• DOLAR 32.367
  • EURO 34.974
  • ALTIN 2325.305
  • ...
Bilginin İslâmîleştirilmesi  meselesinin tarihsel gelişimi üzerine
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Siracettin Aslan / Doğruhaber / Araştırma

Bilginin İslâmîleştirilmesi meselesi, her ne kadar kavramsal düzeyde 20. yüzyılın iki yarısında sonra ortaya çıkmış olsa da bu meselenin tarihi bir geçmişi vardır. Bu tarihsel bağlamı, İslâm medeniyetinin altın çağının teşekkül sürecine kadar geri gitmekle birlikte ekseriyette Osmanlı devletinin son dönemine dayandırılır. Ancak bilginin İslâmîleştirilmesinde, metodolojik bir yöntemin tesis edilmesi bakımından klasik dönem İslâm medeniyetinden hâsıl olan bilgi ve buna bağlı olarak bilim geleneği önemli işlevi söz konusudur. Bu işlevin yanı sıra bilginin İslâmîleştirilmesi hususunda, Osmanlı devletinin son dönemlerinde meydana gelen yenilgiler ve bu yenilgilerin ortaya çıkardığı sorunlar doğrultusunda, modern bilime ilişkin yapılan tartışmalar da önemli bir etken olarak kabul edilebilir.

Bu bağlamda Osmanlı devleti, 18. yüzyıldan itibaren Batı uygarlığında meydana gelen bilimsel gelişmelere mukabil olarak gerilemeye başlamış ve Batılılar tarafından toprakları işgal edilerek sömürgeye maruz bırakılmıştır. Bunu sonucunda İslâm toplumlarında, ekonomik, siyasî, toplumsal, askeri ve bilimsel alanlarda gerilemeler varlık göstermiştir. Bu sorunların tarihsel arka veçhesinde, dâhili sorunlar bağlamından birçok sebep olmakla birlikte harici açıdan esasen Batı uygarlığı ve ondan türeyen bilimsel tefekkür biçimi önemli yer tutmuştur.

19. Yüzyılın ikinci yarısından sonra İslâm toplumlarında epistemolojik düzeyde, modern bilimsel tefekkür biçiminin İslâm toplumları üzerindeki işlevsel sorunsal etkinliğine ilişkin bir takım tartışmalar yapılmıştır. Bu tartışmalar, ekseriyette İslâm medeniyetinin Asr-i Saadet döneminin ve ardında gelen bilimsel gelişmelerin tekrardan canlandırılması bağlamında vuku bulmuştur.

Bu bağlamda C. Afgani ve halefleri M. Abduh ile Reşit Riza’nın yanı sıra Hindistanlı mütefekkir S. Ahmed Han gibi bilim insanları, terkibi bir yapı içerisinde teşekkül olunan modern bilimin toplumunca benimsenmesi mevzusu üzerine görüşler beyan etmişlerdir (Uyanık, 1999, 30-50). Bu görüşlerin ortak paydası, ana hatlarıyla İslâmî ilkeler üzerinden modern bilimin mahiyetinin tartışılarak İslâm dünyasının Batı uygarlığı karşısındaki “yenik durumunu ve geri kalmışlığını” (Aktay, 2004, 131) bertaraf etmektir.

Bu bakımdan Afgâni, İslâm/din ve bilim arasında herhangi bir ayrışma ve kutuplaşmanın olmadığını ileri sürerek tabiat kanunları ile Âdetullah arasında bir çelişmezlik durumunun olmadığını ifade eder. Ancak Afgâni’nin halefi Abduh ise İslâm/din ve bilimin kaynakları bakımından arasındaki farklılığa dikkat çekerek bilimin lehine bir değerlendirme ve yorumlamada bulunur (Aydın, 2004, 282-283).

Modern bilimin mahiyetine ilişkin yürütülen bu tartışmalarda, ayrıntılarda farklılık arz etse de, nihaî anlamda sosyal bilimlerden ziyade çoğunlukla fen bilimlerine dayalı veçhesiyle modern bilimin Müslümanlarca benimsenmesinde bir beis görülmemiştir. Bu çerçevede yapılan tartışmalar, İslâm toplumlarının bulundukları olumsuz durumdan arınabilmenin esas yolunun, Batı biliminin transfer edilmesiyle mümkün olabileceği dolayımından gerçekleşmiştir.

Ancak, 20 yüzyılın ikinci yarısının ortalarına gelindiğinde, İslâm dünyasında modern bilime ilişkin meydana gelen tartışmalar, bilimin hem mekanik yönü hem de içtimai yönü üzerine yoğunlaşarak önceki tartışmalardan daha farklı bir seyirde ilerleme göstermiştir. Bu tartışmalar, Batı uygarlığının hem fen hem de içtimaî alanda ortaya çıkardığı bilimsel tefekkürün,

Batı dünya görüşü ve değer yargılarından ayrık olmadığı mefkûresinden hareketle bunun külliliğini sorgulamaya başlamıştır. Modern bilime ilişkin yapılan bu soruşturmayla birlikte tartışmalar, modern bilimin siyasal iktidarların nesnesi haline geldiğini ileri sürerek başta İslâm toplumu olmak üzere küresel çapta zihinsel ve çevresel tahriplerin meydana gelmesinin yanı sıra üçüncü dünya ülkelerindeki sömürge ve alinasyonun müsebbibi olarak görmüştür.

İslâm toplumunda, Batı uygarlığının bağrında yeşeren modern bilimsel tefekkürün sebep olduğu sorunsallara reçete olması (Bakar, 2003, 154) bakımından Nakib al-Attas, İsmail R. Farûkî ve S. Hüseyin Nasr gibi âlimler, epistemolojik ve ontolojik bir bağlam dâhilinde (çağdaş) bilginin İslâmîleştirilmesi mevzusunu ileri sürmüşlerdir.

Burada Farûkî, siyasal bir bakış açısıyla daha çok sosyal bilimler sahası üzerine yoğunlaşırken Nasr ise çağdaş bilginin İslâmîleştirilmesi bağlamında inşa edilecek İslâmî bilimin müteâl arka planı üzerine durmuştur.

Nakib al-Attas ise Nasr’a daha yakın durmakla birlikte ikisi arasında bir denge konumunda olduğunu ifade etmek mümkündür. Bu denge konumunda yer alan al-Attas, aynı zamanda çağdaş bilginin İslâmîleştirilmesi konusunda ilk defa bir “bilgi-teorisel tasarı” (Açıkgenç, 1998, 21) geliştirerek bu alanın mimarisyeni sayılır.

Nakib al-Attas’ın ileri sürdüğü bu tasarının muhtevası çok geniş olmakla birlikte esasen eğitimin ve bilhassa üniversite eğitimini istila eden kavramların, dilin, düşüncenin İslâmîleştirilmesini ve idarecilerin edeb merkezli ihya edilmesi gibi birçok konuyu içerir. Bu konular bağlamında çağdaş bilginin İslâmîleştirilmesini bir zihniyet meselesi olarak ele alan al-Attas, İslâmî bilimin inşa edilebilirliği üzerine önemli görüşler beyan etmiştir.

Ona göre İslâmî bilim, Kur’an-i sistem ve muhteva bağlamında olgusal alanla kendini sınırlandırmadan şehadet ve gayb âleminin birlikte ele alınması sonucunda teşekkül olunan bilimsel idrâkî karşılar (al-Attas, 1989, 187).

Bu anlamda kâinattaki nedensellik, salt sebep-sonuç arasındaki zorunlu bir ilişkiden meydana gelmez. Yani kâinattaki illiyet, gayb âlemiyle bağlantılı olarak sebep-sonuç ilişkisi dolayımından cereyan eder. Bu bağlamda bilginin İslâmîleştirilmesi bağlamından tesis edilecek İslâmî bilim, şehadet ve gayb âlemleri arasındaki uhuvvetle doğrudan bir bağlantısı mutlakta anlamda söz konusu olmalıdır.

Kaynakça: Naqib al-Attas, “ İslâm ve Bilim Felsefesi”, çev. Mehmet Paçacı, İslâmî Araştırmalar Dergisi, c. 3, s. 4, (1989); Osman Bakar, Gelenek ve Bilim, çev. Ercüment Asil (İstanbul: Gelenek Yayıncılık, 2003); Alparslan Açıkgenç, Kavram ve Süreç Olarak Bilginin İslâmîleştirilmesi, (İstanbul: Nesil Yayınları, 1998); Mevlüt Uyanık, Bilginin İslâmîleştirilmesi ve Çağdaş İslâm Düşüncesi, (Ankara: Ankara Okulu Yayınları, 1999); Yasin Aktay, “Modernleşme ve Gelenek Bağlamında Dinî Bilgi ve Otoritenin Dönüşümü”, bilimname Dergisi, c. VI, s. 3, (2004); Mustafa Aydın, Bilgi Sosyolojisi, (İstanbul: Açılım Kitap, 2004).
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir