• DOLAR 32.51
  • EURO 34.783
  • ALTIN 2498.11
  • ...
Bir sivrisinek olmadığıma şükrediyorum!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Anlaşılan bu gece yine rahatım yok…

Yoruldum, usandım peşlerinden koşup, yaptığım bin bir cambazlıktan, türlü hallere girmekten...

 

Sivrisineklerden bahsediyorum…

Daha doğrusu o familyadan kabul edilip de tam olarak öyle anılmayanlardan.

 

“Gece yakan” diyorlar burada o cinse.

Bildiğim kadarıyla Mucuk” diye tanındığı muhitler de varmış.

Genelde geceleri peyda olup karanlıktan faydalanarak avlanmaktan hoşlandıkları için almış olmalılar adlarını. Engerek zehrini aratmayan yakıcı özellikleri de çabası. “Gece yakan”… İsmiyle hemhal mahareti…

 

Evet, komik gelecek ama bu gece gerçekten başım belada ve huzurum kalmadı hiç. Vaktin ilerlemesi, etrafın tenhalaşmasıyla dünden yarım kalmış kitabımı aldım elime. Ama okuyabilmek ne mümkün!

 

Daha önsözdeyken keskin bir vızıltıyla ayaklarımdan vurulmam bir oldu. Off… Tarifsiz bir acı... Meşhur bir Kayseri türküsünde şair Bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır” demiş hüznünü dile getirirken… Benim nefesim buna yeter mi bilmiyorum ama ısırdığı yer amma da acıyor.

 

Bu geceki randevumuz bu kadar erken mi olmalıydı!  Belli ki bu odaya geçeceğimin haberini önceden almış, daha ışıklar yanmadan usulca yerini alarak avını bekleyen azılı küçük bir vampir misali dişlerini bilemişti… Anlaşılan bu gece sabırsızdı ve ben talihsiz bir pusuya düşürülmüştüm. İlk hücumun şaşkınlığını üzerimden attıktan sonra pes etmemeye karar vermiştim.

 

Bir projektör gibi etrafı süzecek, en ufak bir hareketlenmede basacaktım sinekliği. Bir yandan kitabımı okumaya devam ederken bir yandan da fıldır fıldır olmuş gözlerim yeni bir saldırıya kilitlenmişti.

 

Bir taktikti bu.

İşin kötü tarafı ayaklarımı dalgalandıran en ufak bir hava temasında telaşla yerimden zıplıyordum. Gerçi böyle can havliyle, her an tetikte olup kaderini beklemek ısırılmaktan çok daha zor ya! Bu vaziyette okuduğumdan da bir şey anlamayı beklemek manasızdı.
 

Sivrisinekler karınları doyar doymaz, kimyasal bir sinyalle besin alımını durdururlarmış. Hatta duyduğum kadarıyla laboratuvar ortamında söz konusu sinyal işlemez duruma getirildiğinde, sivrisineklerin patlayıncaya dek emdikleri görülmüş. Acaba söz konusu deneklerin yerinde insanlar olsaydı kaçımız patlak karınlarla dolaşıyor olurduk!

 

Tam, tamam bizimki de yükünü alıp gitmiş olmalı diye düşünürken kanım ikinci defa vahşi bir ziyafete meze oluyordu. Nasıl bir anda nar kırmızısına dönüştü tattığı yer! Sanki keskin bir hançer delip geçti tenimi. Neyse ki Bir insanın kanının tümden tükenmesi için, her birinin o kişiyi bir kez emeceği yaklaşık 1.200.000 ( Bir milyon iki yüz bin) sivrisineğe gerek olduğu” gerçeğiyle bir nebze de olsa nefes alıyorum.

 

Yalnız öfkemden bir şey yitirmem söz konusu değil... Hatta tam içimden şöyle okkalı bir beddua geçirecektim ki kutsal kitabımızda “Sinek” bahsinin geçtiği bir sahne geliverdi zihnime. Allah, inanmayanların küçük bir sineği bile yaratamayacaklarını söyleyerek onlara acziyetlerini hatırlatıyor, sinekten söz etmekle onu da onurlandırıyordu…

 

Sahi 1400 yıl öncesinin azamet sahiplerinin (!) donup kaldığı bu teklife, teknolojileriyle övünen, uzayı avuçlarına almış asrın güçlü ülkeleri ne cevap verirdiler merak ediyorum. Bırakın sineği, tek hücreli bir bakteri ve daha küçüğünden de acizken. Başarabilirler mi, sanmıyorum… Gerçi gıyabında akıl yürütüyoruz ama kimsenin de böyle bir iddiada bulunduğu yoktur belki de.

 

Ve ben içimden geçen ahları dudaklarıma ulaştırmadan söndürüyor, bir başka sefere saklıyorum.

 

Neme lazım, zamanın en güçlü hükümdarlarından Babil Kralı Buhtunnasar’ın bir kulağından girip diğerinden çıkmayan, beyninin içini seyrangah eyleyip nihayetinde ölümüne vesile olan topal sinek geliyor aklıma.

 

Bir sineğin neler yapabileceği gözlerimin önünde canlanıyor. Ve daha önemlisi de bir insanın sinek karşısındaki çaresizliğini hatırlıyorum.  Bizimkinin o kadar da zalim olmadığını hesaba katarak tuhaf bir mutluluk yaşıyorum...

 

Düşünüyorum da her şeye rağmen sinekler insan ırkı kadar cüretkâr ve açgözlü değiller…

En azından karınları doyunca yarının peşine düşmüyor, ilerisi için birikim yapmayı tasarlamıyorlar.

 

Hâlbuki onların yerinde biz olsaydık çok farklı olabilirdi. Öncelikle ne yapar ne eder bir soğuk hava deposu oluşturur, emdiğimiz kanları getirip yarınlarımız adına bir güzel zulalardık.

 

- Bak bu bizim kışlık erzakımız, şunlar çocuklarımızın geleceği adına, berikiler emeklilik günlerimiz için.

 


Ben yine de sinek olmadığımıza şükrediyorum.

Sinekleri küçümsediğimden değil, yaşamak için başka seçeneklere de sahip olduğumuzdan…

www.ahmetmersan.com

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir