getirilmiştir. Dünyanın birçok ülkesi tarafından kabul gören Suriye Ulusal Konseyi’nin askeri kanadıdır. Katar’dan lojistik ve mali destek aldığı ve mensuplarına aylık 200 dolarlık yardım yaptığı iddiaları güçlüdür. Wikileaks belgelerine göre de Türkiye, Ürdün, ABD ve Avrupa ülkelerinden destek görmektedir. 40 bin kadar askeri olduğu düşünülmektedir. Bünyesinde onlarca grup bulunmaktadır.[57] 

 B. SURİYE İSLAM CEPHESİ 

Cephe, selefi fakat El-Kaide görüşü dışındaki Ahrâru’ş Şam, Fecru’l İslam, Ketâibu Ensari’ş Şam, Livau’l Hak, Deyr-i Zur’daki Ceyşu’tTevhid, Cemaatu’l İslami, Musab bin Umeyr Ketibeleri, Sukûru’l İslam, Ketâibu’l İmanu’l Mukatile, Maham el Hasa Seriyyesi ve Hamza bin Abdulmuttalib Ketibeleri gibi oluşumların 2012 yılı sonunda birleşmesiyle oluştu. Cephenin amacı İslami bir devlet kurmaktır. 25 bin’in üzerinde mensubu olduğu düşünülmektedir. Cephe, sadece savaş görevini yerine getirmemekte; aynı zamanda hâkim olduğu bölgelerde bir devlet gibi hareket ederek asayiş, yardım gibi faaliyetleri yürütmektedir. Unsurları Suriyeli olup birçoğu İhvan çizgisinden veyahut Sufi gelenektendir. Dışarıdan savaşçı getirilmesine sıcak bakmamaktadır. 

 C. SURİYE İSLAMİ KURTULUŞ CEPHESİ 

Çizgi itibariyle Suriye İslam Cephesi ile paralellik arz etmektedir. Sukuruş Şam Tugayı, Faruk Tugayları, Faruk İslami Tugayı, İslam Tugayı, Tevhid Tugayı, Deyr ez Zor Devrim Konseyi (Furkan Tugayı, Hamza Tugayı, Ensar Tugayı), Amr bin As Tugayı (Muhammed Ordusu), Sukur el Kurdi Tugayı, Rahmanın Kulları Tugayı, Feth Tugayı, Humus el-Adiye Taburu, Muhammed bin Abdullah Taburu, Şehid Ahmed Avde Taburu, Ehli Beyt Tugayı’ndan oluşmaktadır. Suriyeli olup yine selefi, İhvan ve Sufi gelenekten gelen kişiler mensupları içerisindedir. Bu cephe de Suriye İslam Cephesi gibi hâkim olduğu alanlarda bir devlet mantığıyla hareket etmektedir. 

D. NUSRET CEPHESİ(el-Nusra) 

Ülkedeki en güçlü muhalif gruplardan biridir. 2013 yılında El-Kaide lideri Eymen el-Zevahiri’ye bağlılığını bildirmiş, İslami esaslara dayanan bir devlet kurmak maksadıyla hareket ettiğini belirtmiştir. Cephe içerisinde Suriyeliler olduğu gibi birçok ülkeden savaşçı, cephe safında savaşmaktadır. Bu savaşçıların bazıları Afganistan, Çeçenistan, Bosna ve Irak’ta savaşmış kişilerdir. Cephe, ABD, BM ve İngiltere tarafından terör listesine alınmıştır. 5 bin’in üzerinde mensubu olduğu sanılmaktadır. Kürt bölgesinde hâkimiyet mücadelesi sebebiyle PYD ile Nusra’nın çatıştığı dönemde, Rojava’da 500 kadar Kürt’ü öldürdüğü iddia edilmiştir. Nusra da hâkim olduğu bölgelerde devlet teşkilatı kurmakta, yardım ve asayiş faaliyetlerini organize etmektedir. Hizbullah’ın savaşa müdahil olduğunu gerekçe göstererek Lübnan’da bombalı saldırılar gerçekleştirmektedir. İslam Cepheleri ve Özgür Suriye Ordusu ile çatışmış olan Nusra, şimdi bu gruplarla müttefik halinde, Esad’a ve IŞİD’e karşı mücadele etmektedir. Mensuplarına aylık 100’er dolar yardımda bulunduğu belirtilmektedir. 

E. MÜCAHİTLER ŞURA KONSEYİ 

Nusret Cephesi’nin ABD tarafından terör listesine alınmasını müteakip Nusret Cephesi, El Ensar Tugayları, El Abbas Tugayları, La İlahe İllallah Taburu, El Hamza Tugayı, El Sa`qah Tugayı, Jund el Aziz Tugayı, İzzeddin el Kassam Tugayı, Ebu el Kassam Tugayı, Davet ve Cihad Cephesi Tugayı tarafından oluşturulmuş birliktir.[58] 

F. IRAK-ŞAM İSLAM DEVLETİ(IŞİD) 

Diğer muhalif gruplarla büyük problemler yaşayan IŞİD, yakın zamanda Nusra Cephesi’nden ayrılarak bağımsız hareket etmeye başladı. 5 bin’in üzerinde ve çoğunluğu dışarıdan gelen mensubuyla IŞİD, ülkenin Kuzey bölgesinde özellikle hâkimiyet göstermekte ve sınır boylarını ele geçirmeyi arzulamaktadır. Bunun sebebi de dışarıdan gelecek yardımların önünü kesmek düşüncesidir. Esad’la olan savaşına ara verip muhaliflerle çatışmaya başlamış ve gelen barış isteklerinin çoğunluğuna şiddetle karşılık vermiştir.

Eymen el Zevahiri, kısa bir zaman önce grubun El-Kaide ile bir bağlantısının kalmadığını açıklamıştır. Hâkim olduğu bölgelerde mahkemeler kurarak bazı keyfi uygulamaları birçok tepki çekti ve başta İslami devlet düşüncesinde olan birçok insan, IŞİD’in uygulamalarını gördükten sonra vazgeçti. Suriye’deki eylemlerinde siviller de olmak üzere birçok kişi hayatını kaybetti, ele geçirdiği muhalif unsurları idam ederek kendisinden başka bir oluşumu istemediğini göstermiş oldu.

IŞİD, Türkiye’nin Reyhanlı Sınır Kapısı’nda gerçekleşen patlamayı üstlendi.[59] IŞİD mensuplarının örgütten aylık 700 dolar aldığı iddia edilmektedir. İhvan çizgisinde bir yönetimin iş başına gelmemesi için Suudi Arabistan destekli olduğu iddiası güçlüdür. Türkmenlerin de IŞİD’in yoğun baskısı altında olduğu ve yalın ayak Türkiye’ye sığındığı bilinmektedir. 

G. PYD-YPG ve Rojava Meselesi 

Geçmişte Suriye’nin en dindar kesimi olan Kürtler içerisinde sosyalizm kökenli bir oluşum olan Demokratik Birlik Partisi yani PYD, askeri kanadı olan YPG ile birlikte savaşın bir tarafı olmuştur.

YPG’nin 5 bin kadar silahlı kişiden oluştuğu bilinmektedir. PKK’nın Türkiye’den ayrılmasının ardından PYD saflarına katılması, bölgede PYD’yi söz sahibi yapmıştır. Buna rağmen İslami talepleri olan Kürtler, PYD’yi istememekte ve yaptırımlarla karşılaşmaktadır.

Nitekim el-Parti ve Azadi Parti’nin seçim bürolarını ateşe veren YPG, kendisine karşı gösteri düzenleyen Kürtlere saldırmaktadır.[60] Bununla birlikte bölgedeki kanaat önderlerine yönelik suikastlar düzenlemiştir.[61]Bölgede silahlanan Kürdistan İslami Hareketi, PYD ile çatışmıştır. PYD, PKK’nın silah bağlantılarını kullanarak lojistik ihtiyaçlarını daha rahat karşılamaktadır. 

PYD, Rojava’da 3 ayrı kantonda özerklik ilan ederek ve Resulayn bölgesini Nusra’dan alarak Türkiye ile sınır komşusu olmuştur. Bu adım üstü kapalı bir biçimde rejimin işine gelmiştir. PYD’nin bu hamlesine hem Türkiye hem de Irak Kürdistan’ı lideri Barzani karşı çıkmış ve tanımayacaklarını açıklamıştır.[62] 

Başlarda ÖSO ile de çatışan PYD, son olarak meşru müdafaa durumları hariç olmak üzere silahlı tüm eylemlerini durdurduğunu açıklamıştır.[63] 

Suriye’nin, Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Kuzey ve Kuzeybatı bölgesi, Suriye Kürdistan’ı veyahut Rojava olarak anılmaktadır. Rojava; Afrin, Ezaz, Derike Hemo, Gire Spi, Hesiçe, Kamışlı, Kobani ve Serekani(Resulayn) gibi önemli yerleşim birimlerinden oluşmaktadır. 

Suriye’de barışçıl protesto gösterileri başladığında, Kürtler de yaşadıkları bölgelerde haftada birer kez toplanarak gösterilere destek verdi, gösterilere müdahaleler başladığında ‘rejim yıkılsın’ söylemi Kürtler arasında da yankı buldu. PYD, başından beri gösterilere ve rejimin yıkılmasına dair söylemlere karşı çıktı.[64]  Bununla birlikte Suriye istihbaratı ile önceden beri bir birliktelik olduğuna dair eski Suriye istihbaratçılarının beyanları bulunmaktadır.[65]  Bu beyanlar, geçmişte PKK’nın Suriye rejimi tarafından sahiplendiği hatırlandığında kulağa çok da yabancı gelmemektedir.  

Afrin ve Kobani’nin rejim tarafından PYD’ye verilmesinin ardından(PYD, savaşarak aldığına dair propaganda yaptı.) PYD, halk üzerinde ciddi bir baskı oluşturdu, barışçıl gösterilerde kendi halkına saldırdı. 

Olaylar başladığında, Suriye’deki 10’un üzerindeki Kürt partisi rejime karşı durmak adına bir araya geldi ve Suriye Ulusal Kürt Konseyi’ni oluşturdu. PYD, bu ittifaka katılmadı. Bu da, halkın kendilerine karşı olumsuz bir tavır almasına sebep oldu. Ulusal Kürt Konseyi’nin kuruluşundan bir yıl sonra ancak iki oluşum masaya oturdu. 

Rojava çatışmaları, Ceylanpınar’ın karşı sınır bölgesindeki Serêkani (Resulayn)’da El Kaide ile bağlantılı Nusret Cephesi(El-Nusra) ve PKK bağlantılı PYD’nin silahlı güçleri arasında yaşandı ve medyada ciddi dezenformasyonlarla yer aldı. 

Nusra Cephesi, selefi bir anlayışın hâkim olduğu ve El Kaide’ye yakın olduğu bilinen bir gruptur. Mensupları içerisinde diğer ülkelerden gelen birçok savaşçı vardır. PYD de, üyeleri Kürtlerden oluşan sosyalist bir partidir. Baştan beri Suriye rejimi ile işbirliği içindedir. Bugün elinde bulundurduğu bölgeleri savaşarak değil, rejimden “emanet” gibi teslim almıştır. O bölgelerin bir bölümünde (Kamışlı’da olduğu gibi) hâlâ rejimin askerileri de bulunmaktadır.  

PYD, çatışma sürecinde Nusra’nın yüzlerce Kürdü katlettiği, köyleri basıp kadınlara tecavüz etme konusunda fetvalar verdiği gibi birçok haber yaydı, Türkiye’de de birçok basın kuruluşu PYD’nin bu propagandasını duyurdu.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir