• DOLAR 32.331
  • EURO 35.11
  • ALTIN 2295.22
  • ...
SON DAKİKA
Siyonist rejimin paradoksu
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Zaten bu rejimin oluşumu öldürme ve terör üzerine şekillendiğinden yaşaması da bu esas üzerinedir. Büyük güçlerin askeri, ekonomik ve diplomatik yardımları neticesinde devlet terörizmine aralıksız devam etmektedir. Hiçbir meşruiyeti olmamakla birlikte varlığını sürdürmek için komşularına saldırma, ırkçı siyaset izleyerek, meşru olmayan gücünü korumak için terörizmin yöntemlerini kullanma, siyasi muhaliflerini yakalama, işkence etme, terör etme ve günahsız halka karşı katliam gibi her yola başvurmaktadır.

Siyonist rejim, Hamas’ın 2007’nin Haziranında seçimlerden zaferle çıkması üzerine Mısırla güvenlik anlaşması yapıp Gazze’yi kuşatmıştı. 2008 yılında Siyonist güçlerin Gazze’ye saldırması üzerine çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 1400’den fazla Filistinli hayatını kaybetti. Ancak Hamas’ı tarih sayfasından silme amaçlı hedeflerini gerçekleştiremedi. Bütün bunlara rağmen uzun süreliğine Gazze’yi kuşatarak bu bölgeyi insani faciayla ve ekonomik sıkıntılarla yüz yüze getirdi. Gazze’de yaşayan bir buçuk milyon Filistinli, en tabii hakları olan seyahat özgürlüğü, iş, sağlık ve eğitim imkânlarından mahrum bırakıldı. Daha uygun bir ifadeyle Gazze, dünyanın en büyük zindanına çevrildi. O zamandan bugüne bazı insan hakları ve Filistin halkının savunucuları kuşatmanın deniz tarafını yarmaya ve insani yardımları bu bölgeye ulaştırmaya çalışmaktadır.
Birkaç gün önce Gazze’ye insani yardım taşıyan Keramet gemisine el koyan Siyonist güçler, gemiyi Eşdud Limanına götürdüler. Bu tecavüzcü girişim -ki İsraillilerin sürekli yaptığı işlerdendir - insan kerametini derinden yaralamaktadır. Geminin seferi aynı zamanda geçen yıl Siyonist rejimin saldırısına maruz kalan özgürlük filosunun yıldönümünün hemen sonrasına denk geliyordu. Yaklaşık 750 gönüllüyle birlikte Gazze’ye doğru yola çıkan özgürlük filosu, gıda, tıbbi gereçler, okul ile ilgili araç gereçler ve ev yapımında kullanılan malzemeleri Gazze sakinlerine ulaştırmaya çalışıyordu. Ancak Siyonist rejimin komandoları 31 Mayıs 2010’da Akdeniz’in uluslararası sularında Mavi Marmara gemisine baskın yaptılar. Saldırılarda 9 kişi şehid olurken 50 kişi ise yaralandı. Gemide bulunan El-Cezire muhabirleri özgürlük filosuna uluslararası sularda saldırıyı trajedi olarak nitelendirip şunları dile getiriyorlardı: İsrail güçlerinin özgürlük filosuna saldırmasıyla Akdeniz’in ortasında kandan koridor açıldı. İhlas ve samimiyetle her şeylerini ortaya koyup Gazze’nin 2000 gündür devam eden kuşatmasını yarmak isteyenlerin kanlarını döktüler.

İsrail, bu vahşi saldırı ve tecavüzünü Gazze’nin güvenlik ve deniz kuşatmasının yarılmasıyla Hamas’ın askeri teçhizata ulaşacağı bahanesine bağlıyordu. Oysa Keramet gemisinin ve Özgürlük Filosunun taşıdığı malzeme yiyecek ve tıbbi malzemeden başkası değildi. Bunların mesajı da barışçıl insani yardımlardan oluşuyordu. Oysa Siyonist rejimin elebaşları kendi uydurdukları vehimlerin içine sıkışmışlardı.

Siyonist rejim, geleceğinin her zaman devam eden büyük bir korku ve tehdit altında olduğunu dünyaya duyurmak istemektedir. Liwia Rakach “İsrail’in Mukaddes Terörizmi; Moshe Sharet’ın özel notları ile diğer kaynak ve delillere dayanarak yapılan bir araştırma” adlı kitabında şunlar dile getirilmektedir: Elde edilen çok önemli bilgiler bu rejimin gerçek yüzünü ortaya koymaktadır. Özellikle Siyonist rejimin ileri gelenleri ve buradaki aşırıların ihtiyaç durumunda kendilerinin bizzat bir olayı meydana getirdiklerini, bunun sorumluluğunu ise Araplara yükleyip Eric Sharon’un tabiriyle “telafi etme” tabiriyle saldırı için ortam hazırladıklarını, saldırıları gerçekleştirip bütün bunları Siyonist rejim için “mukaddes iş” olarak niteleyip Siyonist rejimin devamını sağladıklarını ileri sürmektedir.

Siyonist rejimin siyasetinin temeli Ben Gurion (Siyonist rejimin ilk başbakanı, aynı zamanda savunma bakanlı)’in öğretilerine dayanmaktadır. Araplarla anlaşma ve uzlaşmaya varmak için güç ve zordan istifade etmek Ben Gurion’in görüşlerinin temelini oluşturuyordu. Bu görüşe göre Araplar tarihin bu döneminde huzurlu bir hayata ulaşamazlar. Bunun için de İsrail’in ara sıra dişini göstermesi gerekiyordu. Oysa İsrail’in önüne bir problem bu öğretiyle çakışmaktadır. O da bu rejimin iki önemli savaşta aldığı yenilgidir (33 günlük savaş ile Gazze Savaşında) Bu yenilgi bu tezin bir kısmının sorgulanmasına yol açtı. (İsrail çehresini ve yenilmezliğini korumalı ki bu gerçek Araplarda köklü değişikliğe yol açsın!)
Bütün bunlar göz önüne alındığında denilebilir ki, bu gayr-ı meşru rejim varlığını sürdürdükçe Ortadoğu’da huzur ve sebatın yeri olmayacaktır. İmam Humeyni İsrail ile ilgili şunları dile getirmektedir: İsrail bir kanser tümörüdür. Ve yine İmam Humeyni bu yapay rejimin mutlaka yıkılması bu toprakların da asıl sahipleri olan Filistinlilerin ikamesine terkedilmesi gerektiğini ileri sürmektedir.
Yazan: Hasan Kerimiferd
Kaynak: Sayté Aftab
Çeviren: Hanefi Aydın / doğruhaber

Bu haberler de ilginizi çekebilir