• DOLAR 32.487
  • EURO 34.96
  • ALTIN 2431.709
  • ...
Devlet imkanıyla Müslümanlara komplo mu kuruluyor?
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
ELAZIĞ - Gündem değerlendirmesinde bulunan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Sait Şahin, son günlerde yaşanan tartışmalarla ilgili önemli açıklamalarda bulundu. HSYK düzenlenmesinden yeniden yargılanmaya, emniyette kaybolan dinleme cihazlarından İHH`ya düzenlenen operasyona kadar birçok konuda açıklamalarda bulunan Şahin, Devlet imkanıyla Müslümanlara komplo mu kuruluyor? Diye sordu.
 
"Devlet imkânlarıyla komplolara hazırlık yapılıyor"
Son günlerde yaşanan gelişmelerin, devlet imkânlarıyla komplolara hazırlık yapıldığını gösterdiğini ifade eden Şahin, "Geçtiğimiz hafta Adana’da içinde ağır silahlara ait çok sayıda merminin bulunduğu 2 otobüs yakalandı, emniyet görevlilerinin MİT mensuplarını takibe aldıkları basına servis edildi. IHH`nın Kilis deposuna baskın düzenlenerek, depo bir çalışanının evi gibi arandı. Bunun yanı sıra Diyarbakır Emniyet Müdürlüğü`ne gönderilen 27 adet mobil dinleme cihazının kayıp olduğu gündeme getirildi.
 
Partimize yönelik olarak emniyet veya mit kaynaklı yasadışı dinleme ve izleme faaliyetlerini ele geçirdiğimiz cihazlarla birlikte, daha önce basınla paylaşmıştık. Bu tür kirli faaliyetlerin tarafımızdan deşifre edilmesinden sonra bu ifşaatların ortaya çıkması, kirli emelleri olan bazı karanlık odakların, devlet imkânlarını kullanarak bir takım operasyonlara ve komplolara hazırlık yaptığının göstergesidir." dedi.
 
Öte taraftan paralel devlet yapılanmasının tasfiyesi adına, hükümet tarafının görevden alma ve yer değiştirme operasyonlarına tüm hızıyla devam ettiğine dikkat çeken Şahin, "Aralarında Diyarbakır’ın da bulunduğu 16 İl Emniyet Müdürü’nün yerleri değiştirildi. Kutlu Doğum haftası etkinliklerine karşı olan tutumu ile halkımızın hafızasında yer almış Aksaray Emniyetinin başındaki ismin, Diyarbakır’a atanmış olması dikkat çekici bulunmuştur.
 
Bu hazımsızlıkta payı ve rızası var mıdır bilmiyoruz ama milyonların iştirakiyle düzenlenen Kutlu Doğum Haftası etkinliklerinin adeta merkezi olan Diyarbakır’a, böylesi bir pratikten gelen bir ismin uygun görülmüş olmasını manidar buluyoruz." ifadesini kullandı.
 
"Devlet kurumları hesap verebilir ve şeffaf olmalı"
Bütün bu yaşananlardan ders çıkarılması gerektiğini ifade eden Şahin, devlet kurumlarının hesap verebilir ve şeffaf olması, paralel veya derin hiçbir odağın tekeline girmesine müsaade edilmemesi yönünde kalıcı adımlar atılması gerektiğini belirtti.
 
"Sadece Ergenekon Davası sanıklarını kurtarma girişimi halka hakarettir"
Türkiye Barolar Birliği ile Hükümet arasında gerçekleşen görüşmenin ardından, yeniden yargılama konusunun, Ergenekon ve Balyoz davaları özelinde gündeme gelmesinin, Gülen Grubu ile yaşanan çatışmada ergenekon çevreleri ile bir işbirliğine gidildiği izlenimi verdiğini dile getiren Şahin, hükümetin darbeye teşebbüsten ceza alanları kurtarmaya yönelik bu girişimlere değer atfetmesini sağlıklı bulmadıklarını söyledi.
 
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana mahkemelerin, muhalifleri ve halkı sindirmek adına adeta bir silah olarak kullanıldığını ifade eden Şahin, İstiklal Mahkemeleri, Yassıada yargılamaları, Sıkıyönetim, Devlet Güvenlik, Özel Yetkili ve nihayet Terör Mahkemeleri’nde, yüz binlerce insanın mağdur edildiğini hatırlatarak sadece Ergenekon Davası sanıklarını kurtarma girişiminin halka hakaret, belki de ihanet olduğunu kaydetti.
 
"Hukuk önünde eşitlikten söz edilemez"
Halen Terörle Mücadele Kanunu gibi bir ucubenin yürürlükte olduğu ifade eden Şahin, siyasi ve adli mahkûmlar arasında infaz eşitsizliğinin devam ettirildiği bir vasatta, adil yargılamadan ve hukuk önünde eşitlikten söz edilemeyeceğini vurguladı.
 
Şahin sözlerini şöyle sürdürdü: "Yakın geçmişte gördüğümüz pek çok örnekte olduğu gibi, komplo ve kumpaslarla haksız yere 150 yıl hapis cezası verilen İhya-Der üyeleri ve daha niceleri, bu adaletsiz yargının dişlileri arasında apaçık bir zulme maruz bırakıldılar.
 
Mahkemelerin iş yükü artacak bahanesinin arkasına saklanarak, yeniden yargılama düzenlemesini, Ergenekon ve Balyoz sanıklarının faydalanmasına yetecek bir tarihten itibaren işletmeye teşebbüs edilmekte olduğu gözlerden kaçmamaktadır." dedi.
 
Yapılmak istenen düzenlemenin iyi niyetli olmadığını söyleyen Şahin,"Genel mahkemelerin bile, devlet ve vatandaş karşı karşıya geldiğinde, devletten yana taraf olduğu, artık vicdan sahibi herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Bağımsız olması istenen yargı, esasen hiçbir zaman tarafsız olmamıştır.
 
"Yargı eliyle yapılan haksızlıkların sona erdirilmesi için kapsamlı bir af çıkarılmalı"
Bugüne kadar yargı eliyle yapılan haksızlık ve zulümlerin sona erdirilmesi ve yeni bir sayfa açılması amacıyla kapsamlı bir af çıkarılmalı veya en azından devlete karşı işlenen suçlarda büyük oranda bir ceza indirimi yoluna gidilmelidir. Bu aşamadan sonra masum oluğunu iddia edenler için yeniden yargılama hakkı tanınmalıdır.
 
Son olarak Roboski Katliamına ilişkin olarak verilen takipsizlik kararında, uçaklarla katledilen siviller "Maktül" olarak sıfatlandırılmamış, sanki doğal sebeblerle ölmüşler gibi "Müteveffalar" olarak kayda geçmişlerdir. Yargılama adı altındaki kutsal devlet anlayışından kaynaklı ideolojik zulümlerin sona ermesi için, öncelikle taraflı yargının tarafsızlığı sağlanmalıdır." şeklinde konuştu.
 
"HSYK, siyasetin güdümünde bir silaha dönüşmesin"
2010 referandumu ile vesayet kurumu olmaktan çıkarılması hedeflenen HSYK yapısının, yeni bir vesayetin adresi olduğu iddiasıyla yeniden düzenlenmek istendiğini dile getiren Şahin, yeni düzenlemeyle amacın, bağımsız ve tarafsız bir yargının sağlanması olması gerektiğini söyledi. Şahin, aksi bir yaklaşımın, dün olduğu gibi bugün ve gelecekte de yargının siyaset üzerine dizayn edici bir rol üstlenmesine veya siyasetin güdümünde bir silaha dönüşmesine kapı aralayacağına dikkat çekti.
 
Parti programında da bu konuya yer verdiklerini ifade eden Şahin, “Hâkimlerin kendi ideolojileri ve siyasi görüşlerinden de bağımsızlığını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Yargılanan kişinin etnik, dini veya ideolojik aidiyetine veya sosyal statüsüne göre farklı kararlar veren, tarafsızlığını kaybetmiş olduğu verdiği kararlarla anlaşılan hâkimlerin, sebep oldukları zararlar tazmin ettirilerek meslek ile ilişikleri kesilmelidir.
 
Ayrımcılık ağır yaptırımlara bağlanmalıdır. Yargı kararları arasındaki çelişkiler giderilmeli, herkese her zaman uygulanabilir, kişiye göre değişmeyen bir yargı düzeni oluşturulmalıdır. Bunun için yargı sistemi içerisinde etkin bir denetim ve düzen oluşturulmalı ancak bu, yargıyı yürütmenin güdümüne sokmayacak bir düzenleme ile gerçekleştirilmelidir. Yargı siyasetten uzak tutulmalıdır. Siyasi etkilere açık bir yargılama düzeninden kaçınılmalıdır.” dedi.
 
"İnternette gayri ahlaki paylaşımlar engellenmelidir"
Hükümetin, internet yayınları ile ilgili olarak kurulması planlanan servis sağlayıcıları birliği eliyle, mahkeme kararı olmaksızın internet yayınlarına erişimi engelleyebileceği düzenlemeyi yanlış bulduklarını ifade eden Şahin,"Günümüzün bilgiye erişim, iletişim ve fikir özgürlüğünün vazgeçilmezi haline gelen internet erişiminin, mahkeme kararı olmaksızın engellenmesinin, temel hak ve hürriyetlerin ihlali anlamına gelebilecek uygulamalara her zaman açık olduğu bir gerçektir.
 
Devlet, kendi güvenliği ve imajından önce, halkın ruh ve akıl sağlığını, ahlaki gelişim düzeyini dikkate alarak, zararlı içeriklerden nesilleri korumayı birinci hedef haline getirmelidir.
 
Mahkeme kararının alınma süreçlerinin uzaması zararlı içeriklerin yaygınlaşması tehlikesini içerse de özel hayatın gizliliği, kişilik haklarına saldırı ve gayri ahlaki paylaşımların engellenmesi haricinde, diğer içeriklerin engellenmesi konusundaki kararın mahkemelerce verilmesi, keyfi uygulamaların önüne geçilebilmesi için isabetli olacaktır. Bunun yanında kurul tarafından verilecek erişim yasaklarının da mahkeme onayına sunulması şartı getirilerek, kurul kararlarının hukuki denetimi sağlanması daha doğru olacaktır." diye konuştu.
 
Irak ve Filistin
Mezhep ayrılığının çatışmaya dönüştürüldüğü, hemen her gün bir bombalı saldırı ile sarsılan Irak’ta, bir iç savaş çıkarılmak istendiğine dikkat çeken Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü: "Yaşanan çatışmalar, İslam coğrafyasında mezhepler üzerinden ekilen fitne tohumlarının yeşermesine zemin hazırlamaktadır. Etnik ve mezhebi farklılıkların bulunduğu Irak açısından huzur ve barış ortamının sağlanması için, adil ve paylaşımcı bir düzenin inşası vazgeçilmezdir. Bu kapsamda, geçen hafta Arapçanın yanında Kürtçenin 2. resmi dil olarak kabul edilmesi, olumlu ve yerinde bir adım olmuştur.
 
Programımızda yer verdiğimiz üzere, cumhuriyetin inşasında kurucu unsur olarak yer alan Kürt halkının dili Kürtçenin, ikinci resmi dil statüsüne kavuşması bakımından Irak, güzel bir örneklik teşkil etmiştir.
 
Yıllarca Filistinli Müslümanlara kan kusturan, Sabra ve Şatilla kamplarındaki katliamların sorumlusu olan Beyrut kasabı Ariel Şaron’un, 8 yıllık eziyetli bir koma halinin ardından ölümü, dünyanın bir zalimden daha kurtulmuş olması açısından memnuniyet verici olmuştur. Zalimlerin akıbetinin benzer oluşu, dünya müstekbirlerine bir ibret vesilesi olmasa da mazlum ve mustazaf halklar için, bir teselli kaynağı olmaya devam edecektir."   (İLKHA)

Bu haberler de ilginizi çekebilir