• DOLAR 32.509
  • EURO 34.981
  • ALTIN 2433.84
  • ...
Tantan`ı Araştırın!
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

Evet, 91-92 yıllarında karanlık ve kirli birçok faaliyet yürütülmüştür; ama 98-2001 yıllarında bu kirli faaliyetlerin gizlenmesi için bürokrasi ve medya etkin bir biçimde kullanılmıştır. Yani ikinci süreç aslında kirli olayların yanısıra yeni bir tarihin de yazıldığı bir süreçtir.

Korkunç bir ittifak vardı o dönemde. DSP, MHP ve ANAP koaliyonu… Adalet ve Milli Eğitim, DSP tarafından düzeltilemeyecek şekilde tahrip edildi. Müslüman halkın bedduaları Uluğbay’ın, Bostancıoğlu’nun başına bela olacak.

Bayındırlık ihalelerinden MHP’ liler palazlandı. Enerjide Anap’ın tahribatı büyüktü.

Bir de İç İşleri vardı tabii. Sadettin Tantan dönemi…

İşkenceler zirve yaptı Tantan döneminde. Kendisi de polislikten gelmeydi ve eski bir işkenceci olduğu iddia ediliyordu. Polis, onun döneminde rahat ve pervasızdı. Sadece polis değil Jandarma da hukuk dışı bir faaliyet alanı bulmuştu. İlk defa hukuksuzlukta tam bir koordinasyon söz konusuydu.

O döneme ait iki örnek üzerinde durmak istiyorum.

17 Ocak 2000’de Hizbullah’a yönelik bir operasyon yapıldı. Beykoz’da bir eve yapılan baskında bilgisayar harddiskleri ele geçirildi. Ele geçirilen malzemenin bir kısmı tahrip olmuştu ve çözülebilmesi için başka ülkelere gönderildi.

Bazı cd ve kasetler sağlam kalmıştı ve onlarda sorgulananların ifadeleri vardı. Beklenen bu dokümanların bir şekilde basına sızdırılması idi, çünkü her zaman yapılan buydu. Ama Tantan bunun önlemini aldı ve basını bilgilendirme adı altında bir toplantı yaptı.

Toplantıda neler konuşuldu tam olarak bilmiyoruz; ama o zamanlar dışarıya yansıyanlara göre Tantan, Hizbullah’a karşı topyekün bir savaş başlattığını söylüyor ve basından yardım istiyordu.

Basın, Tantan’a uydu. Dindarından dinsizine, sağcısından solcusuna kadar tüm basın dezenformasyon için, çarpıtma için elele verdi. Hizbullah’ın uyuşturucu ticareti yaptığı, kadın ticareti yaptığı iftirasını bile yüzleri kızarmadan görev bilinciyle duyurdular.

Böyle bir ortamda polis ve jandarma rahat çalıştı. Akla hayale gelmeyen işkenceler yaşandı. Brifing almış olan yargıçlar, ıslak-kuru demeden bilgisayar çıktılarını delil sayarak cezalar verdiler. Hiçbir delil olmadan müebbet hapis cezaları verildi.

Böylece devletin kirli yüzünü örtmeyi başardılar. Oysa Hizbullah’ın elinde önemli bilgi ve belgeler vardı ve bu bilgiler kirli savaşın deşifre olması için önemliydi. Belgeler “derin polis”in elinde “lazım olunca kullanılmak üzere” tutuldu. Nitekim Elazığ İhya Der olayında “Derin polis” “kullanıma hazır hale getirilmiş” malzeme ile hukuksuzluğa katkıda bulundu.

İkinci örneğimiz “Hayata dönüş” operasyonuyla ilgili.

2000 yılı Aralık ayında yapılan operasyonda 32 mahkum öldü. Ölenlerin kimi feci şekilde yanmıştı. Bakın operasyondan sonra Sadettin Tantan basına ne açıklamalarda bulunmuş:

“Müdahale esnasında, hiçbir hükümlü ve tutuklunun zarar görmemesi için her türlü gayretin gösterilmesi ve silah kullanılmamasına rağmen, özellikle Ümraniye, Bayrampaşa ve Çanakkale cezaevlerinde, tutuklu ve hükümlüler tarafından güvenlik kuvvetlerine karşı Kalaşnikof piyade tüfeği, av tüfeği, tabanca, el bombası ve el yapımı boru tipi bomba kullanılmıştır. Bu konudaki tüm gerçekler otopsilerde ortaya çıkarılarak, bağımsız yargıya, kamuoyuna, basına ve yüce halkımıza açıklanacaktır. Çünkü güvenlik kuvvetleri bu konuda aldıkları özel eğitim ve sahip oldukları en son teknoloji ve malzemeyle direnişçileri her zaman bir insan olarak görmüş, kendilerine en küçük bir zarar gelmemesi için eğitim ve tedbirlerini günlerce her cezaevinin özel hazırlanmış maketleri üzerinde titizlikle sürdürmüştür. Bu kapsamda büyük bir operasyonun, 20 ayrı yerde aynı anda büyük bir gizlilik ve koordinasyon içinde başlatılarak, asgari zayiatla 3.5 gün gibi kısa bir sürede tamamlanması, güvenlik kuvvetlerinin eğitim seviyesinin, ulaştığı teknik seviyenin, insan sevgisinin, hukuka ve insan haklarına olan yüksek inancının ve bağlılığının en büyük kanıtıdır. Harekâtın isminin ‘Hayata Dönüş’ olması da bu konseptten kaynaklanmaktadır.”

Basın operasyona topyekün Tantan gözlüğüyle yaklaşmış ve olayları öyle yansıtmıştı.

Operasyonda 32 kişi ölmüştü ve operasyon planları uzun zaman önce yapılmıştı.

Her şey planlandığı gibi yürümüş ve ayar çekilmiş yargı da sadece 39 er için dava açmıştı.

Yani 39 er, kendileri karar vermiş ve operasyonu sonuçlandırmıştı.

Operasyonda 15 binden fazla jandarmanın binlerce polisin görev alması önemli değildi.

Sonra başka bilgi ve belgeler çıktı ortaya.

O dönemde Uzman Çavuş olarak görev yapmış biri ilginç şeyler söylemeye başladı.

Uzman çavuşun dediğine göre koğuşlardaki yangınlara bazı subaylar ıslak battaniye ile müdahale ediyordu.

Ama bu battaniyeler ateşi söndürmüyor, daha çok alevlendiriyordu. Uzman çavuşun dediğine göre battaniyeler yanıcı sıvılara batırılıyordu.

Kadınlar koğuşunun önünde küle dönmüş cesetler vardı ve onların kendilerini yaktıklarını iddia etmişti Tantan.

Bu dava genişler mi bilinmez; ama gündemden düşmüyor. Yeni bilgiler ışığında suçluların yüzü berraklaşmaya başlıyor. En net yüz de Sadettin Tantan’ın yüzü.

98-2001 döneminin ekonomik krizlerinin müsebbipleri de kısmen ortaya çıktı. Kimi horumcular cezalandırıldı.

Acaba Hizbullah operasyonlarında rol almış biri de bir gün çıkıp gerçekleri söylemeye cesaret edecek mi?

Tantan’ın entrikalarını anlatabilecek birileri çıkacak mı?

Resmi görevlilerden dönemi doğru olarak anlatacak namuslu biri yok mu?

Hüseyin Kaya / Doğruhaber

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir