Gazze Protestolarını Takdir Edememek

Abone Ol

İki yıldır tüm ciddi diyaloglarda illa ki söz dönüp dolaşıp Gazze’deki soykırıma geliyor. Farklı cenahtan ilmî sorumluluk makamında oturan bir şahsı ziyaretimizde de mevzu, katliama gösterilen tepkilere gelince muhatabımız, bu mitinglerin, protestoların hiçbir faydasının olmadığını, gereksiz yere kalabalıkların bir araya getirildiğini ve bunların bir çeşit gaz almadan ibaret olduğunu söyledi.

İddiasını sert bir tonla ve vurgulu tekrarla söylerken tuhaf bir ısrar ile sanki bizi ikna etmeye çalışıyordu. Hani daha etkin, daha hızlı bir önerisi mi var diye bekledik, öyle bir şey de yok. Üslubumuzu bozmamak için, “oturduğumuz yerden sadece şunu bunu suçlamakla yetinmek daha mı iyi” demedik demesine de şu cumartesi yasağını hileyle delenleri uyaran kimselerle ilgili ayetleri de içimizden yâd etmeden geçemedik:

“Hani o kasabalılardan bir grup "Allah'a yok edeceği ya da ağır bir azaba çarptıracağı bir topluma ne diye öğüt veriyorsunuz" dedi de öğüt verenler; "Rabbinize karşı haklı bir mazeretimiz olsun ve ola ki kötülükten sakınırlar" dediler. Onlar kendilerine yapılan hatırlatmaları unutunca kötülükten sakındıranları kurtardık ve zalimleri, yoldan çıkmışlıkları yüzünden ağır bir azaba uğrattık.” (A’raf Suresi 164-165)

Kur’an-ı Kerimin daima güncel oluşundaki sır her an kendini ifşâ eder ya işte o anlardan biri.

Üç gruba ayrılmışlar. Dalavere ile yasağı çiğneyenler, bu günahtan uzak duran ancak tepki göstermek yerine suçluları Allah’a havale etmekle yetinenler, bir de rahatsızlıklarını belli edenler ve bu kötülüğü işleyenlere öğüt vererek onları nehyedenler, sakındıranlar.

Bu üç tavır, kıyamete kadar insan topluluklarının açık karakteri olduğu için herkes hangi grupta yer aldığını bu filtre ile tespit edebilir.

İlk ayetteki öğüt verenlerle ikinci ayetteki sakındıranların aynı kişiler oluşu; öğüdü, kötülüğe müdahale etmenin bir parçası ve bir çeşidi kılmaktadır.

Peki bu gösteriler aynı zamanda etkili bir öğüt değil midir? Hem kalabalıklar, zulme karşı öfkelerini, reddiyelerini başka nasıl ifade edecekler, saflarını başka nasıl belli edecekler, Hak Teâlâ katında kendilerini nasıl savunacaklar?

Elbette ki, “eşiddâü alel küffâr” ve “eizzetin alel kâfirîn” vasfının nice mertebeleri var. Gazze’ye yardım ulaştırmak da terör rejiminin ticaretini sekteye uğratmak ve boykot da bunun içinde. Medya, siyaset, sanat, akademi, diplomasi gibi farklı alanlardaki fırsatları bu minvalde kullanmak da buna dahil.

Merhum Seyyid Ebü'l-A'lâ Mevdûdî (ö.1979)’nin her dişli çarkının diğerini döndürdüğü saat metaforu gibi aynı amaca hizmet eden bütün söz ve fiiller zaten birbirleriyle irtibatlıdır. O yüzden Gazze’deki direniş temsilcileri sık sık, meydanlara çıkma çağrısı yapmaktadırlar. Eğer bir faydası olmasaydı en başta onlar bu taleplerine devam etmezlerdi.

Tüm bunları biliyorken, “toplanıp dağılmanın hani ne faydası oldu?” demek Hamas karşıtlığı gibi kötü niyet barındırmıyorsa, bir çeşit kalp marazıdır. Kitle hissiyatını bilmemektir. Batıda bunun için toplanan devasa kalabalıkların tesirine karşı gözlerini kapamaktır. Ve bu tavır; “Kim bir topluluğun karartısını (kalabalığını) artırırsa onlardandır.” Hadis-i Şerifini kulak ardı etmektir.

Gelelim ikinci ayetteki “sakındıranları kurtardık” ifadesine. Alimler bu tabir üzerine çok şeyler söylemişler. Abdullah İbni Abbas(ra), Hasan-ı Basri (ra) ve sonraları Fahreddin Razi(rh) gibi alimler, “her ne kadar ayette geçmese de öğütleri gereksiz bulanlar da o günahları onaylamadıkları için kurtulmuş olmalıdırlar” demişler. Tabi birçok alim de onların kurtuluşunun kesin olmadığına kanaat getirmişler. Bu hususta Şehid Seyyid Kutub(rh), “kurtulsalar da Allah-ü Teala, onları zikretmeyerek, değersizliklerini nazara vermiştir” der.

Velhasıl, zulüm devam ettikçe protestolar da hız kesmeden sürmelidir.

Zaferle değil seferle yükümlü olan ehl-i kıbleye Allah-ü Teala, muhakkak yollarını gösterecektir.

Mevlâ bizleri, kendi rızası için dizilen Müminlerin saflarından geri bırakmasın. Amin