• DOLAR 32.502
  • EURO 34.968
  • ALTIN 2429.585
  • ...
Hindistan  İzlenimlerim
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Siracettin Aslan / Doğruhaber / Araştırma

Asya Felsefe Derneği’nin öncülüğünde, Yıldız Teknik, Jamia Millia İslâmia (Hindistan) ve Jawaharlal Nehru (Hindistan) Üniversitesinin işbirliğiyle, Hindistan’ın başkenti Dehlevi’de, “Sürdürülebilir Gelişime Bağlı Bilgi/Bilim” konulu bir kongre tertip edilmişti. İki gün (13-14 Ocak) süren bu kongrede, Türkiye, Kazakistan, Hindistan, Kuzey Kore ve Japonya’dan gelen akademisyenler tarafından yaklaşık 50’ye yakın tebliğ sunuldu. İngilizce sunulan tebliğler, umumi olarak doğu düşüncesi ve İslam uygarlığıyla ilgili konuların yanı sıra modern döneme ilişkin bazı güncel konuları ihtiva etmekteydi. Bu münasebetle Hindistan’da, sekiz gün kalma imkânımız oldu. Bu süre zarfında Hindistan hakkında edindiğimiz izlenim ve bilgileri, siz değerli okuyucularla paylaşmak istiyorum.

İlk gün oturumlar, Jamia Millia İslâmia’da yapılırken diğer gün, Nehru Üniversitesi’nde gerçekleştirildi. Bu münasebetle her iki üniversiteyi dolaşma imkânı bulduk. Jamia Millia İslâmia, bizim üniversitelerimizle aynı çerçevede değerlendirilebilir.
 
Ancak Lisansüstü eğitim veren ve solcuların kalesi olan Nehru’nun katı militarist-sol ideolojik atmosferi, hemen zihinlere nakşediliyordu. Bu bakımdan Nehru’nun duvarlarında, Marks’tan Stalin’e ve Mao’dan Châvez’e kadar Marksist ve militarist sloganlar ve motiflerle süslenmiş çizimler gördük. Öyle ki burada, Kürt mitolojisinde efsanevi bir kahraman olarak görülen Demirci Kawa’nın portresi, özgürlük sembolizmi olarak duvara nakşedildiğini de gördük. Bilindiği üzere seküler-sol Kürt hareketi, Demirci Kawa’yı birçok zihinsel ve kültürel etkinliklerinde özgürlük sembolü olarak işlemekte.
 
Bu bakımdan Demirci Kawa’nın Nehru’nun kampüsünden yer almış olmasını, sözü edilen Kürt hareketinin Avrupa’daki örgütlemelerinin Nehru’da yapmış olduğu konferans ve zihniyet bağlantılarıyla ilişkili olarak ele almak gerekir… Öte yandan Nehru’da, sol gençlik tarafından, Ariel Şaron’nun ölümü üzerine etrafa onu “barış elçisi” olarak gösteren afişler asıldığını da bilahare şahit olduk.

İki gün, dolu dolu geçen ilimden feyz ve bereket aldıktan sonra rehber eşliğinde Dehlevi, Agra ve Serhendi eyaletlerini kısmen gezme imkânını bulduk. Umum tarafında ifade edildiği gibi Hindistan, gelenek, yaşam biçimi, teolojik idrâki ve hukuk normları bakımından dünya içinde bir dünyadır. Bu dünyayı anlamak, modern dönemin sosyolojik ve psikolojik varsayımları nakıs kalmakta; ancak Vedalara ve Upanişadlara kadar geri gitmekle mümkün olabilmekte. Şimdi tarihi düşünsel dinamikler ve modern kuramlar bağlamında Hindistan hakkında temaşa etkinliğinde bulunmaktan ziyade, varolan hakikatler üzerinde bilgimize konu olduğu şekliyle ve sarf-i nazarımız açısından betimlemekte fayda vardır.

Hindistan’daki sosyal dokunun ve aile ilişkilerinin yanı sıra hukuk sistemine bakıldığında ciddi sorunlar bulunmaktadır.
 
Hindistan’daki sosyal dokuyu şekillendiren esas dinamik, teolojik gerekçelere dayandırılmış olan dört kast sistemidir.
 
Burada alt kastların, her zaman üst katlara inanç değerlerinden dolayı saygısı söz konusudur. Buna göre kastlar, ne kadar birbirlerine saygı gösterirlerse, öte dünyada o kadar güzel mekânlara nail olacaktır.

Kast sistemine benzer bir uygulama, evliliklerdeki ontolojik hiyerarşide de bulunur. Genelde tek eşli yapılan evliliklerde, -şimdilerde her ne kadar bir azalma olmuşsa da- kız tarafı erkek tarafına anlaşmaya göre nakit, araba vs. verir. Kızların bütün masraflarını, gelin tarafı karşılamakla birlikte damada da özel hediyeler alınır. Evlilikler gerçekleştikten sonra, eğer bayan 7 yıl içinde ölürse erkeğe mahkeme yolu açılabilir. Bunun sebebi ise erkeklerin bayanları maddi kazanç kapısı olarak görüp kasıtlı olarak öldürmesinden ya da ölüme terk etmesinden kaynaklanır. Bu bağlamda bayan ölümlerini engellenilmesi için bayan yardım tlf. hattı bulunur. Ancak yine de, pek arayan yokmuş.

Hindistan’ın Dehlevi ve Agra eyaletlerinde, İslami dönemde (16-17.yy) kalma Taç Mahal başta olmak üzere Agra Kalesi, Kutup Minaresi ve Cuma Mescidi gibi birçok tarih eser bulunmaktadır. Bu tarihi eserlerin her birinin kendine özgü bir yapılış amacı olmakla birlikte İslâmîliğinden dolayı Hindistan devleti tarafından sağlıklı bir şekilde korunmamaktadır. Bana göre bu tarihi yapıların İslâmîliği tartışılabilir. İslâmîyet’in erken dönemlerinde ticaretle uğraşan dürüst Müslümanlar sayesinde İslâmlaşmaya başlayan Hindistan’ın, Şah Cihan ve Ekber Şah döneminde yapılan bu tarihi eserlere bakılarak nasıl bir mecraya sürüklediği konusunda mantıksal çıkarımda bulunabilir. Bu bağlamda sözünü ettiğimiz yapılar, İslâmî bir sanat eseri olmaktan ziyade idari erkin -ne kadar da- saltanat ve dünya düşkünlüğüne dönüşmüş olduğunun bir yansıması olarak görülebilir. Öyle ki, böylesi devasa bir alan üzerinde kurulu ve esasen insanı dünya malına cezbetmesini sağlayan bu eserlerin bir benzeri, İslâm coğrafyasında inşa edilmiş değildir.

Agra’daki gezimizden sonra cuma günü, Dehlevi’den yaklaşık 5-6 saat mesafede olan Serhendi’de bulunan büyük Nakşi tarikatının takipçisi İmam-ı Rabbâni (ö.1624) Hazretlerinin türbesini ziyaret ettik. Bizi, türbedar Sadık Efendinin ağabeyi Zübeyir Efendi karşıladı. Zübeyir Efendi ile muhabbet, sıcak bir ortamda, İmam Rabbâni’nin dönemi ve günümüz Hindistan Müslümanlarının durumu hakkında hâsıl oldu. Zübeyir Efendinin anlatımıyla İmam Rabbâni’nin verdiği mücadelesinin en belirgin veçhesi, Şah Ekber’in Budizm, Hinduizm ve İslâm’dan devşirilmiş eklektik bir din oluşturma projesine karşın dini idrâkin yeniden asri saadet gibi tekrardan inşa edilmesidir. Bu eklektik din anlayışının yayılmasını önleyen İmam Rabbâni, ekseriyeti Müslüman olan halkın özüne dönmesini sağlar.

Ancak günümüze gelindiğinde, nüfusu 400.000 civarında olan Serhendi’de, yaklaşık 5.000 Müslüman bulunur. Hindistan genelinde ise Müslüman nüfusu %38 civarındadır. Ancak Hindistan Devleti, bu sayının %20’ler civarında olduğunu söylemekte ve bu nüfusu sadece bir oy potansiyeli olarak görmektedir. Zübeyir Efendi, Müslümanlarını sayısının bu denli azalmasını iki sebebe bağlar: Birincisi, yaklaşık 300 yıl önce, Hinduizm’in bir tarikatı olan Sihr’ler tarafından binlerce Müslüman katledilmesidir. İkincisi ise Pakistan’ın 1947’de bağımsızlığını kazandıktan sonra buradaki Müslümanların yalnızlaşması ve buna bağlı olarak Hinduların baskısından dolayı birçoğu Pakistan’a hicret etmek zorunda kalmasıdır.
 
Hinduların baskısı, Müslümanlar üzerinden hiçbir dönem kesilmemiş ve günümüze kadar da canlılığını hala korumaktadır. Nitekim Gujarat eyaletinde, geçenlerde bir trende Hindular tarafından yaklaşık 2000 Müslüman yakıldı. İktidarda olan BJP partisi, İslamiyet’in yayılmasını engellemek amacıyla bu katliamı yaptığını yerel kaynaklar ifade etmektedir.

İmam Rabbâni hazretlerinin türbesini ziyaret ettikten sonra kendisine keşfen ilham olunan ve isimleri Kur’an’da geçmeyen dokuz Peygamberin mezarlığını ziyaret ettik. Sadık Efendinin aktarımıyla İmam Rabbâni, halka kabirlerinin yerlerini göstermiş, ancak isimlerini söylememiştir. Bu kabirlerin bulunduğu yerin hemen bitişiğinde, şu anda bir külliye ve tadilatı devam eden cami bulunmaktadır. Külliyede eğitim gören talebelerin tamamı, burada Müslüman ailelerin olmamasından dolayı çevre köylerden gelmektedir.

Devam edecek…
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir