• DOLAR 32.572
  • EURO 34.98
  • ALTIN 2426.62
  • ...
israil işgalinin üç yüzü: Kudüs, Gazze ve Hayfa
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
israil’in Filistin üzerindeki işgali genellikle siyasi gelişmeleri ve silahlı çatışmaları ile gündeme gelmektedir. Ancak, ülkemiz de dahil olmak üzere, dünyanın pek çok yerinde işgalin insanların günlük hayatı üzerinden yarattığı zorluklar ve çileler pek ele alınmamaktadır. Aslında işgali asıl dayanılmaz kılan işgalcinin işgal edilen üzerindeki icraatlarıdır. israil işgal yönetimi tahammül edilmesi güç icraatları, saymakla bitmeyecek geçmiş ve hala devam etmekte olan sayısız insan hakları ihlallerinin somut tezahürleridir.

Kudüs’te oturma izni ve kimlik kartı uygulaması

Bu katlanması zor uygulamaların bir kısmı işgal yönetiminin dayattığı kimlik kartı uygulamasından doğan sorunlardan oluşmaktadır.

İşgal altındaki Doğu Kudüs’te sayısı on binleri bulan çocuklar farklı kimlikler taşıyan anne-babalardan dünyaya gelmiştir. Bu nedenle de, israil yönetimi bu çocuklara kimlik çıkarmaya yanaşmadığından bütün hayatlarını herhangi bir vatandaşlık veya kimlik belgesi taşımadan yaşayabilmektedirler. Bu da hem çocuklar hem de aile için bütün hayatları boyunca çeşitli güçlüklerle karşılaşmalarına neden olmaktadır.

Kudüs için Sivil Koalisyon, Doğu Kudüs’te nüfusa kaydı yapılmamış yaklaşık 10 bin civarında çocuk yaşadığını tahmin etmektedir. Bu çocuklardan anne veya babasından birinin Kudüs’ün yerlisi olmuş olması çocuklara Kudüs’te yerleşik olma hakkı sağlamamakta ve ona kimlik çıkarılmamaktadır. Kimlik sahibi olmamaları Kudüs dışına seyahat etmelerini de imkansız kıldığı gibi, sağlık da dahil olmak üzere, çocukların temel hizmetlerden istifade edememesi sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Kimliksiz bir çocuğun hastalanması durumunda, aile bütün sağlık giderlerini tam bedeli üzerinden ödemek durumu ile karşılaşmaktadır. Pek çok durumda, bunun maliyeti ailenin ödeme gücünün üzerinde olabilmektedir.

Ayrıca israil idaresinin zaman zaman Kudüs kimliğine sahip olan anne veya babanın Kudüs’ün yerleşiği olduğunu inkar çabaları da sorunu daha karmaşık hale getirmektedir.

16 yaşından küçük ve Kudüs’te yerleşik kabul edilmeyen çocukların lise ve üniversiteye kaydolma hakları olmadığı gibi, bu yaşa varınca anne veya babasını görebilmek için Kudüs’e giriş vizesi için başvurmak zorundadır.

Farklı kimlik belgelerine sahip Filistinli aileler sistematik bir şekilde ayrımcı yasalarla ayrı tutulmaya çalışılmaktadır. “Geçici düzenleme” olarak anılan Vatandaşlık ve Giriş Yasası bunlardan biridir. israil’in ailelerin birleşmelerine getirdiği yasak ve çocukların kaydedilmesi hususunda çıkarılan tüm engeller Filistinlilere Kudüs’te yaşamayı zorlaştırıcı siyasetin bir parçasıdır.

Sadece Yahudiler için olan yeni yerleşim yerlerinin önünü açmak için şehrin yerli Filistinli nüfusunu uzaklaştırma amacıyla geliştirilmiş olan uygulamalar şehirde yaşayan Filistinlilere hayatı her alanda dar etmeyi amaçlamaktadır.

Bütün bu politikalar israil’in Kudüs’ü Yahudileştirme yönündeki demografik amacına hizmet için uygulamaya konulmaktadır. Bu politikalar yerleşme(ci)lerin yayılması, şiddet, Filistinlilerin evlerinin yıkılması ve Filistinliler için yoksulluk ve işsizliğin kalıcılaştırılması gibi hususları da içermektedir.

israil merkezli insan hakları grubu B’Tselem’e göre, 1967 ve 2012 yılları arasında israil 14 binden fazla Kudüs’le bağları olan Filistinlinin yerleşme iznini iptal etmiş ve onları ayrılmaya zorlamıştır.

Gazzeli balıkçıların dramı

Gazze kıyı suları üzerinde faaliyet gösteren Gazzeli balıkçılar israil tarafından empoze edilen sınırların iki tarafında da sürekli olarak israil deniz kuvvetlerinin taciz ve saldırılarına maruz kalmaktadırlar. Kasım 2012’de imzalanan ateşkes anlaşması ile birlikte iki katına çıkartılarak 6 mil olarak kabul edilmişti. Ancak, Filistinli balıkçılar israil donanmasının, avlanmaları serbest olan saha içinde sürekli olarak onlara ateş etmesinden veya kendilerini gözaltına alıp teknelerine de el koymalarından şikayet etmektedirler. Hatta bazı durumlarda, israil donanmasından açılan ateş sonucu balıkçıların hayatlarını kaybetmeleri de söz konusu olmaktadır.

Filistin İnsan Hakları Merkezi (PCHR) tarafından hazırlanan bir rapor balıkçılara yönelik israil’in pek çok hukuksuz eylemini belgelemiştir. Rapora göre, 1 Eylül 2009’dan 31 Ağustos 2013’e kadar israil donanması 2 balıkçıyı öldürmüş, 24’ünü yaralamış ve 147’sini de gözaltına almıştır. Donanma ayrıca 45 tekneye el koymuş ve 113’ünde de tahrip ya da hasara yol açmıştır.

Rapor aynı zamanda Kasım 2012 saldırısındaki 30 ayrı bombalama eylemi sonucunda dört balıkçı iskelesinde hasara yol açmıştır. Yine bu saldırılar esnasında 80 ilave tekne tahrip edilmiş ve balıkçılar tarafından kullanılan bir sağlık kliniği ile gençlik merkezi de kullanılamaz hale gelmiştir.

İlgili rapor aynı zamanda balıkçılık sektörünün uygulanan politikalar ve saldırılar karşısında uğradığı zararı da belgelemiştir. Uygulamaya konan çeşitli kısıtlamalar, keyfi tacizler ve abluka Gazze balıkçılık sektörünün yüzde 85 oranında maddi zarara uğramasına sebep olmuştur. PCHR tarafından hazırlanan diğer raporlara göre de geçen Eylül ayından bu zamana kadar israil donanmasından Gazzeli balıkçılara 37 defa ateş açılmış ve altı tane tekneye de el konmuştur.

israil’de Filistin mirasının izlerini silmek

israil’de yaşayan Araplar israil vatandaşlığına sahip olmalarına rağmen “Yahudi Devleti” olma çabasının parçası olan politikaların kurbanı olmaya devam etmektedirler. Bu politikaların başını çekenlerinden biri sistemli bir şekilde israil’de Filistinliliğin işareti sayılan her şeyin ortadan kaldırılması gelmektedir. Son günlerce bu çabanın ürünlerinden biri olarak Hayfa şehrinin Filistinli mahallelerinden olan Vadi el-Siyah’ın yok edilmesi söz konusudur. 1948’de israil’in bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkmasından evvel canlı bir sosyal hayatın göze çarptığı bu mahalle, israil devletinin kuruluşundan sonra adeta kendi kaderine terkedilmiştir. Uzun yıllar elektrik ve su gibi temel hizmetler bile mahalle sakinlerine sunulmamıştır. Hala sokakları asfaltlanmamış bu mahallede yaşayan yaklaşık 60 kişilik bir geniş ailenin dışında yaşayan Filistinli kalmamıştır. Mahalle sakinleri çöplerini atmak için bile bir kilometre yürümek zorunda kalmaktadır. Son seçimler öncesinde, mahalleyi şehir sınırları içine dahil edeceğinin sözünü veren şimdiki belediye başkanının onayıyla bugün mahalle sakinlerine evlerini boşaltmaları emri gönderilmiştir.

Özünde bir etnokrasi olarak işleyen israil demokrasisinin kanunları, Filistinlilere devlete karşı haklarını korumaları imkanını vermekten ziyade, Filistinlileri devlet karşısında güçsüz kılacak şekilde kullanılmaktadır. Geçmişte Hayfa’da çeşitli gerekçelerle el-Mehetta, Vadi Salib, Vadi el-Nidnes gibi Filistinli mahalleleri de tamamen ortadan kaldırılmıştır.
1948’den beri israil stratejik bir yerleşim politikası izlemiştir. Filistinlilerin coğrafi yekpareliğini bozacak şekilde “sadece-Yahudi” yerleşim birimleri, askeri alanlar veya zirai kooperatif alanları Filistinli yerleşim birimlerinin arasında inşa veya tesis edilmiştir. Bunun karşılığında Filistinlilerin payına düşen ise ev yıkımları, topraklarına el konulması, toprak alımı ve yeni inşaat alanları hususunda getirilen çeşitli kısıtlamalar ve diğer çeşitli yasaklar olmuştur.

Hayfa şehrindeki her yeni sözde kentsel dönüşüm projesi. israil’de daha geniş kapsamlı olarak uygulanmakta olan yerli Filistinli nüfusun yerinden edilme siyasetinin bir parçası olmuştur. Diğer yerlerde olduğu gibi, Hayfa’da da amaç “sadece-Yahudi” yerleşim bölgeleri kurmak ya da kurulmuş olanları genişletmektir.

Bir yerde, bazı gözlemcilerin de değindiği gibi, bu durumu “kesintisiz Nakba” olarak görmek mümkündür. Süregiden etnik temizlik siyasetinin bir parçası olarak ortaya konan uygulamalardan biridir. Farklı etnik temizlik icraatları değişik formlar alabilir veya değişik mazeretler içerebilir. Ancak sonuç olarak hepsinin çıktığı yer Filistin’in izlerinin silindiği Filistinlilerden arındırılmış bir israil’dir.
 
Levent Baştürk - Dünya Bülteni

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir