Gazze, bugün dünyanın gözleri önünde büyük bir insanlık dramı yaşamaktadır. Savaşın yıktığı evler, bombaların susturduğu sokaklar yetmezmiş gibi, Gazze halkı şimdi de açlıkla imtihan edilmektedir. Çocukların gözlerinde beliren çaresizlik, annelerin aç kalmış evlatlarını teselli etme çabası ve babaların çaresiz bakışları, sadece Filistin’in değil bütün vican sahini olan insanların yaralayan sahnelerdir. Özellikle İslam ümmeti için Gazze’deki bu açlık, yalnızca bir insani kriz değil, aynı zamanda derin bir manevi sınavdır. İslam ümmeti bu manevi çöküşünü ve sıkıntısını epey içinde taşıyacaktır…
Tarih kitapları, Gazze’deki açlığı sadece rakamlarla değil, aynı zamanda İslam ümmetin gösterdiği ya da gösteremediği tavırla da yazacaktır. Bugün, İslam ümmetin bir kısmı Gazze’nin yarasını sarmak için büyük gayret gösterse de, geniş ölçüde bakacak olursak sessizlik ve dağınıklık hâkimdir. Yüzyıllardır İslam ümmetin en önemli parçası olarak bilinen Filistin meselesi, bugün uluslararası diplomasinin dar masalarında etkisiz çözümlerle oyalanmaktadır. Bu tablo, gelecek nesillere İslam ümmetin birlik olamamasının ağır bir örneği olarak aktarılacaktır.
Gazze’de açlıktan ölen bir çocuğun görüntüsü, sadece insani bir trajediyi değil, aynı zamanda İslam ümmetin sorumluluklarını yerine getirmekteki zaafını da temsil etmektedir. Çünkü İslam ümmeti, tarihin birçok döneminde mazlumların yanında durmuş, adalet için sesini yükseltmiş büyük bir mirasa sahiptir. Ancak bugün bu büyük mirasın ruhuna uygun bir birliktelikten söz etmek çok zordur. Tarih, Gazze’deki açlık karşısında İslam ümmetin dağınıklığını ve sessizliğini kaydedecek; bu kaydın utanç verici bir sayfa olması da kaçınılmaz görünecektir.
Bununla birlikte, bu karanlık tablo içinde hiç sönmeyen bir umut ışığı da vardır. Gazze’nin direnci ve halkın sabrı, tarihin bir başka sayfasında onurlu bir destan olarak yazılacaktır. Açlıkla mücadele eden insanların gösterdiği bu inanılmaz metanet, belki de İslam ümmetin yeniden silkinişine vesile olabilir. Eğer bugün İslam dünyası bu acıyı bir dönüm noktası kabul eder, birlik ve dayanışma içinde hareket ederse, tarih bu çaresizliği sadece bir utanç değil, aynı zamanda bir uyanışın başlangıcı olarak da kaydedebilir. Tarihte buna benzer çok trajedi yaşanmıştır. Hatırlayınız, 616-619 yılları arasında Müslümanlara uygulanan boykot, onların açlık ve hastalık gibi sıkıntılara düşmesine sebep oldu. Ancak, Müslümanlar boykot sebebiyle dinlerinden dönmediler, aksine dinlerine ve hayata daha sıkı sarıldılar. Boykot, kabilecilik sebebiyle müşrikler arasında görüş ayrılığının ortaya çıkmasına sebep oldu ve sonuçta kazananlar Müslümanlar oldu. Fakat, bu sadece dualarla olmadı, ilk Müslümanlar İslam Peygamberi ile yılmadan büyük bir mücadele verdi…
Sonuç olarak, Gazze’deki açlık ve İslam ümmetinin çaresizliği, insanlık tarihinin unutulmaz sayfalarından biri olacaktır. Bu sayfanın nasıl anılacağı ise İslam ümmetin bugünden sonra göstereceği iradeye bağlıdır. Sessiz kalındığında bu dönem, ümmetin en zayıf halkası olarak hatırlanacaktır. Ancak harekete geçildiğinde, Gazze’nin dramı İslam dünyasının yeniden dirilişine vesile olabilir. Tarih, ümmetin bu imtihandaki tavrını adalet terazisinde tartacak ve ona göre hükmünü verecektir. Unutulmaması gereken bir gerçek var, biz olsak ta olmasak ta Allah nurunu tamamlayacaktır… Gazze’ye selam, direnişe devam!