manşetler

Gazze’de Katliama Destek Batı’da İse Mağduriyet Hikayesi

Avustralya’daki silahlı eylem sonrası isimleri daha çok ön plana çıkan ve dünyanın en büyük Siyonist örgütü olan Chabad-Lubaviç’in yıllardır işgal ordusuyla kurduğu maddi ve ideolojik bağlar, bağış ağları ve aşırı sağ siyasetle kesişen faaliyetleri silahlı eylem sonrası tartışma dışı bırakıldı. Avustralya’daki eylem, tek başına bir güvenlik vakasından ziyade, küresel ölçekte hangi aktörlerin geçmişinin sistematik biçimde görünmez kılındığını gösteren bir medya ve siyaset sınavına dönüştü.

Abone Ol

Avustralya’nın Sidney şehrinde Chabad-Lubaviç oluşumunun düzenlediği bir etkinliğe yönelik gerçekleştirilen silahlı eylem, dünya medyası ve yöneticiler tarafından hızla “sivillere yönelik saldırı” başlığıyla kınandı. Ancak olayın bağlamı, saldırıya uğrayan yapının kimliği ve faaliyetleri neredeyse hiç sorgulanmadı. Küresel ölçekte etkili bir Yahudi Ortodoks hareketi olan Chabad-Lubaviç’in, siyonist terör rejiminin Gazze’de yürüttüğü askeri saldırılara verdiği açık ideolojik ve fiilî destek, Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşimlerle kurduğu ilişkiler ve işgal ordusu için yürüttüğü bağış kampanyaları görmezden gelindi. Yaşanan saldırı, Batı medyasının, politik aktörlerin ve uluslararası kamuoyunun hangi şiddeti koşulsuz kınayıp hangisini bağlamından kopararak akladığını bir kez daha gözler önüne seren çarpıcı bir örnek olarak kayda geçti.

Pazar günü Avustralya’da Chabad-Lubaviç oluşumunun organize ettiği bir etkinliğe silahlı saldırı düzenlendi. Olayda aralarında Chabad temsilcisi Haham Eli Schlanger’ın da bulunduğu 16 kişi öldü.

Etkinliği düzenleyen Chabad-Lubaviç oluşumu, Yahudi Ortodoks hareketleri içinde küresel etkisi en yüksek gruplardan biri olarak biliniyor. Özellikle siyonist terör rejimi politikaları ve Gazze’de yürütülen askeri operasyonlara verdiği ideolojik ve fiilî destekle dikkat çekiyor.

Bazı Chabad mensuplarının, siyonist terör rejimi ordusu saflarında aktif görev yaptığı, sosyal medyada ve bağımsız kaynaklarda ortaya konulan görüntülerde ise siyonist terör rejimine ait tankların üzerinde Chabad sembollerinin bulunduğu görülüyor. Gazze’de dahi “Chabad House” adıyla bilinen bir merkezleri bulunuyordu.

Chabad-Lubavitch hareketi, dünya çapında yaklaşık 5.000 temsilci ile Yahudi diasporasını dini anlamda birleştirmeyi hedefleyen ultra-Ortodoks bir hareket.

Öldürülen Chabad Temsilcisinin Sözleri Gündemde: Batı Şeria’dan İşgal Ordusu İçin Bağış Çağrısı Yapmış

Avustralya’daki silahlı saldırıda ölenler arasında yer alan Chabad temsilcisi Eli Schlanger, ölümünün ardından geçmişteki açıklamaları ve faaliyetleriyle yeniden gündeme geldi.

Schlanger’ın, 23 Ekim 2023’te işgal altındaki Batı Şeria’da bulunan Peduel yerleşiminden yaptığı bir paylaşımda kullandığı ifadeler dikkat çekti. Schlanger, söz konusu paylaşımında Batı Şeria’daki yerleşimlerle ilgili olarak şu ifadeleri kullanmıştı:

“Bu (Batı Şeria’daki yerleşim) Arapların elinde olsaydı ne olurdu, hayal edebiliyor musunuz? İşte bu yüzden Yahudi halkının elinde olması gerekiyor. Güvenlik için ve açıkçası bize ait olduğu için, çünkü bu bizim toprağımız.”

Schlanger, aynı tarihte Avustralya’daki Yahudi topluluğundan siyonist terör rejimi ordusu için bağış toplamıştı.

Siyonistlere Mektuplu Destek Kampanyası

Siyonist terör rejiminin Gazze’ye yönelik saldırılarının başladığı günlerde, ABD merkezli Chabad Lubavitch hareketi, siyonist terör rejimine siyasi ve moral destek sağlamak amacıyla çeşitli bağış ve dayanışma etkinlikleri düzenledi. Bu faaliyetler kapsamında Kaliforniya’daki bir Chabad temsilcisi olan Haham David Eliezrie, Florida’daki Chabad okulunda eğitim gören 8 yaşındaki bir çocuğun siyonist askerlere yazdığı mektubu okudu.

Mektupta şu ifadelere yer verildi: “Sevgili asker, umarım güvendesinizdir. Gazze’yi yerle bir etmek için ne kadar çok çalıştığınızı biliyorum.”

Bu mektup, siyonist terör rejimi merkezli Channel 14 televizyon kanalında yayınlanan bir programda, sunucu Tal Meir eşliğinde canlı yayında okundu. Aynı programda, Miami’den gelen Chabad gönüllülerinin sadece iki günde 1 milyon dolar bağış topladığı açıklandı. Toplanan paranın hem Gazze sınırındaki siyonistlere hem de işgal ordusuna yönlendirildiği bildirildi.

Netanyahu’nun “Rebbe” ile ‘’Tarihi’’ Buluşması

Siyonist terör rejiminin sözde Başbakanı Binyamin Netanyahu, 1980’li yıllarda Birleşmiş Milletler’de siyonist terör rejimini temsil ederken, Chabad’ın lideri Menachem Mendel Schneerson (Rebbe) ile bir araya gelmişti. Bu buluşmanın, Netanyahu’nun dünya görüşü ve Yahudi kimliği üzerindeki etkisi uzun yıllardır dile getirilmekte.

Chabad.org sitesinde yer alan bilgiler, Netanyahu’nun Rebbe ile görüşmesinden sonra Chabad hareketine manevi düzeyde büyük saygı duyduğunu ortaya koyuyor. Netanyahu o dönem Rebbe’nin tavsiyelerini “yol gösterici” olarak tanımlamıştı.

Siyonist terör rejiminin muhalefet lideri Yair Lapid, 2022 seçim kampanyasında Chabad mensuplarının “fiilen Netanyahu için çalıştığını” açıkladı. Lapid, bazı Chabad hahamlarının seçim dönemlerinde Netanyahu’nun lehine konuşmalar yaptığını ve cemaat etkisi kullandığını iddia etti.

Chabad ile Aşırı Sağcı Lider Ben‑Gvir Yakın İlişkiye Sahip

Chabad-Lubaviç hareketi ile siyonist terör rejiminin aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir de yakın ilişkilere sahip. Hatta bu ilişki siyonist basına da yansıdı.

Söz konusu yakınlaşmanın en görünür örneklerinden biri, Ben-Gvir’in katıldığı Chabad merkezli etkinlikler oldu. Haaretz gazetesinin 2025 tarihli analizine göre, bazı Chabad merkezleri Ben-Gvir’i destekleyici etkinliklere ev sahipliği yapıyor.

Haberde, Chabad’ın kamuya açık etkinliklerde “parti benzeri atmosferler” oluşturarak, aşırı sağcı politikacılarla halk arasında bağ kurmayı kolaylaştırdığı belirtiliyor.

Sosyal medyada paylaşılan görüntülerde Ben-Gvir, Chabad temsilcileriyle sohbet ederken, bazı etkinliklerde sahneye birlikte çıktıkları da görüldü. Bazı Chabad üyelerinin, Batı Şeria'daki yasa dışı yerleşimlerde Ben-Gvir’i açıkça destekleyen açıklamaları da bu yakınlığı daha görünür hale getirdi.

Ben-Gvir’in, Yahudi yerleşimlerini genişletme, Filistinlilere karşı sert önlemler alma ve Kudüs’ü tamamen Yahudi egemenliğinde tutma yönündeki görüşleri Chabad çevrelerinde karşılık buluyor.

On Binlerce Çocuğun Katili Siyonistlerden Mağduriyet Edebiyatı

Gazze’de iki yılda on binlerce masumu dünyanın gözü önünde büyük bir acımasızlıkla katleden siyonist işgalciler, Sydney’de yaşanan saldırıdan da mağduriyet çıkarmaya çalıştı.

Siyonist rejim sözde Cumhurbaşkanı Herzog, saldırının tüm Yahudilere yapıldığını iddia ederek "Avustralya hükümetini, Avustralya toplumunu kasıp kavuran devasa Yahudi karşıtlığı dalgasına karşı harekete geçmeye ve mücadele etmeye defalarca çağırdık" açıklamasını yaptı.

Herzog, resmi sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı: "Hanuka'nın ilk mumunu yakmaya giderken teröristlerin saldırısına uğrayan Sidney'deki Yahudi kardeşlerimize kalbimizden başsağlığı diliyoruz. Az önce, silahlı saldırı başladığı sırada etkinlikte konuşma yapan Yeni Güney Galler Yahudi Temsilciler Kurulu Başkanı David Ossip ile görüştüm. Tüm israil milleti adına, kederli ailelere başsağlığı dileklerimizi ve yaralılar için dualarımızı ilettim.

Avustralya hükümetini, Avustralya toplumunu kasıp kavuran devasa Yahudi karşıtlığı dalgasına karşı harekete geçmeye ve mücadele etmeye defalarca çağırdık. Bu korkunç dönemde Sydney'deki Yahudi topluluğuna ve tüm Avustralya Yahudi topluluğuna dualarımız ve başsağlığı dileklerimizle birlikteyiz."

Çocuklar Katledilirken ‘Gazze’de Masum Yok’ Diyorlardı

Sdney saldırısı üzerinden mağduriyet edebiyatı sürerken Gazze’de iki yılda çoğu çocuk 70 bin kişinin katledildiği saldırı sürecinde siyonist terör rejiminde yapılan araştırmaya göre siyonist terör rejimi halkının yüzde 76’sı ‘’Gazze’de masum yok’’ görüşüne kısmen ya da tamamen katılıyor.

Katılımcıların yüzde 42’si “masum yok” ifadesine tamamen, yüzde 34’ü ise kısmen katılıyor. Muhalefet seçmenleri arasında bile bu oran yüzde 47’ye çıkıyor. Bu tablo, artık yalnızca iktidarın söylemleriyle değil, toplumun genel kanaatiyle sivillerin yok sayıldığını ortaya koyuyor.

Çocukların, kadınların ve yaşlıların ölümüne duyarsız kalan bu zihniyet, siyonist terör rejiminin her bombayı “hak edilmiş” olarak görmesine yol açıyor. Bir siyonist akademisyenin ifadesi, bu zihinsel dönüşümü özetliyor: “Eğer karşı tarafta masum yoksa, her bomba meşrudur.”

Yafa'da bir konferansta konuşan Haham Mali de, siyonist orduda görev yapan cemaatine, "Gazze'de herkesi öldürün" çağrısı yapmıştı.

Haham, bunun Yahudilik inancına uygun olduğunu aktarmış ve "Yasalara göre tek bir ruh bile yaşamamalı çünkü bu Mitzvah (Yahudi’yi düşmanlarından kurtarmak ve işgal topraklarına yerleşmek) savaşıdır. Siz onları öldürmezseniz, onlar sizi öldürecek." demişti.

Haham Mali, "Aynı şey, bugün bir bebek, yarın bir savaşçı. Bugünün teröristleri, daha önce yaşamalarına izin verdiğiniz çocuklardır. Teröristleri yaratanlar aslında kadınlardır." diyerek siyonist askerlerini Gazze'de çocuk ve kadınları öldürmeye teşvik etmişti.

Müslümanların Hedef Olduğu Katliam Canlı Yayınlandı, Ama Hızla “Unutturuldu”

2019 yılında Yeni Zelanda’nın Christchurch kentinde yaşanan saldırı, modern tarihin Müslümanlara yönelik en vahşi terör eylemlerinden biri olarak kayda geçti. Aşırı sağcı ve açıkça Hristiyan kimliğini referans alan bir saldırgan, cuma namazı sırasında iki camiye girerek ibadet eden cemaatin üzerine ateş açtı. 51 Müslüman katledildi.

Ancak asıl skandal, katliamdan sonra başladı.

Saldırgan, eylemini internet üzerinden canlı yayınladı. Görüntüler kısa sürede yayılmasına rağmen, dijital platformlar ve devletler olağanüstü bir hızla devreye girerek videoları sildi. Bugün bu görüntüler, neredeyse hiçbir platformda bulunamıyor.

Gerekçe ise dikkat çekiciydi; Görüntülerin yayılması, “Hristiyanlara karşı nefreti körükleyebilirdi.”

Saldırganın kullandığı silahlar daha sonra ortaya çıkan fotoğraflarda net biçimde görüldü. Üzerlerinde ırkçı sloganlar, Haçlı savaşlarına göndermeler, tarihi katliam isimleri ve nefret mesajları yer alıyordu.

Buna rağmen saldırı “Hristiyan terörü” olarak adlandırılmadı, dini bir ideolojiyle ilişkilendirilmedi, sistematik bir nefret projesi olarak tartışılmadı. Aksine, olay hızla “bireysel radikalleşme” başlığı altına sıkıştırıldı.

Bugün ise Sdney saldırısı ve benzeri olaylara ait görüntüler, hiçbir filtre uygulanmadan televizyonlarda, sosyal medyada, haber sitelerinde defalarca dolaşıma sokuluyor.

Görüntüler Müslüman kimliğiyle özdeşleştiriliyor, açıkça kışkırtma ve damgalama aracı haline getiriliyor.

Christchurch’te “nefret körüklenmesin” diye sansürlenen görüntüler, Müslümanlar söz konusu olduğunda tam tersine bir propaganda malzemesi olarak kullanılıyor.

Öyle ki saldırının ardından, bölgedeki bir Müslüman mezarlığına domuz kafaları bırakıldığı bildirildi. Polis yetkilileri tarafından yapılan açıklamada, mezarlığın girişine hayvan kalıntıları bırakıldığına dair ihbar alındığı belirtildi. Olay yerine giden ekiplerin birden fazla domuz kafası tespit ettiği, toplanan kalıntıların uygun şekilde imha edildiği aktarılan açıklamada, olayla ilgili soruşturma başlatıldığı kaydedildi.