• DOLAR 32.531
  • EURO 35.002
  • ALTIN 2435.09
  • ...
 Farkında mıyız: İslam dünyasına ağıt yakan bile yok!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Sudan’ın güneyi önce Hıristiyanlara verildi, ardından altı petrol dolu o İslam toprakları Yahudi şirketlerine kiralandı.
Bahreyn, kargaşa içinde. Batı piyonu bir sultan ailesi Müslüman halka zulmediyor. Yemen o durumda… Libya, bir ucu dışarıda olan bir iç savaşta… Somali açlıktan kıvranıyor. Suriye’de çatışmalar hız kesmiyor. Eminim unuttuğumuz yerler de vardır.
Hangisini ansak ki? Nereden söz etsek şairin şu dizelerini hatırlatıyor:
“Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yoğ imiş kurtaracak bahtı kara maderini!
İşte can verdi vatan dinine, hürriyetine
Buyurun sengi musallada, Hûda hürmetine
Hakka karşı duralım: "Er kişi niyetine!"
Vatanın bağrına düşmen dayamış hançerini
Yoğ imiş kurtaracak bahtı kara maderini!”
İslam dünyası ne çektiyse gayri İslamî yapılardan çekti. Gayri İslamî sistemler, gayri İslamî örgütler, gayri İslamî teşkilatlar bizi bu hâle getirdi. Onların ardında hep Mason locaları, hep Yahudi kuruluşları bulundu.
İslam dünyasının, çoğu “ulusalcılık” maskeli bu yapıları tanıması için neredeyse yüzyıl geçti. O uzun yüzyılda Mısır, Türkiye, Tunus, Suriye, Irak, Cezayir milyonlarca Müslüman hapislere girdi, Allah yolunda can verdi.
Nihayet Müslüman halk, bu gayri İslamî rejimlerin gerçek yüzlerini öğrendi, onların arkasındaki kan emici güçleri tanıdı; onlar milletin dostu değil, bizatihi düşmanıdır; onlara karşı mücadele eden Müslümanlar ise benim gerçek dostumdur, dedi; bu gayri İslamî yapıları yıkmanın yolunu aradı, dış güçler tekrar devreye girdi, halk hareketlerini saptırma projeleri yaptı.
Bugün böyle bir süreç yaşıyoruz. Ortalık toz duman… İslam dünyası, baştanbaşa bir yangın yeri görünümünde…
Ramazan, bir muhasebe dönemidir. Şeytan, hep şeytandır; vazifesini yapar. İnsanlar sapıyorsa suç sadece şeytanda görülemez.
Bugün İslam dünyası yanıyorsa, açsa, yardıma muhtaçsa sadece dış güçleri ve onların ulusalcı kılıflı piyonlarını suçlayamayız.
Onlar, Şeytanın yolundan gidiyorlar ve şeytan, onların yüzüne zulme çeviriyor. Müslüman, biraz da kendisine bakmak durumunda.
Benim, bu yangında ne kadar payım var, diye anlamak durumunda…
Biz, kendimizi bilmedik, kendisini bilmeyen başkasını bilemez, düşmanını tanıyamaz.
Müslüman olduğumuzu unuttuk. Allah’la bağımızı kestik, Kur’an-ı Kerim’i okumadık, okuduysak anlamadık, anladıysak onunla amel etmedik.
 

Kendimizi tanısaydık…
Düşmanlarımızı bilseydik…
İçimizde inşa edilen gayri İslamî yapıların düşmanımız olduğunu bilmez miydik?
Kendimizi bilseydik Kaddafileri, Saddamları, Esadları kendimizden bilir miydik?
Sadece onların diline bakarak onlar bizdendir, der miydik?
Düşmanımızı bilseydik Allah düşmanı olanları önderimiz bilir miydik?
Kur’an-ı Kerim’e uysaydık onları başımızda bırakır mıydık?
Tahlil edelim, diyoruz. Tahlil bile bize ağır geliyor.
Hem tahlil yetmez… Amel zamanı…
Biz, Müslümanlar eğitim kurumlarımızı yaşatmadık, medreselerimizi geliştirmedik, medreselerimiz kapatıldı, açmadık; çocuklarımız Kur’an-ı Kerim’den alıkondu “Eyvallah!” dedik. Gözyaşlarımızı bile açıktan akıtmaktan korktuk. “Bana ne?” dedik.
Bugün Batı, son iki yüzyıldaki en zayıf süreçlerinden birine girmek üzere… Ama bizim kafa karışıklığımız, tembelliğimiz, anlamazlığımız yüzünden hâlâ bizimle dilediği gibi oynuyor.
Kur’an’a sarılmadan, bir araya gelmemiz mümkün olur mu hiç?
Oysa bu Kur’an-ı Kerim ayında Kur’an-ı Kerim okumaktan bile aciziz.
Bu acizlikten kurtulmadıkça İslam’ın aziz toprakları küfrün elinden kurtulamaz.
Şaşkınlık içinde, bir maçı seyreder gibi seyrediyoruz bu oyunu.
Sünneti bilmedikçe, sünnete uymadıkça şaşkınlığımızı atlayamayız. Şaşkınlığımızı atlamadıkça harekete geçemeyiz.
Belki bu konuların duyulmasından bile rahatsız oluyoruz. Kimse bize bir an için Somali demese, Filistin demese, Suriye demese, Libya demese şöyle bir rahat nefes alsak diyoruz. Oysa rahatımıza kaymadan bu yıkıcı rahatsızlığın şerrinden beri olamayız.
 

Kendimizi yargılayacağız?
Bu yangının kaç odunu benim ellerimle atıldı bu ateşin üzerine ya da kaç odunu benim gafletim yüzünden yanmaya başladı, diyeceğiz.
Orada da kalmayacağız, bu yangından kurtulmak için bana ne düşüyor diye soracağız.
Hiç olmazsa Ramazan hürmetine bunu yapacağız.
Her kim, bir insana Kur’an-ı Kerimi öğretirse bu yangına karşı koymuş olur.
Her kim, İslam dünyasının yaşadığı bu felaket konusunda bu Müslüman halktan bir ferde doğru bilgiler verirse bu yangına karşı koymuş olur.
Her kim, bir yardım kuruluşunu bulur, ona katkıda bulunursa bu yangına karşı koymuş olur.
Ve her kim imkanı varken hiçbir şey yapmadan sadece ağlamakla yetinirse yangına alkış tutmuş gibi olur.
İslam vatanının bağrına, düşman dayamış hançerini yok mu bu anneyi, bu aziz alemi düşmanın elinden kurtaracak?
Yok mu bu yangına kendi imkanınca karşı koyacak?...
Der ki Muhammed İkbal:
“Soruyorsun, göğsün içindeki gönül ne demek
Sualine cevabım şudur:
Gönül aklın tutuşmasıdır ve acı çeken yürek
Bunlarsız o sadece çamurdur”
Ancak acı çekmek yetmez, acıları bertaraf etmek için seferber olmak gerek…
Endülüs düşerken üzerine nice ağıt yakıldı.
Şair, Ebülbeka Salih Bin Şerif, Endülüs Mersiyesi’nde şöyle der:
“Nazar değdi İslam’a Endülüs’te,
Bela üstüne bela yağdı, yağmur gibi, O güzelim şehirlerin üstüne…”
Endülüs düştüğü zaman Halife Abdullah, Padul Tepesi’nde Endülüs’ü seyreder ve gözyaşına boğulur. Annesinin oğluna söylediği sözü Mehmet Akif Ersoy şöyle mısraya döker:
“Çarpışmadın erkek gibi düşmanlarla,
Şimdi hiç yoksa kadınlar gibi olsun ağlama.”
Bugün İslam dünyasındaki bu yangını bir nebze olsun söndürmeye çalışmayanların da ağlamaya hakkı yok…
Sahi farkında mıyız?
İslam dünyasının kayıp her parçası üzerine, yangın içindeki her noktası üzerine eskiden ağıt yakılırdı? Bugün ağıt bile yok… Onca insan hayatını kaybediyor, iki dize kaleme alan yok.
Acaba zihinler ağıt yakacak kadar net mi değil, yoksa ağıt yakmak isteyenler ağıtlarından etkilenecek adam bulamamaktan mı endişe ediyorlar?

Kalplerimiz bu kadar mı dondu, bu kadar mı öldü?...

Abdulkadir Turan/Doğruhaber


 

Bu haberler de ilginizi çekebilir