• DOLAR 32.443
  • EURO 35.668
  • ALTIN 2323.14
  • ...
İnsanın Mahiyeti Üzerine Felsefi Bir Soruşturma
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 
Siracettin Aslan / Doğruhaber / Araştırma
 
Günümüz bilim felsefesi bağlamında insanı tanımlama gayreti içerisinde olan psikoloji, sosyoloji, biyoloji ve antropoloji gibi disiplinler, insanı, genellikle aklın ve benliğin incelenmesi ekseninde hayvan türünün gelişmiş versiyonu olarak ele almaktadır. İnsana ilişkin bu bakış açısının düşünsel kökleri, Darwin’in ‘evrim teorisi’ne dayanmaktadır. Bu bakımdan sözüedilen disiplinler, insan aklı ve tecrübesini metafizik âlemden koparılmasını ve onları şehadet âlemiyle sınırlandırarak bilimsel çalışmalara konu edinmektedirler. Burada (modern) bilimsel çalışmalar, önemli insani melekeler olan ruh, akıl, sezgi, kalp ve nefs gibi unsurları salt gözlenebilen olgulara indirgeyerek laboratuvar ortamında ya anlamlandırmakta, ya da ötelemektedirler. Nitekim bu bakış açısından fikri destek alan Marksizm, Pozitivizm ve Materyalizm gibi akımların insan ve kâinata ilişkin soruşturmalarındaki temel ilkesini, sözü edilen insansal yetilerin salt duyusal tecrübelerin yanı sıra araç-gereçlere indirgenen bir yöntembilim belirlemektedir.

Bu yöntembilimin sağladığı nihai sonuç, insan ve insansal yetilerin aşkın olan arasında organik bir bağıntının olmadığıdır. Bu bağıntının olmadığından hareketle, insan ile öte âlem arasındaki düşünsel bağlamların ve ilişkinin reddine bir varsayım ortaya atılmıştır. Böylece insan ile aşkın olan ve alan üzerindeki ilişkisi problemli bir mesele olarak vaaz edilmektedir. Bu vaaz edilişle birlikte insan ve Allah arasındaki ilişkinin bozulmasına paralel olarak insan ile kâinat arasındaki dengenin bozulmasını beraberinde getirmiştir. Bu anlamda modern bilimin insan, kâinat ve Allah tasavvuru, günümüzde, kâinatta meydana gelen fiziki ve zihni tahribatların müsebbibi olarak idrâk edilmelidir.

Esasen insanın maddi ve manevî yönüne ilişkin Marksist, pozitivist ve materyalist okumaların yapılmasına fikri zemin hazırlayan, Descartes’in meşhur Kartezyen felsefesidir. Kartezyen felsefeye göre insan, ruh ve madde olmak üzere iki cevhere sahiptir. Burada insanın önemli niteliği olarak kabul edilen ruh, onun düşünce (sevgi, nefret ve şuur gibi nitelikleri taşımaktadır) boyutunu karşılamada ifade edilirken maddi yönüyle de onun yer kaplaması açısından zaman ve mekân ile ilişkili özellikler kast edilmektedir. Bu maddi cevher, aynı zamanda maddi unsurlardan meydana gelen bedendir. Daha öz bir meramla düalist, hümanist ve pozitivist karakterli modern bilim düşüncesinde insan tasavvuru, yine kendisinin ileri sürdüğü parametreler ekseninde doğa kanunları gibi varlığı kendi kendinde olan ve işleyen sosyal ve politik bir varlık ya da düşünen bir hayvan olarak kabul edilmektedir. Bununla birlikte modern bilim düşüncesi, insanı maddi veçhesiyle birlikte onun gizemli ve aşkın boyutunu da ele alan fikri akımların tecridine çalış(mıştır)maktadır.

Öte yandan İslam düşüncesinde, insan tabiatının mahiyetine ilişkin Kartezyen felsefesininkine benzer bir yaklaşım sözkonusudur. İslamî varlık kuramında, insanın tabiatı, ruh ve beden olmak üzere çifte bir tabiatta sahiptir. Ancak insanın tabiatı, müstakil olarak beden veya ruh şeklinde tanımlanması doğru değildir. Burada insan, ruh ve bedenin bileşiminden meydana gelen çifte bir tabiatın yanı sıra üçüncü bir öz olarak kabul edilmektedir. Burada ruh, bedenden bağımsız manevi ve soyut bir özdür. Aynı zamanda bu manevi ve soyut öz, insan bedenini anlamlandıran ve bedende varolanı bilinçlendiren ve bu varolana kavrayış becerisini kazandıran bir niteliktir. Bu bakımdan insan ruhu, mekânda varlık bulur, ancak salt mekânla sınırlandırılamaz. Bununla birlikte ruh, pasif bir konumda olmayıp zihinsel kavrayış ve hayal gücü sayesinde dinamik bir mahiyeti de sözkonusudur. Yani insan ruhu, değerlendirme ve hayal yetileriyle bedensel algı merkezlerinden gelen verileri cins ve türlere ayırarak onların tikel ve genel ilkelerini, maddi ilintilerinden epistemolojik bir süreçle varlıksal düzlemde soyutlama işlemi gerçekleştirmektedir. Bu anlamda ruh, insanoğlunun duyusal ve duygusal âlemlerin yanı sıra zihinsel idealar ve imgelere ilişkin yorumlama işleminde aktif olarak iştirak etmektedir.

Aynı şekilde insan ruhunun tabiatı içinde, nefs-i natıka ve hayvani nefs olmak üzere iki akl-eden unsur vardır. Burada nefs-i natıka sayesinde insan, özellikle trasendental/aşkın bir yöne sahiptir. Bu yeti vasıtasıyla insan, metafiziksel anlamda varoluşunu gerçekleştirebilme imkânını kendinde barındırmaktadır. Bu zaviyeden bakıldığında insan, nefs- natıka vasıtasıyla kendini ve Rabbini bilebilmektedir. İnsanın kendini ve buna bağlı olarak Rabbini bilebilmesi demek, varoluşsal nedenselliğinin farkındalığını tefekkür etmesi ve daha sonra eriştiği sonuçları içselleştirme ve eylemleştirmesi ile ilişkilidir. Bu minvaldeki bilme edimiyle insan, Allah’ın yer küredeki halifesi olduğunu fehm eder ve cüzi iradesine bağlı olarak bir sorumlulukla karşılaşmaktadır. Bu sorumluluk, Allah’a ‘abd olma’ bilincinden haraketle ferdi ve toplumsal birlikteliğin teşekkülü hususunda adaletin aşkın boyutuyla bir iştiraki gerektirir. Aynı şekilde bu sorumluluk, şehadet ve gayb âlemine ilişkin ilmi soruşturmaların, modern bilim düşüncedeki aşkın olanı inkâr ve kâinattaki mekanik tasavvurun aksine, Allah’a ‘abd olma’ bilinciyle yapılmasını gerektirir.

İnsan tabiatını şekillendiren bir diğer yeti olan hayvani nefs ise insanın beden üzerindeki ve bedenin insan üzerindeki cismani beklentilerinin karşılanmasıyla ilişkilidir. Bu beklentilerin karşılanması, nefs-i natıka’nın gölgesinde yapılmalıdır. Çünkü nefs-i natıka, hayvani nefs ve buna bağlı olarak bedeni idare, hâkimiyet, rehberiyyet ve kontrol etme mekanizmasına sahiptir.
 
Kaynakça: Syed Muhammad Naquib al-Attas, Prolegomena to the Metahysics of Islâm: An Exposition of the Fundamental Elements of the Worldview of Islâm, Kuala Lumpur: ISTAC, 1995.
 

Bu haberler de ilginizi çekebilir