• DOLAR 32.548
  • EURO 34.932
  • ALTIN 2427.286
  • ...
 `Ne mutlu Türk’üm diyene?`
Google News'te Doğruhaber'e abone olun. 

"Türk çocukları! Türk çocukları! / Gözler ileri, başlar yukarıya / Yarınki hayat, yurt ufuklarındır / Her şey sizindir Türk çocukları! 

Çocuklar aziz vatan malıdır / Ulu ağacın birer dalıdır. /Yardım görmeli, bakılmalıdır, Özü ateşli, Türk çocukları!*"

İlkokulda bana öğretilen marş ve şarkılarda içime kuşku salan bazı cümleler olmuştur. Küçük askerin tüfeğine bakıp içine mermi koyarken, küçük Ayşe`nin bebeğine bakması ve ona mama vermesi gibi.

Bir Türk`ün dünyaya bedel olması da aklıma burcun tepesinden düşmanın üzerine korkusuzca atlayan Cüneyt Arkın`ı getirirdi. Ama en çok kuşkuya düşüren, sabahları okuduğumuz öğrenci andıydı. Özellikle de "Varlığım Türk varlığına armağan olsun" kısmı… Öyle ya da böyle her sabah varlığımızı ülkeye, ulusa armağan etmek gibi bir görevimiz vardı. `Varlık` elimizde avucumuzda olan mal mülk de değil, canımızdı. Ama hep bir ağızdan yapılan şeyleri çok fazla irdelemek-düşünmek de doğru değildi zira dersimi yapmadığım zaman kara tahtanın üzerindeki portresinden bana kızgın kızgın bakan Atatürk, bahçedeki bayrak direğinin yanındaki büstten de, orta sıralarda olan beni pekâlâ görebilirdi.

Mukaddes statükonun devamı için "ben"i, kamusal bir törende "ben"i çepeçevre sarmalayan aşkın varlığa (1982 Anayasası`ndaki ifade ile Yüce Türk Devleti`ne) armağan ettiğim sürece makbul bir öğrenci, ileriki yıllarda da makbul bir vatandaş olacaktım. İşte bu ritüelin ideolojisi bu kadar sertti. Yani "makbul vatandaşlar", yani "biz"ler vatan haini olmayacak, bölücülerden sayılmayacak, kısacası "ötekiler" şeklinde tanımlanmayacaktık. "Türk`sem öğünecek, değilsem itaat edecek, ya sevecek ya da terk edecek, hülasa ne mutlu bir Türk olacaktım" 

Dönemin Maarif Vekili ve bu andın yazarı olan Reşit Galip`in 1933 yılında hazırladığı ant, Türk milli eğitim sisteminin nasıl bir nesil yetiştirmek istediğini göstermesi hasebiyle son derece önemlidir. Ayrıca militarist zihniyet tedrisatında milliyetçiliğe ve Kemalizm`e en kuvvetli vurguların yapıldığı en belirgin ritüellerden de biri olma özelliği taşır. Yani nerden bakarsanız bakın, Türkiye`de eleştirilemez tabular sıralamasında ilk 3`e girmeyi garantiler. 

Her sabah öğrencilerin sıraya girdiği, bir öğrencinin kürsüde söylediği, diğer öğrencilerin de coşkuyla tekrarladığı bu ant, küçük dimağları politik sisteme bağlar, düzeni (uğruna varlığını verecek düzeyde) kutsallaştırır, zihninde düzenin kurallarını gönülden kabul etmelerini sağlar. Bu ritüel öğrencileri, öğretmenleri, yöneticileri, tüm okul üyelerini bir araya getirir ve bu küçük topluluktan yola çıkan birey daha sonra daha geniş toplumun baskın/baskıcı değerlerini kazanıp her gün içselleştirmesinde rol oynar. 

Yetişecek nesil, devletin malı gibi görülür. Öğrencilerden devletin âli menfaatlerini her şeyin önünde ve her şeyden üstün tutmaları istenir. Ortak gaye, ortak menfaatler için çalışılmasıyla fertler birbirine bağlanırken, aynı amacı taşımayanlar düşman olarak tanımlanıp, toplumdan ayrıştırılmış, toplumun karşısına konulmuş, böylece "makbul" nesle bir "öteki" bir "düşman" yaratılır. Dönem dönem bu düşman değişir. Kah Kürtler olur, kah Ermeniler, bazen Yahudiler, bazen de İslami kimliği belirgin olanlar. Olur da olur, kaldı ki Türkiye toprakları "öteki" yaratmada bereketlidir. Son kertede bu ant, sivil vatandaş idealinden uzaklaştırır ve militarist anlayışla, asker vatandaş yetiştirme idealine sahip olunduğunu ortaya koyar.

30`lar Avrupa`sında benzer antlar da vardı elbet. Mussolini İtalya`sında "`Tanrının adıyla ben liderimin bütün emirlerini yerine getireceğime, gerekirse bu uğurda kanımın son damlasına kadar mücadele edeceğime yemin ederim, yaşasın faşist devrim...` cümlelerini haykırırken,

Hitler Almanya`sında ilköğretim öğrencileri; `Führer`e adanmış kanımın her damlasıyla; tüm enerjimi ve gücümü Adolf Hitler`e ve ülkeme adayacağıma yemin ediyorum. Onun için, sahip olduklarımdan hatta hayatımdan bile vazgeçeceğime söz veriyorum ve bunun için Tanrı`dan yardım diliyorum` diye yemin ettiriliyordu. 

2000`lerin Türkiye`sinde, özellikle barış tohumlarının yeşertilmeye çalışıldığı bu günlerde, hem içerik olarak hem de militarist söyleniş biçimi ile `andımız`, barış söylemi ile çeliştiği, özgür düşünmeyi rafa kaldırdığı, tek tipleştirdiği, en önemlisi pedagojik açıdan sorunlu bireyler yetiştirdiği için kaldırılması yönünde atılan adım son derece önemli ve isabetlidir. 

*Aka Gündüz`ün yazıp, Zeki Üngör`ün bestelediği "Çocuklar Bizimdir" adlı marşın sözleri

Yasemin Akyol / Yeni Türkiye

 

Bu haberler de ilginizi çekebilir