• DOLAR 32.598
  • EURO 34.795
  • ALTIN 2499.242
  • ...
 Hüda Par Ve Seçim Atmosferi
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

ABDULKADİR TURAN / DOĞRUHABER / ANALİZ 

Ak Parti kendisini Bölgede nasıl tanımlarsa tanımlasın BDP kendisini nerede görürse görsün Bölge için belirlenen sistem partisi BDP’dir. BDP, sadece ulusal sistemin değil, aynı zamanda uluslararası sistemin desteği altında seçime girdi.

Uluslararası sistemin Türkiye’deki kamuoyu yönlendiricileri hiç de gizleme ihtiyacı hissetmeden BDP’yi açıkça destekledi.

Ak Parti, bölge konusunda ulusal basının sadece kendisine yakın kanadının desteğini görürken BDP, Türkiye’nin ulusal basınının bütün kesimlerinin açık desteğini gördü.

Hatta MHP basını bile BDP’ye çalıştı. Bu çok gülünç görünebilir. Ama gerçek. MHP basını da doğrudan veya dolaylı ifadelerle “Kürtler, BDP’ye oy verecek” diye haber yaptı, yorum yayınladı. Bu da seçmen tavrını etkiledi ve dolaylı bir desteğe dönüştü. Türkiye tarihinde 1950 öncesinin CHP’si bile bu kadar açık bir devlet desteği almamıştır.

Bölgede AK Parti, alabileceği oyu alırken AK Parti’ye oy vermeyecek bütün kesimler BDP etrafında toplatılmaya çalışıldı. Bu siyasi bir operasyondur. Bu operasyonun tarafları şimdilik başarılı görünseler de durumun bütün taraflar için ağır riskleri vardır. Sistem, BDP’ye “Sen, benimsin ve ancak benim desteğimle varsın” dedi. Seçmen ne yazık ki bunu göremedi. Devletin resmi kanalı TRT’nin dahi BDP’ye verdiği desteğin sebebini sorgulayamadı.

HÜDA PAR’ın durumuna bu gerçek ışığında bakmakta yarar vardır. HÜDA PAR’ın aldığı oyların sayısı ne olursa olsun siyasi değerinin çok yüksek olduğunu siyasetten anlayan herkes bilir. Siyasi uzmanlar seçime nasıl bir atmosferle girildiğini biliyor, HÜDA PAR’ın bu atmosfer içinde varlık göstermesi onlar için en olmadık durumdur. Pek çoğunun seçim sonuçlarını görünce “Bu kadar da fazla” dediklerinden emin olmak gerekir.

30 MART SEÇİM ATMOSFERİ

1. Yerel Seçim Değil Referandum Havası
Bir yerel seçimde yerel yöneticiler belirlenir. Ancak Hükümete karşı yürütülen operasyon, 30 Mart yerel seçimini genel seçim havasından da öteye taşıdı. Operasyon için “Evet-Hayır” yarışına dönüştürdü.

HÜDA PAR’a oy verecek pek çok seçmen Başbakan’a duydukları sevginin de etkisiyle “Bu sefer de Erdoğan diyelim” dediler.

Seçim süreci boyunca Hükümete karşı yürütülen kampanya yüksek bir İslamî duyarlılığa sahip HÜDA PAR seçmenini “Erdoğan’a vermezsem ne olur?” muhasebesine sürükledi. Hükümet de bu muhasebe ortamından istifade etti.

Bu arada bilinçli bir operasyonla Diyarbakır başta olmak üzere pek çok şehirde AK Parti ile BDP baş başa gösterildi. Dindar seçmen “Benim oyumla BDP kazanırsa sorumluluğu ne olur?” muhasebesine yönlendirildi.

Son bir iki hafta Haber 7 gibi eskiden beri HÜDA PAR camiasına karşı menfi bir tutum içinde olan etkin siteler özellikle bu yönde yayın yaptı. Bu anketlerin hedefi BDP’ye seçim kaybettirmek değil, HÜDA PAR seçmenini etkilemekti. HÜDA PAR’ın bir kısım seçmeninin buna değer verdiği açıkça görülüyor.

2. Karartma Operasyonu
HÜDA PAR’ın kendisine ait bir seçim anketi şirketi yoktu. Anket şirketleri, HÜDA PAR seçeneğinin bulunmadığı anketler yaptılar. Halkta “HÜDA PAR’a oy versem oyum boşa gider, en muhalif olduğum parti kazanır” havası oluşturdular.

Bununla birlikte dindar basın başta olmak üzere HÜDA PAR, seçim yarışı boyunca yok sayıldı.

Örneğin, seçim boyunca Yeni Şafak, Star, Vakit, Milat gazeteleri acaba kaç kez HÜDA PAR kelimesine yer verdiler? Bu öğrenilse karartmanın ne kadar şiddetli olduğu ortaya çıkacaktır.

Karartma o boyuta vardı ki devletin kanalı Batman’ın seçim sonuçlarını verirken bile HÜDA PAR’ın ne adına ne de amblemine yer veriyordu. Sahibi belirsiz bir yüzde sekiz oy, ekranda öylesine görünüyordu. Sonradan düzelttiler mi hiç sanmıyorum.

Hükümetin elinde olan Kanal 24, Mardin’de Saadet’in yüzde ikisini verirken HÜDA PAR’ın oy oranını hiç vermiyordu.

Amerika’yla doğrudan bağlantılı çalışan CNN Türk, bir ara “HÜD” diye verdi. Sonra onu da sildi. Samanyolu ile aynı çizgide yayın yapan Bugün TV ise “HÜDAP” diye verdi, bunu da sonra kesti.

Bu kadar farklı eğilimin tavrı, açıkça bir ulusal tavrı, bir sistem tavrını ortaya koyuyor. Türkiye tarihinde hiçbir parti böyle bir karartma yaşamış değildir.

Bununla birlikte BDP’nin belediyelerdeki başarısızlığı hiç gündeme gelmedi. BDP’nin belediyelerinde hiç mi rüşvet çarkı dönmüyor? Ama bugüne kadar bu rüşvet çarkı ile ilgili neredeyse hiçbir soruşturma açılmadı. Ulusal basının da bunların üzerinde durmasına izin verilmedi. Açıkça HÜDA PAR’ın önü kapatılırken BDP’nin önü sonuna kadar açıldı.

3. Şiddetli Baskı
1946 seçimlerinde CHP’ye oy vermeyenler tutuklanma korkusu yaşıyordu. Hâlbuki bu seçimde özellikle kırsal kesimde BDP’ye oy vermeyenler can güvenliği problemi yaşıyordu.

Seçimden üç hafta önce bu sayfada şu satırlar yayımlandı:
“Öncelikle ağaların ve şeyh ailelerinin bir kısmı BDP çatısı altında eski etkinliklerini sürdürüyor. Nitekim kimi köy ve kenar mahallelerde halka “Bu köy ve mahalleden bir tek muhalif oy çıkarsa onun sahibini köyümüzden kovarız” diyorlar. Bir kısmı buna karşılık BDP’li belediyelerden ihale almış, bir kısmı da belediye veya il encümenliği… PKK, kendi yayın organlarında “Bu tür yapılanmalar ilkeldir, çağdışıdır” diye yazarken BDP’li politikacılar seçim sahasında bu tehditlerden keyif alıyor, belki de bu tehditleri organize ediyor.

Mesele sadece BDP de değil, “Türkiye çok modern” diyenlere garip gelecek. Ama Şanlıurfa başta olmak üzere yörede (hâlâ eski feodal Avrupa misali) ağanın köyüne geçici olarak yerleşik köylüler var, toprak ağa üzerine tapulu; köylü ise işletmeci, kendi ekip biçiyor, ağayı da bir miktar faydalandırıyor veya faydalandırmıyor. Toprak bedelini daha çok seçimlerde ödüyor! Nitekim bu tür köylere giden HÜDA PAR heyetine “Size oy vermek istiyoruz. Ancak bunun bedeli ağır. Bize seçim yok. Oylarımız ağanındır. Ağa kime vermek isterse ona verir. Biz, sandık başına gitmiyoruz veya sadece usulen gidiyoruz. Bizde kimin oyu muhalif çıkarsa ağa onu köyden kovar” diyorlar.

Bununla birlikte PKK’nin doğrudan tehditleri var. Köylerin yanında, büyük şehirlerin köy tipi semtlerinde milisler, seçmenleri ev ev dolaşarak ya da aile büyükleri üzerinden açık açık tehdit ediyor. BDP dışında birine oy verecek olanların evlerinin yakılacağını söylüyor. Bu tehditlerin ne kadar sıradanlaştığını görmek için istihbarata gerek yok. Şehirlerin köy tipi semtlerinde üç beş kişiyle konuşmak yeterli. Önlem de alınmıyor. Seçmen, resmen tehdide açık tutuluyor.

Bu yönüyle burada henüz tam anlamıyla serbest seçim yok. Burada yer yer 1946 öncesi, yer yer 1946 seçimleri yaşanıyor.”
Bölgedeki seçim haberlerine bakıldığında bu ortamın seçime olduğu gibi yansıdığı açıkça görülmektedir.

4. Seçim Rüşveti
Bölgede aile-aşiret oyları hâlâ önemli bir paya sahip. BDP, bu seçimde değişik yöntemlerle bundan önemli bir pay aldı. Ama AK Parti de başta ihaleler olmak üzere değişik faydalandırmalarla hâlâ bölgedeki pek çok aile ileri gelenlerini etkileyebiliyor. Saadet Partisi ise Mardin merkez ve Midyat gibi yerlerde meseleyi çok daha ileri bir boyuta taşıdı.

HÜDA PAR’IN ALDIĞI NETİCE
HÜDA PAR’ın aldığı oyu değerli kılan bu oyların böyle bir atmosfer içinde alınmasıdır. Kimsenin siyaset zeminine çıkmaya dahi cesaret edemediği bir ortamda on binlerce oy almak çok büyük bir vakadır. Bu oylar belki yerel seçim yerine referandum havası estirilmezse Hükümete karşı bir operasyon ortamı söz konusu olmazsa birkaç kat daha olabilirdi. Ancak ilk seçimler sadece bir tohumdur. O tohum zamanla ağaca dönüşür ve meyve verir.

Gazeteci Yavuz Donat, merhum Necmettin Erbakan’la ilgili ilginç seçim anıları yayımlıyor. Donat, Hoca’yla bir seçim gezisine çıkmıştık. Yol üzerlerinde yüz elli bilemediğiniz iki yüz kişi toplanıp “Mücahit Erbakan” sloganı atıyordu. Hoca, otobüsün kapısından onlara seslenip “Maşallah bu ne muhteşem kalabalık” diyordu. Ben, böyle bir konuşmadan sonra “Hocam, ne kalabalığı, hepsi yüz elli iki yüz kişi” dedim. Hoca, “Yavuz Bey, siz göremiyorsunuz Allah’ın izniyle bu kalabalık yüz binleri, milyonları bulacak” dedi” diye anlatıyor. Erbakan Hoca, 1969’da İslamî gençliğin neredeyse bilittifak desteğine rağmen sadece 23 bin oy aldı. Oysa Refah Partisi’nde birinci oldu.

Benzer vakalar Mısır, Pakistan ve Endonezya gibi ülkelerde de yaşandı. İslamî partiler ilk seçimlerde çok az oy aldılar. Ama zaman onların lehine döndü. Pakistan ve Endonezya’da siyaset İslamî partilerin iktidara gelmesi endişesiyle İslamî bir renge bürünürken Mısır’da ilk serbest seçimlerde milyonlarca oy alındı.

HÜDA PAR, Bölgede Pakistan ve Endonezya’daki sonuca şimdiden ulaşmış sayılır. HÜDA PAR’ın olmadığı bir ortamda ne AK Parti Van’dan Osman Gülaçar Hoca’yı aday gösterirdi. Ne BDP, Kur’an Kerim’e saygı duyduğunu ifade etmek mecburiyetinde kalırdı.

Kurum olmak her şeyden önce gündelikçiliğe, Batılı bir ifadeyle konjonktürel davranmaya karşı durmayı, kendisini gündelikçiliğin etkisinden kurtarmayı gerektirir.

Bir kurum olarak varlıklarını ispat eden siyasi yapılar, eninde sonunda hedeflerine ulaşıyor.

Bölgede hem uluslararası sistemin hem ulusal sistemin partisi olarak BDP’nin aldığı oy asla kalıcı değildir. Kurumlar, kendi günlerini bekler ve o gün geldiğinde oylar birinden diğerine geçer. Siyaset böyle yaşanmıştır, böyle yaşanacaktır.

Tekrar belirtmek gerekir ki 1946’nın, 1950’si ve sonrası da vardır.

Bu haberler de ilginizi çekebilir