• DOLAR 32.345
  • EURO 35.088
  • ALTIN 2321.082
  • ...
Yine Roboski, Yine Katliam
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
ŞAHABETTİN ER / Doğruhaber
 
Roboski’de 3 yıl önce yaşanan katliamda yaşamını yitiren 34 canın yaraları henüz sarılmadan, şimdi de bir başka bombardımanla şok geçirdi yaslı ve yaralı Roboski halkı. Bu bombardımanın adı, psikolojik harekat idi. ROBOSKİ katliamının üzerini kapatmak isteyen paralele yapılar, yıllardır sınır ticareti yapan ve ROBOSKİ katliamında yaşamını yitiren NADİR ALMA adlı merhumun ailesine, eskiden (2009’da) alındığı iddia edilen ve sınır ihlali yaptığı gerekçesi ile bir mahkeme kararı gönderildi. Evet, geçenlerde bir ihtarname alan NADİR ALMA’nın ailesi, ‘’kaybettiğimiz evimizin direği NADİR’E mi yanalım, yoksa ölümden beter olan bu aldığımız ihtarnameye mi yanalım’’ diyecek duruma geldi.

Yıllarca Irak ve Türkiye arasında sınır ticareti (kaçak ticaret) yapan sınır köyleri arasında doğal olarak ROBOSKİ köylüleri de vardı. Çünkü sınır; hemen yanı başlarında ve elini uzatsan Irak tarafındaki meyveden koparabilecek (yakınlığı ifade etmek için bir teşbih) derecede bir yakınlıkta. Sınırda kaçağa gidenlerin hemen hepsini, Karakollar isim isim biliyor ve buna göz yumuyorlardı. Ne maksatla göz yumduklarını bilemem ama sınırda devlet adına nöbet bekleyen askerin buna ne karşılığında göz yumduğu, ancak köylü ve karakol yetkilileri arasında bilinen bir şeydir. Zira asker; devletin mücessem hal almış şeklidir. Soyut devlet söyleminin, somut cisme dönüştüğü şeklidir asker.

Madem asker devlet namına der ve işler; başlar, alır, verir, vurur ve öldürür. Öyleyse sınırı aşıp kaçağa köylülerin gittiklerini bildiği halde, kaçağa giden ROBOSKİ halkının üzerine neden bombalar yağdı sağanak halde?

Asker bildiği ve göz yumduğu halde, neden NADİR ALMA’nın ailesine yıllar öncesi tarihe ait bir ceza ihtarnamesi gönderiyor? Hem de zulmen devlet eli ile katledilmiş bir mazlumun kalbi kırık ailesine.

Devlet; neredeyse ROBOSKİ’de katledilenlerin faili olarak, yine katledilen 34 canı gösterme gayreti içinde iken, bir de bu ihtarnameyi göndermekle faillerin kim olduğunu resmi belge ile kendince tescillemiş oluyor.

İlk olarak genelkurmay, yargı önünde aklandı ve katliam ile ilgisi olmadığı açıklandı. Bunun yapılması kamuoyunda kafalardaki soru işareti cevap bulmadı. Doğal olarak kafalarda ve zihinlerde yer edinen bu soru işaretine bir kılıf bulmak gerekiyordu. O kılıfın adı da, sınır ticareti (kaçakçılığı) yapan zavallı köylülere çıktı. Çünkü ROBOSKİ köylüleri, canları ile beraber haklarının da gasp edilmesi gerekçesi ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuracaklarını açıklamışlardı. Başbakan ise, ‘’her bir cana karşılık şu kadar bin lira verdik daha ne istiyorlar’’ diye akla ziyan açıklamada bulunmuştu. Eğer bir insanı önce kasten katledip, sonra da ben nasılsa diyetini ödedim (veya ödeyeceğim) düşüncesi haklı bir gerekçe ise, o zaman parası olan ve her isteyen kişi istediği insanı katletsin ve sonra da ‘’yahu ben zaten diyetini ödeyeceğim’’ desin.

Evvela bu düşünce bir ülkeyi yöneten başbakanın adalet ve hakkaniyetine aykırıdır. Zira, bir başbakan öncelikle ülkesinde kargaşa; kaos, anarşi ve terörün olmamasını ve eğer varsa da bitirilmesini ister (veya istemesi lazım). Ama yukarıda ele aldığımız düşünce, eğer toplum içinde yayılırsa her isteyen istediği adamı öldürür ve sonra da diyetini ödeyip kahvesini Huzur-u Kalp(!) ile yudumlar..! Yani rahmetli hocanın da dediği gibi, ‘’ parayı veren düdüğü çalar’’ misali, ‘’parası olan istediğini öldürür’’ mefkûresine döner.

Evet, ROBOSKİ üzerine oynanan bu son oyun, kalbi yaralı ROBOSKİ köylülerinin üzerine bir kez daha bomba yağdırılmış gibi oldu ve bu bombardımanda da 34 kişi değil, tüm köy halkı katledildi. Kalbi kararmış yöneticilerin çıkardığı bir ihbarname ile, Müslüman Kürt Köylüsü olan Mazlum ROBOSKİ’lilerin üzerine kara bir bulut, ROBOSKİ semalarını uçakları ile inleten kara vicdanlı pilotlar gibi kapkara bir kasavet kaplamış durumda.

Kalbi kara; vicdanı kara, adaleti kara ve bu karaların ahirette de yüzleri kara olacak Biiznillah.

Devletin sorumluluk makamındaki kişilerin, ‘’Köylülere Psikolojik Baskı’’ yapmalarını kendilerine nasıl yakıştırdıklarını bilemiyorum. Devlet, halkı için vardır ve olmalıdır. Ama devlet; halkını devlet için var etmemelidir. Halk olmalı ki, devlet olsun. Halkı olmayan devlet, kime ve nasıl hükmedecek. ‘’İnsanı yaşat ki devlet yaşasın’’ darb-ı meselini bu yöneticiler iyi bilmelidir. Yok eğer bunun tersi bir durum olursa, o zaman bu ülkenin hali, Suriye’den farksız olur. Esed; halkını Suriye devleti için öldürdüğünü belirtiyor. Bugün esedin bu indi düşüncesinden dolayı ona terörist diyenler, kendilerinin de aynı durumu halkına yaşattıklarını bilmelidirler.

Zulüm her nerede olursa olsun ve zulmü yapan her kim olursa olsun, vicdan sahibi her insanın bunun tamamına karşı olması lazım. Yok, eğer ‘’başkasının yaptığı zulüm, benim yaptığım da adalettir’’ mefkuresi varsa bu zulmün katmerlisi olur. Dolayısı ile yapılan zulümdür ve bu zulme bir an önce dur denmelidir.

Zulme dur demeyen ve ortak olan ve maneviyatları kararmış kalplerin, aldıkları kararı Müslüman Kürt Halkı adına Allah’a c.c. havale ediyorum.
 
ROJ-İ MAHŞERDE ADALET-İ MAHZA KARŞISINDA BULUŞMAK DİLEĞİ İLE.

Dua edin ve Dua ile kalın. Fi Emanillah. Wesselam
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir