• DOLAR 32.367
  • EURO 34.971
  • ALTIN 2324.93
  • ...
AVRUPA`DA DEMOKRASİ KRİZİ
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Fesat, sömürü, istismar, ırkçılık, kısaca tek kelime ile zulüm, ister demokrasi gibi süslü bir isimle anlatılsın ister başka isimlerle ifade edilsin tek bir netice vermektedir; Yıkım! Bu zulmün Avrupa’da, Asya’da ya da Afrika’da yapılması hiçbir şeyi değiştirmez.

Zulüm ve haksızlıktan dolayı büyük sıkıntılar yaşayan 26 yaşındaki Tunuslu genç Muhammed Buazizi, diktatör Bin Ali’nin saltanatını yerle bir etmedi mi? İngiltereli siyah derili Mark Dugan’ın kanı İngiltere ve bütün Avrupa için tehlike çanlarının çalmasına sebep olmadı mı? Ne Buazizi ne de Dugan, öldürülmeleriyle diktatörlerin aleyhinde öfke dalgalarının yayılacağını tasavvur bile etmiyorlardı. Bunlar patlamanın oluşması için çakılan küçük kıvılcımlardı. Ancak patlamanın bu sefer Batının tozunu dumana katacağı apaçık görülmektedir.

Asrımızda demokrasi savunucularının çoğu insan hakları söylemlerini ve kendilerinin oluşturduğu uluslararası kurumları menfaatleri için birer kapana dönüştürdüler. Artık gafil oldukları şey, bundan sonra insanların eskiden olduğu gibi onların tuzağına düşmeyecekleridir.

İngiltere’de yaşanan olaylar, sömürgecilerin yıllarca uğraşıp kurdukları sistemlerinin bir kıvılcımla sarsılabileceğini bir kere daha ortaya koydu.

Bu makalede son zamanlarda İngiltere’de yaşanan olayları gözler önüne sermeye çalışacağız.
4 Ağustos 2011 Perşembe günü Londra’da fakirlerin oturduğu Kuzey semtlerinin biriyle ilgili olarak bir haber yayınlandı... Söz konusu haber şu şekildeydi: “İngiltere’nin 29 yaşındaki gangsteri Mark Dugan, Scotland’da polisle girdiği silahlı çatışmada ölü olarak ele geçirildi”

İngiltere basınının büyük bölümünde haber bu şekilde geçiyordu. Okuyucuların çoğunun polisiye bir haberle karşılaşır gibi polisin “cesareti”ni övüp birkaç gün içinde haberi unutacağı şekilde yayınlanmıştı.

Ancak olayla ilgili, kurbanın siyah derili olması ve dört çocuk babası olması gibi yeni yeni şeylerin yayınlanmasıyla İngiltere’nin özellikle fakir ve siyah derili kesiminde hassasiyetler zirveye tırmanmaya başladı. Bu gelişmeler karşısında polis, kamuoyuna ve eleştirilere cevap vermek için daha fazla açıklama yapmak zorunda kaldı. Dugan’ın polisin dur ihtarına ateşle karşılık verdiği, polisin de karşılık vermek zorunda kaldığı, saldırganın iki kurşunla öldüğü açıklandı.

Polis, Dugan’ın silahla karşılık vermesiyle ilgili ise polise ait bir telsize isabet eden kurşunu delil gösteriyordu. Ancak yapılan ilk araştırmalar, olayın Scotland polisinin açıkladığından farklı olduğunu ortaya koyuyordu. Sıkılan bütün kurşunlar polisin silahından çıkmıştı. Kurban, olay esnasında konuşma fırsatı bile bulamamıştı. Polise ateş açma gibi hiçbir şey söz konusu değildi. Olayın gerçek yönü ortaya çıkınca İngiltere fakirlerinin ve siyah derililerinin öfkesi zirve yaptı ve sokaklara döküldüler.

6 Ağustos 2011 gecesi Dugan’ın ailesi ve arkadaşlarından oluşan bir grup Tottenham’da polis merkezinin önünde toplanıp polisin işlediği cinayeti protesto ettiler. İlgisiz davranan polis, merkezlerinin önünde toplanan birkaç yüz kişilik siyah derilinin protestosunu sadece izlemekle yetindi. Bu ilgisizlik, Dugan’ın İngiliz polisinin ırkçılığının kurbanı olduğunu ileri süren kalabalığı daha fazla öfkelendirip polise taş ve şişe fırlatmasına sebep oldu. Polis ise, yıllardır aradığı fırsatı ele geçirirmişçesine İngiltere’nin fakir toplumuna kök salan insanlardan birkaç yüz kişiyi yakalayıp itirazı kökünden kurutmak için harekete geçti.

İngiltere haber kayaklarının bildirdiğine göre yedi saatten az bir zamanda itirazlar Londra’nın kuzeyindeki yoksul semtlere yayıldı. İngiliz hükümeti ve polis makamları, başkentteki anormal durumu normale çevirmek için birkaç saat önce yaptıkları hatayı bir kere daha tekrarlayıp itirazların bütün ülkeye yayılmasının önüne geçmesini önleme amacıyla ne pahasına olursa olsun isyanı bastırma kararı aldılar.

Polisin silahından çıkan kurşunlarla bir gencin hayatını kaybetmesi ve yüzlerce insanın yaralanması üzerine itirazlar birdenbire Londra’nın Kuzey, Güney, Doğu ve Batı semtlerine yayıldı. Yayınlanan görüntülerde görüldüğü gibi, siyah derililerin yanında beyaz tenli gençler de meydanlara inmişti. Bu defa sadece Britanya’nın ırkçılığına karşı değil, fakirlik, işsizlik, savaş gibi konulara da itiraz ediliyordu.

İngiltere Başbakanı David Cameron ve İngiltere’nin diğer makamları itirazların çok kısa sürede başkente yayılmasının sebebini polisin zayıf ameline bağlayan açıklamalar yaptılar. Bu açıklamalardan sonra polis ile hükümet makamları arasında sürtüşmeler başladı ve taraflar birbirlerini suçlamaya başladılar.

Bu arada bazı polis komutanları olayların yayılmasının çok hızlı olmasından dolayı gafil avlandıklarını, bu hızlı yaygınlık karşısında polisin kontrolü yitirdiğini itiraf etmek zorunda kaldılar.

Konuyla ilgili El Cezire televizyonu şunları dile getiriyordu “İngiliz polisinin bildirdiğine göre bu ülkede olayların gelişim hızı o kadar fazlaydı ki, haber kaynakları bile haberleri hazırlarken gelişmelerin gerisinde kalıyor, olayları birkaç saat arkadan takip edebiliyorlardı.”

Tatilini yarıda kesip harekete geçen ve acil toplantılar düzenleyen İngiltere Başbakanının rahatsızlığı ve endişeleri sıkıntının ciddiyetini ortaya koyuyordu.

Bu arada İngiltere basını caddelerdeki ve mağazalardaki kameralara yansımış görüntüleri yayınlayıp itiraz edenlerin serseri, hırsız ve muhacir gruplar olduğuyla ilgili haberler yayınlıyordu. Bu tür görüntüler gece gündüz gazetelerde ve televizyonlarda fazlaca yayınlandı. Bunlarla halka, serseri ve hırsız azınlıkların bulanık suda balık avlamak için fırsat kolladıkları mesajı verilmeye çalışılıyordu. Oysa hem serseri grubu hem de İngiliz hükümeti aynı zamanda bulanık suda balık avlamak için çabalıyorlardı.

İngiltere Avam Kamerasının acil toplantısından sonra Başbakan gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulunmak için kameraların karşısına geçti. Bu arada İngiliz basını da hükümet makamlarıyla el ele çalışıyordu. Cameron açıklamalarında, İngiltere basınının muhaliflere karşılık vermek için yayınladıkları haberlerle benzer şeyler söyledi. İngiltere Başbakanı “Hırsız, serseri, vatan haini, cani, terbiyesiz, kültürsüz…” gibi sıfat ve lakaplarla öfke, nefret, tehdit ve biraz da korkuyla itiraz edenlere hitap ediyordu. Ve onlara en şiddetli cezanın verileceğini tehditlerle dile getiriyordu.

Ancak bu tehditler bir şeye yaramadı. Başbakan Cameron itiraz edenleri tehdit etmekle meşgulken itirazlar Londra’yı aşıp Bristol, Birmingham, Manchester Nottingham ve West Midlands kentlerine yayıldı.

Öfkeli insanlar yüzlerce araba, mağaza, banka, devlet dairesi, ev ve tarihi binayı ateşe verdiler. Batının ve İngiltere’nin tahlilcilerinden çoğu şunları dile getiriyorlardı: “İngiltere, Afganistan ve Somali gibi savaş ülkesine döndü…”

Olayları engellemeye çalışan polislerin sayısı 6 binden 16 bine yükseltildi. Polisin göstericilere plastik mermi sıkması, su fışkırtan arabalardan istifade etmesi, eğitim görmüş köpekleri kullanması ve hatta İrlandalı çapulcuların kullanılması, ev aramaları, şehirlere büyük bilboardlar kurulması, tanınması için itiraz edenlerin resimlerinin yayınlanması, ordunun kullanılacağıyla ilgili tehditleriyle birlikte bağımsız (!) haber kaynaklarının yayınladıkları şantaj yüklü haberlerin tümü itiraz eden halkı durdurmaya yönelikti. Bütün bunlar demokrasinin şeref ve izzetini yerle bir eden gelişmeler olup yıllar sonra halkın öfkesini ateşleyen olayları geçici olarak da olsa durdurmaya güç yetiremiyordu.

Polisin caddeleri tutması ve ev ev itiraz edenleri aramasıyla ilgili uğraşılar devam etmektedir. Gece ve gündüz devam eden mesaileriyle İngiliz mahkemeleri de gözaltına alınanları yargılamaya çalışmaktadır.

Ulaşan haberlere göre 4 binden fazla insanın yakalandığı bildirilmektedir. Yaklaşık olarak bunlardan yarısının para ve hapis cezasıyla cezalandırıldığı bildirilmektedir.

Şu ana kadar itiraz edenlerden beş tanesinin hayatını kaybettiği, çok sayıda yaralının bulunduğu haber verilmektedir.
İngiltere’nin krizden kurtulması için 63 yaşındaki Amerikalı emekli polis şefi Bill Bratton’un İngiltere Başbakanının özel müşaviri olarak tayin edilmesi, bu ülkede caddeleri tutan binlerce silahlı polisin gölgesindeki sükûnetin geçici olduğundan Londra’nın haberdar olduğunu göstermektedir.

Bu polis şefinin Amerika’da 20 yıl boyunca benzer karışıklıklara karşı durup sükuneti sağlamada muvaffak olduğu, Cameron ile birlikte çalışmayı kabul ettiği dile getirilip, polis şefinin ağzından şu cümleler basına yansımıştı: “Gelecek birkaç hafta içinde İngiltere’ye gidip Başbakan ve bu ülkenin diğer makamlarıyla görüşmelerde bulunacağım. İsyancılara karşı tecrübelerimi onların hizmetine sunacağım” O, isyancıların yakalanmasını, karışıklıkların son bulmasıyla ilgili kendi yöntemlerinin bir parçası olarak nitelendirip iyi bir gelişme olarak açıklıyordu.

Korkuya Gömülen Avrupa
Ekonomik kriz, işsizlik, halkın yöneticilere güvensizliği, zengin azınlık ile fakir çoğunluk arasındaki büyük uçurum, haksızlık, savaş… gibi gelişmeler uzun süredir Avrupa’yı derinden rahatsız eden konularıdır. Yunanistan ve İspanya’da uzun süren isyanlar ile İrlanda, Fransa ve Portekiz’deki gösterilerin üzerinden fazla bir zaman geçmedi. İtalya gibi Euro kullanan ülkelerin Avrupa ülkelerindeki krizler ile ilgili düzenledikleri acil toplantılar üzerinden de fazla zaman geçmedi. Amerika’nın borçlarıyla ilgili kriz ile kongre üyelerinin ABD başkanı Obama ile olan ihtilafları ya da İngiltere’nin yüksek olan bütçe açığıyla ilgili problemi halletmek amacıyla ağır ve yaygın ekonomik ıslahatlarla ilgili programının okunmasının üzerinden çok zaman geçmedi

Sarkozy, Obama, Markel, Clinton, Jack Straw, Chemsky, Ferid Zekeriya, IMF, Avrupa Birliğini gibi birçok siyasi ve ekonomik kurum ve kişinin ekonomik krizin ciddi olduğuyla ilgili ardı ardına gelen açıklamaları ve Euro bölgesinin batma ihtimaliyle ilgili düşüncelerini çoğu dile getirmekte ya da kaleme almaktadır.

Dünyanın önemli siyasi şahsiyetlerinin çoğunun öngörülerini, özellikle de İran İslam İnkılabı rehberi Ayetullah Hamaney’in uyanışın Avrupa’nın kalbine sirayet edeceğiyle ilgili açıklamalarını henüz unutmadık. İngiltere polisi ve hükümetinin, bu ülkedeki karışıklıklar karşısında gösterdikleri tepki ile birlikte gelişmelerin kendilerini gafil avladığı ve beklenmeyen şeyler olduğuyla ilgili açıklamalarda bulundular. Oysa zikredilen olaylar yan yana dizilse İngiltere’de isyanın çıkması hiç de beklenmeyen bir şey değildi.

El Cezire Televizyonu, birkaç gün önce İngiltere polisinin itiraz edenleri tehdit etmesi ve bunlara karşı şiddet kullanmasına karşılık halkın gösterileriyle şu önemli açıklamalarda bulunuyordu: İsyan ve itirazlar İngiltere halkından çoğu için beklenmeyen bir şey değildi. Çünkü hükümet, bu ülkenin halkına harcayacağı milyonlarca poundu Irak, Afganistan, şu anda da Libya’ya harcamaktadır. İngilizler feryat ediyorlar; Karışıklıkları önlemek için dış savaşlar için harcadığınız paraları kesin. Bunları iç sorunların ve ekonominin düzelmesi için harcayın!” Bir müddet önce Almanya’da yayınlanan haftalık Spiegel Dergisi İngiltere’deki gelişmelerle ilgili hazırladığı bir tahlilde bazı önemli noktalara işaret edip sadece İngiltere’de değil Avrupa’nın birçok ülkesinde yöneticilerin kendi halklarının gözündeki kıvılcımların yangına dönüşeceğinden şiddetli endişe içinde olduklarını bildiriyordu.

Spiegel tahlilinde şunları kaydediyordu: Genç nesildeki şiddetli savrulmalar ve Avrupa’da fakirler ile zenginler arasındaki uçurumun gittikçe büyümesi İngiltere’deki sıkıntıları Avrupa’nın diğer ülkelerine kaydırabilir. Raporda geçtiği gibi öfke, hiddet ve ümitsizlik bütün Avrupa sathında yaygın olarak varlığını sürdürmektedir. Sorunların halledilmemesi durumunda isyanın diğer merkezinin Avrupa’nın başka ülkeleri olması hiç de uzak ihtimal değil. Spiegel yazının devamında “Bütün Avrupa halkları yaygın olarak savrulma ile yüz yüzedir” diye açıklamalarda bulunmaktadır. İngiltere Başbakanı Cameron hükümetinin son açıklamalarında itiraz edenleri “Bir avuç saldırgan” olarak nitelendirmesiyle ilgili uyarılarını dile getirip şunları kaydetmektedir: Bütün gerçeklik saldırganların ve canilerin karışıklık çıkarmak için itirazlarda bulunmalarıyla ifade edilemez. Sorunların bir kısmı zenginlerle fakirler arasındaki uçurumlara dayanmakta olup bu sıkıntı her geçen gün artış göstermektedir.

Almanya’da yayınlanan Frankfurt Allgemeine Gazetesi ise, İngiltere’deki isyanların Avrupa’nın diğer ülkelerine yayılabileceğini ileri sürüp konuyla ilgili kaygılarını dile getirmektedir. Gazete şunları yazmaktadır: Şu anda Avrupa Birliğine üye ülkelerin çoğu İngiltere’de geçen olayların kendi ülkelerine kaymasından endişe içerisindedirler.
Alman basınına göre Avrupa Kıtası büyük ihtimalle patlak verecek bir sonbaharı tecrübe edecektir. Bu öyle bir tecrübedir ki, bazı uzmanlar bunu “Avrupa’da Demokrasi Krizi” olarak isimlendirmektedirler.

Yazan: Cafer Beluri
Kaynak: Keyhan Gazetesi
Çeviren: Hanefi Aydın / doğruhaber

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir