• DOLAR 32.558
  • EURO 34.984
  • ALTIN 2422.833
  • ...
`Kötülüğe hoşgörü göstermek cinayettir`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Şükrü Gündüz / Doğruhaber

Toplumsal yozlaşmanın zirveye ulaştığı bir dönemde ahlaksız fiil ve davranışların topluma açık yerlerde yapılmasına karşı Müslüman bir davetçinin tavrı nasıl olmalıdır? Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker görevini nasıl yerine getirmelidir? Bir kötülük gördüğünde Müslüman bir insan ‘bana ne deyip’ oradan uzaklaşmalı mı, yoksa Allah’ın istediği şekilde bu çirkin fiilleri yapan kişileri uyarmalı mıdır? Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker’in ölçüsü nedir? Müslüman insan kötülükleri hoş görme lüksüne sahip midir?  Bu konu ile ilgili sorularımıza cevap veren Abdullah Tikici Hoca, “Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker’ın sınırı nedir diye soracak olursak, bunun sınırı yoktur. Kötülük dünyada var olduğu müddetçe bu görev sınırsız olarak devam eder. Yani kötülüğü denize dökünceye kadar onunla mücadele edeceğiz” şeklinde konuştu.

NASIL BİR EMR-İ BİL MARUF VE NEHYİ ANİL MÜNKER?

İslam’ın Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker’le bütün toplumu, kötülüklerden korumayı amaçladığını ifade eden Abdullah Tikici Hoca, “Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker Allah’ın Müslümanlara bir teklifidir. Emr-i Bil Maruf, marufu yani ortak iyiliği emretmektir. Nehyi Anil Münker ise ortak kötülüklerden yani Müslüman olan ve olmayan herkesin etkilendiği kötülüklerden alıkoymaktır. Allah’u Teala insana, yapamayacağı bir teklifte bulunmaz. Allah bize gücümüzün yettiği şeyleri yapmamızı emrediyor” ifadelerini kullandı.

Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker’i sorumlu Müslüman’ın üç aşamalı olarak yerine getirebileceğini ifade eden Abdullah Tikici Hoca sözlerini şöyle sürdürdü:

“Birincisi nefret ederek. Bir münkerden nefret ederek ona karşı çıkmak aslında hemen hemen herkesin körün, sağırın ve ayağa kalkamayacak durumda olan bir hastanın da yapabileceği bir şeydir.

İkincisi şifahi olarak güzel ve tatlı bir dil ile söyleyerek.

Üçüncü olarak Allah’ın koymuş olduğu cezaları uygulayarak yapılır. Caydırıcı özelliği olan bu müeyyideleri Allah bizden yapmamızı emrediyor. Allah’ın koymuş olduğu müeyyideleri beşerin koymuş olduğu müeyyidelere karıştırmamak lazım. Allah yemin bozmanın cezası olarak kefaret, hırsızlık için ise el kesme cezası getirmiştir. Allah’ın koyduğu bu müeyyideler uygulanırsa Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker görevi yerine getirilmiş olur. Ümmetin tamamı Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münkerle görevlidir”.

NAHOŞU HOŞ GÖRMEK HOŞGÖRÜ OLMUŞ

Hoşgörü kavramıyla, günümüzde yanlış yorumlanarak, günah işleyip çirkef işler yapanlara bir dokunulmazlık kazandırılmak istendiğine dikkat çeken Abdullah Tikici Hoca, “Aslında hoşgörü İslam’da vardır ama hoşgörü kavramı günümüzde İslam dünyasında yanlış yerde kullanılıyor. Galat-ı meşhur olmuş. İslam’da hoş olan şeylere hoş bakacaksın, nahoş olan şeylere nahoş bakacaksın. İyiye iyi bakacaksın kötüye kötü bakacaksın. Kötüye iyi bakmak ve hoş görmek cinayettir ve bir felakettir. Bir Müslüman olarak kötüye iyi ve hoşgörülü bakmamız söz konusu olamaz. Bir Müslüman’ın aynı şekilde iyiye de kötü diye bakması söz konusu olamaz. Bugünkü dünyada gördüğüm kadarıyla hoşgörü, emperyalizmin bugünkü sömürü düzeninin lehine manipüle edilerek kullanılan bir kavram haline gelmiştir. Kesinlikle bugün kullanıldığı manada hoşgörüyü kabul edemeyiz. Çünkü bununla hoşu hoş görmek değil nahoşu hoş görmek amaçlanıyor. Yani bu günkü anlamda nahoşu hoş görmek hoşgörü olmuş aslında” şeklinde konuştu.

KÖTÜLÜK DENİZE DÖKÜLÜNCEYE KADAR

Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker’ın bir sınırı ya da bir zamanı olmadığını ifade eden Abdullah Tikici Hoca, “Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker’in sınırı yoktur. Kötülük dünyada var olduğu müddetçe bu görev sınırsız olarak devam eder. Yani kötülüğü denize dökünceye kadar onunla mücadele edeceğiz. Kötülüğün ne olduğunu da Allah bize açıklamıştır. Kötülüğün sınırlarını insanlar koyamaz. Yani neyin iyi neyin kötü olacağını Allah bize tarif etmiştir. İslam’a ve vahye göre kötü olan şeyler bellidir. Allah bunlar için Kur’an’ı Kerim’de  ‘…. Bunlar şeytanın işinden bir pisliktir’ diyor. Biz de bu yanlışları yapanlara güzel bir dille yaptıkları yanlışları anlatarak ‘Bak sen Müslümansın, Allah da bu yaptığın yanlış şey için ‘Şeytan işi pislik’ demiştir. Sen de bunu yapmaktan vazgeç’ diyeceğiz. Müslüman bir insan bir kötülükle ve uygun olmayan bir davranışla karşı karşıya kaldığı zaman veya gördüğünde ona müdahil olması lazımdır. Bu konuda sorumluluğu vardır. Tebliğ ile ona müdahale edecek. Şunu demeyecek ‘Allah belasını versin’ ben ne yapayım. Allah belasını versin deyip oradan çekip gittiği zaman bu İsrailoğulları’nın Hz. Musa’ya ‘Sen ve Rabbin gidin savaşın biz de burada bekleyeceğiz’ demek gibi olur. Bir Müslüman gördüğü bir kötülüğü es geçmemelidir. Bir Müslüman namaz kılmaya mükellef olduğu gibi yapılan herhangi bir kötülüğe ve uygunsuz bir duruma da seyirci kalamaz, gerekeni yapmakla mükelleftir. Bu tür kötülüklere gözünü kapatamaz. Diğer türlü bu suç ortaklığı anlamına gelir” diye konuştu.

GERÇEK HOŞGÖRÜ

“Bir Müslüman nahoş olan bir şeyi gördüğünde ne hoş görecek ne de tahammül edecek. Allah ne yapmasını istiyorsa onu yapmalıdır” diyen Abdullah Tikici Hoca, “Bir filozofun şöyle bir tespiti var diyor ki; ‘zulme göğüs germek benim için zulüm yapmaktan daha iyidir sözü zulmün ta kendisidir’. Göğüs germek nedir biliyor musunuz? Göğüs germek sabırdır. Sabır ise sen yapılan kötülüğe müdahale edeceksin, yumuşak bir dille yapılan yanlışı anlatacaksın, şayet yanlışı yapan kişiden azarlama işitirsen, uyardığın kişi sana tükürürse ona göğüs gereceksin işte bu hoşgörüdür. Müslüman fert ya da davetçi toplumda ortak alanlarda yapılan kötülüklere ne hoşgörü gösterir ne de tahammül eder. Yapılması gereken neyse onu yapar. Yapılması gerekeni de İslam’ın istediği ölçülerde yapmalıdır. Bir fiilin camcı dükkânına girmesi gibi değil. Allah (cc) Kur’an’ı Kerim’de bize bunun sınırlarını açıklıyor ‘Allah’a davet eden ve salih amel işleyen kimseden ve  “Muhakkak ki ben teslim olanlardanım.” diyenden daha güzel sözlü kim vardır?’ burada çok önemli bir nokta vardır. O da yalnızca Allah’a davet etmektir. Sen insanları Allah’ın dinine davet edersen Allah seninle beraberdir. Ama sen onları kendine davet edersen, Allah seninle beraber değil senin aleyhinde olur” ifadelerine yer verdi.

İSLAM DAVETÇİLERİNE TAVSİYELER

`İslam’ı yaşarsan çok güzel bir tebliğ yapabilirsin. Yaşamayan bir insan tebliğ yaparsa da yapmacık olacağına dikkat` çeken Abdullah Tikici Hoca, İslam davetçilerine şu tavsiyelerde bulundu: “Genç davetçilere tavsiyem şudur. Bir kere İslamiyet’i önce kendileri yaşamalıdır. İslam’ı yaşamak en büyük tebliğdir. İslam’ı yaşarsan çok güzel bir tebliğ yapabilirsin. Yaşamayan bir insan tebliğ yaparsa da yapmacık olur. Çünkü ayet-i kerimede ‘İnsanlara iyiliği tavsiye ediyorsunuz fakat kendinizi unutuyorsunuz’ ayıptır böyle şey olmaz diyor Allah. Ayrıca davetçi insan bir şeyin yeri geldiğinde onu mutlaka söylemeli ve ertelememelidir. Bu günün işini yarına bırakmayacaksın. Biz en çok şundan kaybediyoruz ‘Zamanımıdır?’ diyoruz. Peygamber, Müslümanları cihada davet edince onlar ‘Zamanı mıdır?’ diyorlar. Allah diyor ki ‘Zamanıdır’. Bir kere senin ömrün kısadır. Sen yarın öbür gün öleceksin. Sen şimdi bunu söyleyip bu görevi yerine getirmezsen ne zaman söyleyip yerine getireceksin? Kim ‘Zamanı değildir’ derse biliniz ki o kişi bir şeyleri gizlemeye çalışıyor. Onun için Müslüman davetçi yeri ve zamanı geldiğinde Allah’ın istediği şeyi onun istediği şekilde söylemek mecburiyetindedir.”

 Abdullah Tikici Hoca Kimdir?

1951 yılında Bingöl’ün Solhan ilçesine bağlı Kameran Köyünde doğdu. Köylerinde okul olmadığı için okula gidemedi. 12 yaşında medrese eğitimine başlayan Tikici, askerlik çağına kadar medreselerde eğitimine devam etti. Arapça ve farsça bilen Tikici, ilkokulu, ortaokulu, İmam Hatip Lisesini ve İlahiyat Fakültesini dışarıdan okuyarak bitirdi. İmamlık ve Kur’an Kursu öğretmenliği yapan Tikici, 7 çocuk babasıdır. Emekli olan Abdullah Tikici Hoca İstanbul’da ikamet ediyor.

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir