Diyarbakır mitingi sonrası Yapıcıoğlu`ndan ilk mesajlar
Hür Dava Partisi Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu Diyarbakır Mitingi`nde yaptığı konuşmayla tüm dikkatleri bir kez daha Hür Dava Partisinin üzerine çekmiş oldu.
DİYARBAKIR - Kimilerinin gücünü sınamak için içine çekmeye çalıştığı kirli oyunlara bu güne kadar gelmeyen ve her fırsatta tabanına sükûnet tavsiye eden Hür Dava Partisi (HÜDA PAR) Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun miting alanında söylediği, “istersek sizi sokağa çıkarttırmayız. İstersek size miting yaptırtmayız” çıkışı birçok kişi tarafından tehdit olarak algılanırken, mitingde verilen mesajlar asıl itibariyle tehdit miydi yoksa uyarı mıydı?
Tüm bunların cevabını İlke Haber Ajansı Diyarbakır Temsilcisi Fikret Özkan’a Diyarbakır Mitingi sonrası yaptığı ilk röportajında verdi.
Röportajın tamamını sizinle paylaşıyoruz.
Özellikle Hür Dava Partisi olarak daha ilk günden bu yana biz hiç kimsenin alternatifi değiliz, sistemin alternatifiyiz dediniz. Sistemde ciddi anlamda bir sıkıntı olduğunu, sıkıntıların temelden kaynaklandığını dile getirdiniz. Sistem içerisinde yer alan bir dişlinin bu sıkıntıları aşamayacağını söylediniz. Sistemin alternatifi olmak ne demektir. Bunu bize açıklar mısınız?
YAPICIOĞLU: Sistem 1920’de Cumhuriyet kurulduğunda, ilk meclis açıldığında böyle değildi. Daha sonra 1923’te cumhuriyetin ilanından sonra sistem peyder pey halkın değerleri ile çatışır duruma geldi. Halkı değerlerinde uzaklaştırmayı bir proje olarak önüne koydu ve uyguladı. Kendi sistemini oturtmak için şiddete başvurdu. Katliamlar yaptı. 90 yıllık cumhuriyet tarihinde gelinen nokta itibari ile halen o sistem devam etmektedir. Tencere kapak meselesi. Kapak tencereye uymuyor. Halkı Müslüman olan bir memleketteyiz. Halkı İslami değerlerden, manevi değerlerden koparmak için yapılan bütün çabalara rağmen, evet bunu kısmen, yer yer yaptılar. Ama genel anlamda halkı değerlerinden koparamadılar. Bizim çıkışımız, gerçekten siyaset tarihinde birçok ilki beraberinde getirdi. İlk defa bir parti bizim referansımız İslam’dır diyor. İlk defa meydanlara çıkıp halka yüksek sesle şunu haykırıyoruz: Biz Müslümanız. Dinimizi yaşamak istiyoruz. Dinimizi korkusuzca ve hiçbir engele takılmadan tebliğ etmek istiyoruz. Kendi değerlerimizi çocuklarımıza aktarmak istiyoruz. Ve belki de en önemlisi; Müslümanız ve Müslümanca yönetilmek istiyor. Bu talepleri yükseltmek istiyoruz. Halkımızın bu talepleri yükselir ise sistem geri adım atacak, halkın değerleri ile çatışan sistem olmaktan çıkıp, halkın değerleri ile barışıp ve halkın istediği gibi bir yönetim olmak zorunda kalacak.
Siz, ‘Biz kimsenin alternatifi değiliz’ demenize rağmen birileri ısrarla sizi alternatif gibi göstermeye çalışıyor. Medyadan takip edebildiğimiz kadarı ile birileri Ak Parti’nin farklı bir versiyonu diye lanse etmeye çalışırken, birileri de bunların ‘PKK’den pek bir farkı yok. Sadece İslami söylemler üzerine yapılan bir Kürtçülük var ortada’ dediler. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
YAPICIOĞLU: Sistemin alternatifiymiş gibi görünenler hakikat nazarında bakıldığında, bu güne kadar yaptıkları pratikler göz önüne alındığında bunların sistemin bir parçası, sistem içerisinde bir alternatif olduğu görünüyor. Benim takip edebildiğim kadarı ile sürekli bölgemiz de sisteme alternatifmiş gibi görünen partiler ön plana çıktı. Bugün sistem ile bir kavga vereceği iddiası ile ortaya çıkan Ak Parti ve yine sistemle kavgalı olduğunu iddia eden BDP’nin bugüne kadar ki seçimlerde, yani HÜDA PAR kurulmadan önceki bütün seçimlerde oyların nerede ise tamamına yakınını alıyor olmaları da aslında sisteme karşı duruşlarının bir karşılığı, bir göstergesidir. Dikkat ederseniz özelikle AK PARTİ kurulduğu 2001 yılından bu yana girmiş olduğu seçimler de iktidarda olmasına rağmen ve siyasette en temel unsurlardan birisi olan iktidarın partiyi yıpratıyor olmasına rağmen oylarını artırarak geliyor. Bunu nasıl yapıyor. Dikkat ederseniz söylemlerine sürekli iktidarda olduğu halde muhalefette imiş gibi bir söylem gerçekleştiriyor. Sürekli sistem içerisinde mücadele etmiş gibi bir görüntü var ortada. Dün Ergenekon’du. Bugün paralel yapı. Daha önceleri Askeri vesayet veya Yargı Vesayeti idi. Sürekli bir yerden muhalefet ediyormuş gibi davranarak ve böyle söylemler geliştirilerek iktidarda olmasına rağmen muhalefet oyununu oynayarak oylarına katladı. BDP’de sistem in içerisinde ve sistemin bir parçası olmasına rağmen yine aynı söylemleri geliştirdi. Sistem ile mücadele ediyormuş gibi bir tavır takındı. Öyle bir görünüm vermeye çalıştı. Ve bununla ciddi bir destek aldı. Bütün bunlar bize şunu gösteriyor: Özelikle Kürdler sistem ile asla barışmadı. Sistem sürekli kendilerini ezdiği için, türlü türlü zulümler yaptığı için her fırsatta sisteme bunun hesabını sorma yoluna gittiler. Fakat gelişen süreç içerisinde parti programımızda da belirttik. Sistemle savaşıyor, dövüşüyor gibi bir görüntü vermesine rağmen sistemden şikâyet eden AK PARTİ iktidara geldikten belli bir süre sonra sistemi sahiplenmiştir. Hükümetin Roboski katliamından sonra takındığı tavır bunun çok iyi bir örneğidir aslında. BDP cenahında da zaman zaman öyle açıklamalar işittik ki bunların sistemin farklı bir versiyonu veya farklı bir parçası olduğunda hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde ortaya koydu. Bazı BDP yetkililerinin işte biz laikliğin garantisiyiz. Laiklik konusunda Genelkurmay ile aynı hassasiyeti taşıyoruz. Biz olmasak Kürdistan’a ve Türkiye’ye Şeriat gelecek gibi söylemler bunun apaçık işaretidir. Kemalizm’i kopya etmeye çalışmaları, daha doğrusu Kemalizm in 3. 4. kötü bir kopyası olarak ortaya çıkarak söyledikleri sözler, onların bir sistem partisi olduğunu ortaya koymuştur. Tabi bu gerçeği fark eden kaç kişi var? Bu ayrıca cevaplandırılması gereken bir soru. Biz bu gerçeği gördük ve bu gerçeği anlatmaya başladık. Bu gerçeği anlatmaya başlayınca da; ilk çıkışımızda bizi küçümseyen, biz yokmuşuz gibi davranan ve ciddi bir varlık gösteremeyeceğimizi düşünerek rahat olan çevreler hep beraber saldırıya geçtiler. Çünkü bir tarafta sistem var ve bir tarafta da gerçekten sisteme muhalefet eden bir tek parti var. Saldırı ve iftiraların altında da bu gerçek var.
Bu sürecin başından bu yana sizleri alternatif olarak görmek istemedikleri, hatta isminizi bile anmadıkları bir parti olarak gördükleri HÜDA PAR’a karşı geliştirilen bir söylem vardı. Sandığa gömeceğiz! Bu söylem büyük bir iddia. Ancak sandığa gömeceğiz diyenlerin şu anda bakıyoruz partinizin tabanının sandığa gitmemesi ya da götürülmemesi için ortaya ciddi bir çaba sergilediklerini görüyoruz. Bu ikilemi nasıl değerlendiriyorsunuz?
YAPICIOĞLU: Sistem çatırdıyor. Sistemin çatırdaması sistemin bir parçası olan herkesin sistemle beraber göçmesi anlamına geliyor. Siyasi partililerin yetkililerinin açıklamalarında, liderlerin miting meydanlarında yaptıkları konuşmalarda, televizyon programlarında, her bir parti diğerini karalıyor. Her bir parti yetkilisi kendisinin en iyi seçenek olduğunu, yapacakları projeleri olduğunu söylemek yerine rakip partileri, kendilerine rakip gördükleri patileri karalama yolunu seçiyorlar. Biz siyasetin bu kötü üslubundan şikâyetçiyiz. Biz aynı şeye düşmeyeceğiz. Üslubumuzu çirkinleştirmeyeceğiz. Biz halkımıza bir söz verdik ve isim vererek şu şunu yaptı bu bunu yaptı demek istemiyoruz. Fakat özet olarak diyebilirim ki; Genel anlamda siyasetin üslubu çirkindir. Sistem partisi dediğim partiler, bizim sahaya çıkarken yapmış sergilediğimiz tavır ve söylemlerimizin halkı olumlu yönde etkilemesine şahit olduktan sonra bu tablo karşısında rahatsız oldular. İlk başta küçümsedikleri HÜDA PAR, baktılar ki gümbür gümbür geliyor. Çok ciddi bir halk desteği de arkasında var. Bu onları telaşa sürükledi. Halkın bu desteğinin bize göre bir tek anlamı var. Halk gerçekten sistemden şikâyetçidir ve sisteme alternatifmiş gibi görünen veya beli bir maske takanları bununla halka gidip onlardan oy isteyen partilerin aslında böyle olmadıkları sistemin devamının bir nevi garantisi olduklarını görüler. Tabanını da hızlı bir şekilde kaybettiklerini görünce bu sefer de saldırmaya başladılar. Belden aşağı vurmaya başladılar. İftira kampanyası başlattılar. Fakat korkunun ecele faydası yoktur. Sistem partilerinin hiç birinin özelikle Kürdistan’da geleceği yoktur. Bunu görüyorlar ve sebep budur diye düşünüyorum.
Saldırılara gelecek olursak; Partinizin alanda yaptığı çalışmalarından bu yana ciddi olarak saldırılar yaşadı. Ama hiçbir olayda verdiğiniz tepki, Van’da, 5 bayana karşı yapılan saldırıda gösterdiğiniz tepki kadar sert olmadı. HÜDA PAR’a göre kadın hassasiyeti üzerinde biraz durmak istiyoruz. Zira Kürdistan coğrafyasında kadının mutlaka ayrı bir yeri, ayrı bir hürmeti var. Bu pencereden bir değerlendirmenizi isteyeceğiz. Bu durumu kırmızıçizginiz olarak, değerlendirmeniz altında yatan nedeni bize açıklar mısınız?
YAPICIOĞLU: Herkesin her türlü olay karşısında beli bir tahammülsüzlüğü vardır. Partimiz kurulduğundan bu yana partimize veya partimizin tabanını oluşturan halka ve onların oluşturdukları sivil toplum kuruluşlarına yönelik saldırıların sayısı 200 ü geçti. Sadece parti binalarımıza ve araçlarımıza 2012 yılı içerisin de toplam 23 saldırı gerçekleşti. 2014 yılının ilk iki ayı içerisin de 25 saldırı gerçekleşti. Mart ayında ilk 15 gün içerisin de bu saldırılar katlandı. Her gün birkaç saldırı haberi geliyor. Fakat bu saldırıların mahiyetinin hiç birisi bizim gözümüzde Van’da bacılarımıza yönelik saldırı gibi değil. Yani hem Kürdistan coğrafyası gerçeği hem de İslam’ın hassasiyeti gereği kadına yapılan saldırının, örtüsüne, iffetine, namusuna yapılan bir saldırının aslını kaybetmemiş hiçbir Kürdün kabul edebileceği bir durum değildir. Bu saldırı hiçbir Müslümanın kaldıra bileceği bir şey değildir. Yani kırmızıçizgilerimiz derken, aslında tahammül sınırlarının nereye kadar gidebileceği konusunda bir mesaj vermekti amacımız. Bu mesajımız da umarım alması gerekenler tarafından alınmıştır. Tahammül sınırları aşılınca gençlerimizi zapt edemeye biliriz bizde. Çünkü gençlerin kanı kaynıyor. Biraz daha hissi davrana biliyorlar. Biz dün miting meydanında da söyledik. Halkın huzuru kaçmasın diye, bu memleketin huzuru kaçmasın diye, bu memleketin, bu halkın evlatları bir birine düşmesin diye şimdiye kadar biz tahammül ettik bunlara. Sadece olayları afişe ettik, duyurduk halkımıza. Bunların doğru şeyler olmadığını anlattık. Halen de aynı noktadayız, aynı şeyi söylüyoruz. Bunlar doğru şeyler değildir. Israrla şunun altını çiziyoruz: Bu halkın çocuklarını bir birine düşürmeye çalışan, bu halkın çocuklarının kalbine bir birlerinin kinini ekmeye çalışanlar, bu halka en büyük düşmanlığı yapıyorlar. Halk 100 yıldır bu zulmü çekiyor. Türlü türlü sorunlar yaşıyor. Çok acılar çekti. Biz bu acıların tekrarlanmasını istemiyoruz. Farklı kesimler tarafından, farklı farklı kavimler tarafından türlü saldırılara uğramış mazlum ve sahipsiz bir halk birde kendi içinde birbirine düşer ise bu çok kötü bir durum olur. Biz bunu istemiyoruz. Bunu önlemek için olağan üstü bir çaba sarf ediyoruz. Bazen kan kusup kızılcık şerbeti içtiğimizi söylüyoruz. Elhamdülillah bizim gençlerimiz kendilerine bir şey söylediğimiz de söz dinliyorlar. Fakat bir noktadan sonra, yani iş, kadına saldırıya gelirse, iş namusa, iffette gelir ise onları zapt etmek daha önceki saldırılar gibi kolay olmaya bilir.
Malumunuz, saldırılar giderek devam ediyor. Hatta artarak devam ediyor. Görünen o ki HÜDA PAR bir kargaşanın, bir çatışmanın içine çekilmeye çalışılıyor. Bunun karşısında tavrınız ne olacak bundan sonra?
YAPICIOĞLU: Biz hiç kimse ile çatışmak istemiyoruz. Biz hiç kimse ile kavga etmek istemiyoruz. Yıkmak, bozmak, tahrip etmek kolaydır. Bin kişinin bir günde yaptığı binayı on kişi on günde yerle bir eder. Yani tahrip etmenin yapısında bu var. Fakat biz imar etmek istiyoruz. Biz ihya etmek istiyoruz. Yakmak, yıkmak tahrip etmek değil bizim niyetimiz inşallah. Bizim bu isteğimiz sonuna kadar devam edecek ve ısrarla burada bir kaos oluşsun diye çaba sarf edenlere rağmen biz bunu yapacağız. İşte Suruç’ta malumunuzdur, basına da yansıdı. İki polis memuru normal şartlarda PKK mensuplarının yazabileceği nitelikte yazıları o bölgede bulunan HÜDA PAR binasının bulunduğu bölgedeki duvarların üzerine yazdılar. Ve suçüstü yakalandılar. İşte dün Silvan’da ikisi astsubay biri öğretmen olmak üzere 3 kişinin provokatif bazı hareketlerde bulundukları iddia ediliyor. Bu işin mahiyeti henüz bizim tarafımızdan anlaşılmış değil ama tek başına Suruç olayı bile bize bir şeyi gösteriyor. Karanlık bazı odaklar, devletin içine çöreklenmiş maaşlı bazı provokatörler bu ortamı germek Kürdistan’ı bir kaos ortamına sürüklemek için çaba sarf ediyorlar. İşin acı tarafı; Kürtler için çalıştığını iddia edenlerinde bu provokasyonları taşımaları, hatta gönüllü bir şekilde olayları tırmandırarak bu provokasyonların zemin bulmasını ve netice vermesini, amacına ulaşmasını sağlayacak elverişli ortamı sağlamalarıdır. Bizzat BDP’nin içerisinde olan insanların bunları yapmaları, BDP’nin de bu hususta çok temiz olmadığını gösteriyor. Her olaydan sonrada provokasyonlara dikkat açıklama yapıyorlar. ‘Yavuz hırsız ev sahibini bastırır’ misali bizzat bu provokasyonları kendileri yapmalarına rağmen bu açıklamaları da yapıyorlar. Halkımız bunları görüyor. Bu halk huzur istiyor, sükûnet istiyor. Kavga istemiyor. Biz hislerimizle değil aklımızla ve mantığımızla devam edeceğiz. Hissi bir şekilde olaylara çok ani ve gereksiz tepkiler vererek olayların büyümesine asla sebep olmayacağız. Hiçbir zaman saldıran tarafta olmayacağız. Ancak şu kadarını da söyleyeyim: Biz hiçbir zaman zillete de düşmeyeceğiz. Bize taş atanlara gül atacak halimiz de yok. Bizi öldürmeye kastedenlere, eyvallah, gelin istediğiniz kadar bizden adam öldürün diyecek halimiz yok. Veya bize bir tokat atanlara diğer tarafımızı da çevirip buyurun buraya da vurun diyecek halimiz yok. Bize saldırı yapıldığında mutlak surette biz bu saldırıları def etmek için, bu saldırıları önlemek için yapılması gereken şey neyse bunu yapacağız. Ama biz hiçbir zaman saldırgan olmayacağız, hiçbir zaman boyun eğmeyeceğiz.
Dün Diyarbakır mitinginde “istesek size miting yaptırtmayız. İstesek sizleri sokağa çıkarttırtmayız” şeklinde söylemleriniz vardı ki gerek yerel, gerek ulusal basında bu bir tehdit olarak algılandı. Siz bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
YAPICIOĞLU: Daha önce de söylediğim gibi tahrip etmek çok kolaydır. Bozmak engellemek kolaydır. 10 bin kişinin bir alana toplanmasını provaka etmek 10 kişi ile mümkündür. Dün meydanda 200’binin üzerinde insan vardı. Yüzlerce araçtan oluşan konvoya 5-10 tane çocuk denecek yaşta kişinin taş atması sonucu konvoy gecikti. Ancak neticede iş o noktaya gelirse, ‘biz size miting yaptırtmayacağız, sizi sokaklarda dolaştırmayacağız’ gibi derlerse o zaman kimse sokaklarda dolaşmaz. Yani onlar bizim araçlarımızı taşlarlarsa, bizim mitinglerimize engel olurlarsa, kafası kırılan, annesine, bacısına hakaret edilen üyelerimiz onların araçlarını gördüklerinde onları taşlamayacaklarının garantisi var mı? Olaylar tırmanırsa, iş kontrolden çıkarsa hiç kimse miting yapamaz burada. Biz bunun olmasını istemiyoruz. Biz bunları yapmak istemiyoruz. Dikkat ederseniz biz dünkü programda şartlı cümleler kurduk. Eğer istersek yaptırmayabiliriz. Tabanları karşı karşıya getirmeye çalışanlar bu halka en büyük kötülüğü yapıyorlar ve bu halkın düşmanıdırlar. Bütün halkında bunu görmesi gerekir.
Mitingi nasıl buldunuz? Katılım iyi miydi? HÜDA PAR yola çıkmadan evvel arzuladığı, hedeflediği kitleye ulaşabildi mi sizce?
APICIOĞLU: Elhamdülillah her geçen gün tablo daha da güzelleşiyor. Zaten karşı tarafı kışkırtan karşı tarafı provaka eden onları çileden de çıkaran odur. sürekli sanki marjinal bir grupmuşuz gibi lanse etmeye çalışanlar kitleleri görünce çılgına dönüyorlar. Miting meydanlarındaki kalabalık bizi ziyadesiyle memnun ediyor. 15 aylık parti olmamıza rağmen kardeşlerimizin ihlaslı çalışmalarının bir sonucu olarak Rabbimizin ’de lütfuyla bu günlere geldik. Şu da unutulmamalıdır ki ilahi yardımı da görmemek nankörlüktür. Çok kısa bir sürede basından birçoğunun ambargosuna rağmen biz bunları aşmak için çok çaba sarf ettik. İnandığımız değerlerden hiçbir zaman taviz vermedik. Her eve girdik. % 3 lük bir kesim hariç, herkese davamızı, düşüncemizi anlattık ve anlatmaya devem edeceğiz. Ve biz Türkiye’deki bütün mazlumların sesi olacağız.
15 Aylık partisiniz dediniz ama köklü bir hareketsiniz. Geçmişten bu yana ciddi bir anlamda kadroları olan yetişmiş elamanları olan köklü bir hareketsiniz. Ancak yaptığınız çalışmalarınız bir türlü gündeme getirilmedi. Ama dün Diyarbakır’da, Hür Dava Partisi’nin mitingi gerek ulusal basında gerekse de uluslararası basında yer aldığını gördük. Örneğin El Çezire mitingi HUDA PAR’ın gövde gösterisi olarak yayınladı. Mustazaflar bazı sınırları aştı mı? Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
YAPICIOĞLU: Şöyle söyleyeyim: Mustazaflar cemiyeti olarak tertip edilen bazı mitingler ve organizasyonlarda rakamlar bazen 10, 20, 30’a bölünerek verilirdi. Fakat meydanlarda fakat bunu test etmek ya da tek, tek kişileri saymak gibi bir imkân söz konusu değildi. Ancak şimdi durum değişti. Söz konusu siyasi miting olunca işin rengi biraz değişti. Çünkü 2 hafta sonra Ayın 30’unda sandıklar konulacak, inşallah sandığa gidecekler oy verecekler. Şimdi miting alanında 3 bin, 5 bin kişi vardı diyen insanlar. Sandıklar açıldığında orada çıkan sonuçları görünce çok kötü duruma düşecekler. Bu duruma düşmemek için çıtayı biraz da ha yukarı çektiler. Fakat şuanda bile onların verdikleri rakamları 10 ile çarparsanız miting meydandaki kişilerin sayıları ortaya çıkar diyebiliriz. Ulusal basın Diyarbakır mitingi ile ilgili bir şeyler yazıp çizdi. Ama bütün basın ve bütün halk şu sürprize hazır olsun. Geçenlerde bir arkadaşım çok güzel söyledi. 31 Mart ve 1 Nisan günü bazı açıklamalara şimdiye kadar gözlerini kapatanlar sonuç açıklandığında bunu bir nisan şakası olarak düşünecekler. Ama bu şaka değil. Allah’ın izniyle HUDA PAR gün be gün geliyor. Ve seçime girdiğimiz birçok yerde ipi göğüsleyeceğimizi, o belediye başkanlık koltuklarına hür kadroların oturacağına ümit ediyoruz inşallah.
Başkanım malumuz seçime doğru gidiyoruz. Son 14gün ve bu kadar kargaşanın ve stresin içerisinde elbette ki düşünmeniz gereken bir diğer hususta seçim günü meydana gelebilecek olaylar. Her hangi bir olay bekliyor musunuz? Bundan önce bölgemizde takdir ederseniz oy çalınması, oylara el koyulması ya da oyların bir şekilde bertaraf edilmesiyle beraber insanları tehdit ederek sandığa gönderilmemesi söz konusuydu. Hür Dava’nın özellikle bu durumlar karşısında bunları bertaraf edebilecek şekilde iddialı bir çıkışı vardır. Buna yönelik bir çalışmanız var mı? Böylesi bir durum karşısında, özellikle seçim günü çıkacak olaylara karşı tabanınıza, sevenlerinize ne mesaj vermek isterseniz?
YAPICIOĞLU: Biz seçim günü hiçbir olay çıkmasın, halk gönül rahatlığıyla oy kullanmak için sandığa gitsin, herkes kendi hür iradesiyle oyunu kime vermek istiyorsa ona versin diye elimizden geleni yapacağız. Bizim temennimiz ve dileğimiz budur. Seçim güvenliği ile ilgili önemleri alma görevi de zaten hükümetindir. İç İşleri Bakanlığınındır. Yüksek Seçim Kurulunun yereldeki İl Seçim Kurularınındır. Bunların görevleridir. Daha önceki seçimlerde onların görevleri olmasına rağmen bazı yolsuzluklar, haksızlıklar yapıldı. Oylar çalındı. Sandığa gitmeyen bazı insanların oyları kullanıldı. Sandıklara atılan oylar bir şekilde kaybedildi. Başka türlü oyunlarla halkın oyları peşkeş çekildi. Bunların önlenmesinin birçok yolu var. Bizim bu konuda sandıkta görevli arkadaşlarımız var. Onlara seçimlerde ne tür hileler yapıldığını söyledik, söylüyoruz, söylemeye de devam ediyoruz. İnşallah biz sandıklara sahip çıkacağız. Artık hiçbir şey eski gibi olmayacak. Biz kendi oylarımıza değil, sandığa sahip çıkacağız. Biz halkın oylarına sahip çıkacağız. Bu halk kimi seçmiş ise artık o gelecek. Yani haram oylardan hiç kimse artık bir şeyler beklemesin. Çünkü haram oyları kimseye yedirmeyeceğiz. Seçim günü hem sandıkların başında hem de sandıkların çevresinde olacağız. Halkımız rahat olsun. Sandık ’ta olay çıkmasına izin vermeyeceğiz. Artık bu halkın oylarının çalınmasına hiç tahammülümüz yoktur.
Bir nisan günü ne bekliyorsunuz. Hedeflediğiniz bir sonuç var mı?
YAPICIOĞLU:Bu seçime biz çok ciddiyiz ciddi asılıyoruz. Şimdiye kadar basının görmediği, anketlerin kasıtlı bir şekilde yokmuş gibi davrandığı HÜDA PAR ciddi bir varlık göstererek seçime girdiği yerlerin birçoğunda seçimi kazanacağını umuyoruz. Elbette basında bu durum hem haberlere, hem gazetelere hem köşe yazılarına konu olacaktır. Belki siyaset analizcileri bu konu üzerinde uzun uzun analizler yapacaklardır. Belki ilk başta birilerine bir nisan şakası gelebilir. Ama biz bunu her zaman dile getiriyoruz. Sandık başına giden insanların yaptığı şey sadece bir tercihtir. Takdir ne ise mutlak surette o gerçekleşecektir. İnsanlar tercihlerinden sorumludurlar herkes tercihlerini yaparken çok dikkatli olmak zorundadırlar. Rabbimizin bizim hakkımızdaki takdiri neyse başımızın ve gözümüzün üzerinde yeri var. Biz ona herhangi bir şekilde hayıflanmayacağız. Girdiğimiz yerlerin tamamında seçimi kazanırsak Rabbimizin bir lütfu olarak bileceğiz ve şükür secdelerine kapanacağız. Eğer girdiğimiz yerlerin hiç birinde seçimi kazanamazsak, Allah muhafaza etsin inşallah yine hiçbir şey olmamış gibi yolumuza devam edeceğiz. Diğerleri siyasi propaganda yapıyorlar. Fakat biz tebliğ ediyoruz. Ve biz eğer bu seçim çalışmalarımızda 5 insanın iman etmesine vesile olabildiysek ne mutlu bizlere. üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin dediği gibi: “eğer biz halkımızın imanını selamette görürsek, cehennemde yanmaya hazırız.” Bizim önceliğimiz budur. Biz halkımızın hem dünyası hem de ahreti kurtulsun diye çaba sarf eden bir hareketiz. Bizim meselemiz parti meselesi değil. Bizim davamız çok büyüktür. Bizim davamız Hz. Âdem’den geliyor. Bizim amacımız insanları kula kulluktan kurtarmak ve bir olan Allaha kul olmayı hedeflemektir. Bu ceht ve gayretimizle, bu azimle, bu kararlılıkla çalışıyoruz. Sonuç ne olursa olsun bize düşen yapmamız gereken şeyleri yapmaktır. Yaptığımız şeyleri yaptıktan sonra tevekkeltu alallah demektir. (Fikret Özkan – İLKHA)