• DOLAR 32.39
  • EURO 35.081
  • ALTIN 2325.83
  • ...
“Keşke Başka Evlatlarım da Olsaydı da Bu Davaya Feda Etseydim”
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
OSMAN ÖKSÜZ / DOĞRUHABER

Henüz anne karnındayken başladı Seyran Ananın ağır imtihanı. O henüz dünyaya gelmeden babasını kaybetti. Çile ve zorluklarla büyüdü. Küçük yaştayken annesini de kaybetti Seyran Ana. Hayat daha da zorlaşıyordu Seyran Ana için. Yokluk içinde bir hayat sürdü. Evlendi ama yokluk peşini bir türlü bırakmadı. Maddi sıkıntılar içerisindeydi. Ama her zaman şükretti. 7 çocuğu dünyaya geldi. Çocuklarından biri şehid oldu, 3’ü İslam davası uğruna cezaevine düştü. Kendisi hicret hayatı yaşadı, cefakâr eşini hicrette kaybetti. Ama hep sabretti. Zulüm bırakmadı peşini. Cezaevindeki üç oğlu birbirlerinden uzak üç ayrı şehre sürgün edildi. Ama yılmadı Seyran Ana hep sabretti. Zorluklar içerisinde evlatlarını görmeye gitti. Tek isteği vardı: Ölmeden önce son bir defa çocuklarını bir arada görmek. O da olmadı, sabır annesi bu isteğinin olmamasına da sabretti. 4 ciğerparesini ve eşini İslam’a feda etmişti Seyran Ana. Halinden bir gün olsun şikâyetçi olmadı. “Keşke” dedi hep, “Keşke başka evlatlarım da olsaydı da bu dava uğruna feda etseydim.” İslam tarihinin en temiz sayfalarından birine yazıldı Seyran Ananın bu sözleri.

KIZI NAZİME ÖZBEK’İN DİLİNDEN SEYRAN ANA

Annem, babasız dünyaya geldi. Zorluklarla büyüdü. Daha sonra evlendi. Bu defa da maddi sıkıntılar çekti. Çocukları oldu, zorluklar içinde büyüttü onları. 7 çocuğu oldu, iki tanesi hayatını kaybetti, şu an hayatta 5 çocuğu var ve bunlardan 3’ü cezaevinde. Rabbim bu dünyada anneme rahat yüzü göstermedi. Çok şükrederdi. Annemin en büyük çocuğu henüz 20 yaşındayken hayatını kaybetti. Abim Nurettin’in vefatı annemi yıktı diyebilirim. Zaten diğer ağabeyim hicretteydi. Annemin yanında sadece Nurettin vardı. Nurettin, anneme hem evlat hem de arkadaş olmuştu. Annem maddi-manevi bir tek umudunu Nurettin’e bağlamıştı.

2000 YILI BİZİM İÇİN HÜZÜN YILI OLDU

2000 yılı gerek birçok anne için gerekse de benim annem için hüzün yılı oldu. Allah Resulü gibi biz de hüzün yılı yaşadık. Annem, oğlu Nurettin’in cenazesini dahi görmedi. Hatta annem sokakta oğlu Nurettin’in tabutunu görmek için bekledi. Bunun üzerine ağabeyimin tabutunu bizim evin arkasından götürdüler. Annemi bundan dahi mahrum ettiler. Annemi yıkan başka bir olay ise babamın vefatı idi. İslami dava ile tanışmamızdan sonra ailemiz şahadetler ve cezaevleri gördü. Daha sonra akrabalar ve polisin baskısı oldu. Bu baskılar üzerine babam ve annem Mersin’e hicret ettiler. Babam bu sıkıntılara dayanamadı ve Mersin’de hicrette iken vefat etti. O dönemde dayandığı son dalı da kırılınca bu, annem üzerinde büyük etki yaptı. Babamın vefatından sonra annem hem maddi hem de manevi çok sıkıntılar çekti. Annemin bu sıkıntılara da Allah rızası için katlandığına eminiz.
 
Allah, inşallah kendi katında kabul eder.

Annemin yaşadığı hayat, sahabe hayatından farksızdı. Şu an aramızda Zeynepler, Fatmalar yok. Bizler bu annelerimizi örnek alacağız. Çünkü annem hem hicreti yaşadı, hem şehit verdi, hem de Yusufileri oldu. Hem Yusufilerin, hem şehitlerin annesi olmak ve hem de hicreti yaşamak… Herkese nasip olmayan bir durum. Allah’a şükürler olsun annem sabırla dayandı. Ve bunu bize de tavsiye ediyordu. Biz “Yapamıyoruz” dediğimizde “Niye yapamıyorsunuz” diye bize kızardı. Hiçbir şekilde “Yapmayın.
 
Ben acı çektim siz çekmeyin” demedi.

KEŞKE BAŞKA EVLATLARIM DA OLSA…

Annem, ağabeylerimin görüşlerine sürekli giderdi. Her biri farklı yerlerde olmasına rağmen mutlaka görüşlerine giderdi. Ama bir gün olsun annem evlatlarına “Oğlum neden bunu yaptınız, bana bunları neden yaşattınız” demedi. Tam tersine annem her zaman “Keşke başka evlatlarım olsaydı da bu dava uğruna onları da verseydim” derdi. Annem, “Rabbim bu çocuklarıma şahadeti nasip eyle” diye duada bulunurdu. Annem evlatlarıyla her zaman gurur duydu.

ABDULKADİR BARAN’IN EŞİ SAFİYE BARAN’IN DİLİNDEN

2000 Yılında kayınım şehit oldu. 3 Ay sonra biz Mersin’e taşındık. Biz birlikte çok acı çektik. Cefalar gördük. Mersin’e geldiğimizde kimseyi tanımıyorduk. Tek başımıza yabancı bir şehirde hayat çok zor geçiyordu. Her zaman bana “Kızım, ben öleceğim kimse başımda durmayacak. Keşke ben çocuklarımı görseydim de öyle ölseydim” derdi. Vefat etti, ama çocuklarını son bir defa bir arada göremedi. Vefat ettiği sırada Kelime-i Şahadeti getirdi çok şükür. Birbirimize hakkımızı helal ettik. Geceleri kalkar, sabah ezanına kadar ibadet ederdi. Çok iyi ve merhametli bir insandı. 30 yıldır yanındayım ama hiçbir kötülüğünü görmedim. Vefat edeceği gün, rüyamda onu ve Şehid Nurettin’i yeşillikler içinde görüyordum. Çok mutluydu.

DAMADI M. REŞİT ÖZBEK ANLATIYOR

Kaynanam, son derece mütevazı, insanlara karşı saygı ve sevgi ile yaklaşan, tanıdığı insanlar üzerinde gerçekten büyük iz bırakan bir şahsiyettir. Komşularına çok iyi davranırdı. Hastaları sorar, dertleri ile ilgilenirdi. Kaynanam yıllarca çocuklarına hasret kaldı. Çocuklarını göremedi.

GELİNİ AFİTAP BARAN’IN DİLİNDEN

2003 Yılında eşim Tahir ile evlendim. Ailesi düğününe gelemedi. Aynı yıl eşim Tahir cezaevine girdi. Şu an Kandıra Cezaevi’nde. Biz bazen aylarca görüşe gidemiyorduk. Okullar tatil olduktan sonra yaz tatillerinde ancak görüşlere gidebiliyorduk. Kayınvalidem hasta da olsa bin bir güçlükle de olsa çocuklarının görüşlerine gidiyordu. Allah ona rahmet etsin.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir