• DOLAR 32.55
  • EURO 34.933
  • ALTIN 2434.413
  • ...
`Bir günde cahil olduk`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Doğruhaber

İslam düşmanları halkı Kur’an’dan uzaklaştırmak için elinden geleni yapmışlardı. Arap alfabesinin zor olduğu gibi geçerliliği olmayan sözlerle asıl maksatlarını saklayan Batı hayranı münafık güruhlar, halkın Kur’an’ı okumasını, öğrenmesini ve hükümleriyle amel etmesini engellemek için sinsice planlar yapmışlardır. Harf inkılâbı da bu planların bir parçasıdır. 

Arap alfabesi halkımız tarafından kutsallık derecesinde kabul görmüş, hatta Arapça harflerle yazılan herhangi bir kağıt parçasına da hürmet edilmiştir. Halkımız Arap alfabesi yerine Kur’an alfabesi tabirini kullanarak bu harflere değer verdiklerini göstermiştir. Üstad Bediüzzaman, “Risâle-i Nur’un mühim bir vazifesi, âlem-i İslâm’ın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-i Arabiye’yi muhafaza etmektir” diyerek yazdığı Risâle-i Nur Külliyatının bilinmeyen farklı bir yönüne vurgu yapmaktadır. O zamandan bu yana “Yazıcılar” olarak bilinen Risâle-i Nur talebeleri Kur’an alfabesiyle Risâle yazmaya devam etmektedirler.

Alfabe değişikliği konusu 1862 yılında başladı.  Bazı aydınların bu konudaki çalışmaları Arap alfabesinin iyileştirilmesi ile sınırlı kaldı. Meşrutiyet döneminde ise Arap alfabesinin iyileştirilmesi ile Latin alfabesine geçme konusunda iki ayrı görüş konuşuldu. Birinci dünya savaşı sırasında Harbiye Nazırı Enver Paşa, yazı reformu yaptı. Alfabenin huruf-u münfasıl olarak yazılması adına başlattığı ve adına “Ordu alfabesi” veya “Enver Paşa Yazısı” denilen uygulama, savaşta işleri geciktirdiği gerekçesiyle kabul görmemiştir.

Azerbaycan hükümeti 1922 yılında Latin alfabesini kabul etmesiyle beraber yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nde de bu tartışmalar hız kazanmıştır. Böylece harf inkılâbının yapılacağı 1928 yılına kadar alfabe konusu tartışılmış ve Latin alfabesinin kabulüne zemin oluşturulmuştur.

1922 yılında bazı gazeteciler M. Kemal’den niçin Latin alfabesine geçilmediğini sorduklarında M. Kemal şöyle cevap vermiştir; “Zamanı daha gelmemiştir.” M. Kemal, Milli mücadele döneminde böyle bir meseleye zaman ayırmak istemeyerek bu konuda düşünerek, acele etmeden adım adım ilerlemiştir.

Milli mücadeleden sonra “asrileşmek”, “medenileşmek” ve “çağdaşlaşmak” uğruna Batıya yüzünü çevirmiş ve Batının değerlerini kabul ederek sahiplenmiştir.

3 Mart 1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun kabulü ile bütün öğretim kurumları Milli Eğitim Bakanlığına bağlanmış, medreseler kapatılmış ve kız çocuklarının okuması zorunlu hale getirilmiştir.

1925’lerde Batı yanlısı olup Batıda yaşayan bazı aydınlar Latin alfabesiyle dergiler neşretmeye başlamış, gazeteler bu konuyu gündeme getirmiş ve “Latin harflerini kabul etmeli mi etmemeli mi?” başlıklı anketler yapılmıştır.

Latin alfabesini savunanların gerekçeleri şunlardı; uygar milletlerle iletişimi sağlamak, kültür değişimini yapmak, okuma yazmayı daha kolay öğrenmek, Türkçeyi geliştirmek, eski kültür değerlerini terk etmek. Evet, zahiri sebep olarak söyledikleri bunlardı.

Millet meclisinde günlerce bu konu tartışılmış, nihayet “Dil encümeni” ismiyle bir komisyon oluşturulmuştur. Komisyon yeni alfabeyi hazırlama aşamasında iken Milliyet gazetesi Latin alfabesiyle gazeteyi çıkarmaya başladı. Latin alfabesi için dört bir koldan çalışmalara hız verildi. Kurslar, dershaneler açıldı, alfabe tablosu ücretsiz dağıtıldı…

Nihayet harf inkılâbı 1 Kasım 1928’de Latin esasından alınan harfler, “Türk harfleri” adıyla 1353 Sayılı Kanunla kabul edilmiştir. M. Kemal, 9 Ağustos 1928 gecesi harf inkılâbını halka duyurmuştur.

Harf inkılabıyla beraber okuma-yazma oranı Müslümanlar arasında sıfıra düşmüş oldu. Basında zaten etkin olan Ermeni, Yahudi ve Rumların sayısını artırdı. Arşivler, “Arap alfabesiyle yazılmış” denerek yabancılara kâğıt diye satıldı. Osmanlının paha biçilmez belgeleri Avrupalıların eline geçti. Yüzlerce yıl önce yazılmış, paha biçilmez el yazması yüz binlerce eser yakıldı veya Jandarma korkusuyla saklandığı yerde unutuldu.

Âlimler bir gecede cahil oldu. Yasaklar getirildi, Kur’an okumak, elinde bulundurmak suç sayıldı. Yasağa direnenler sert bir şekilde cezalandırıldı, karakollarda ve cezaevlerinde nice Müslüman Hakkın rahmetine kavuştu. Gizli eğitim yapılan yerler dışında İslami eğitim verilemez oldu.

Başta M. Kemal ve İsmet İnönü olmak üzere nice idareciler “eski” diye tabir ettikleri Arap alfabesinden kopamadı, yazılarını bu alfabeyle yazdı ve sonra kâtiplere emir vererek Latin alfabesine çevirdi. M. Kelam “Nutuk” adlı eserini de Arap alfabesine göre yazdı. 12 Eylül’ün darbecisi Kenan Evren hâlâ özel notlarını “eski” yazıyla yazmaktadır. Ateist yazarlardan Aziz Nesin hikâyelerini “eski” yazıyla yazdıktan sonra Latin alfabesine çevirirdi.

Devrin bazı idarecileri tarafından felaket olarak nitelendirilen bu harf devriminin götürüsü getirisinden çok fazla oldu.

Bu haberler de ilginizi çekebilir