Ekonomi

Faruk Dinç'ten asgari ücret tepkisi: Bir kişinin bile geçimini sağlamaz

HÜDA PAR Mersin Milletvekili Faruk Dinç, "Asgari ücret, bir şahsın değil, bir ailenin geçimi göz önünde bulundurularak belirlenmelidir. Maalesef, belirlenen asgari ücret bir kişinin bile geçimini sağlayacak, karşılayacak durumda değildir." dedi.

Abone Ol

HÜDA PAR Mersin Milletvekili Faruk Dinç, 28 bin 75 TL olarak açıklanan asgari ücretin yılın başında açlık sınırının altında kaldığına dikkat çekerek, “Asgari ücret yalnızca bir kişinin değil, bir ailenin insanca yaşayabileceği seviyede belirlenmelidir” dedi. Dinç, basın toplantısında ayrıca Gazze’de devam eden insanlık krizi ile yapay zekâ kullanımının yol açtığı mahremiyet sorunlarına da değindi.

İşverenlere de çağrıda bulunan Dinç,

Devletin dar gelirliyi dolaylı vergiler ve yüksek enflasyona karşı koruması gerektiğini belirten Dinç, şöyle devam etti: “Devlet işveren ve işçi el ele vermelidir. Fakat bu yük paylaşılırken güçlü olanın değil, haklı olanın yanında durulmalıdır. Sonuç olarak ölçümüz ve talebimiz nettir: Asgari ücret yalnızca bir kişinin değil, bir ailenin insanca yaşayabileceği insani geçim ücreti seviyesine yükseltilmelidir. Bugün asgari ücretli vergiden muaf görünse de çarşıda, pazarda ödediği ağır dolaylı vergiler ve yüksek enflasyon nedeniyle fiilen zaten vergilendirilmektedir. Devlet sadece asgari ücretliyi değil tüm dar gelirli vatandaşların enflasyon canavarına karşı korumalı vergi yükünü sermayeye ve yüksek kazancı yayarak gerçek ve gerçek vergi adaletini tesis etmelidir. Çünkü unutulmamalıdır ki adaletin olmadığı yerde ne kalkınma olur ne de huzur.”

Basın toplantısında Gazze’de devam eden insanlık krizine de geniş yer ayıran Dinç, iki yıla yakın süredir Gazze’de on binlerce kadın, çocuk ve sivilin katledildiğini hatırlattı. İslam âlemi başta olmak üzere dünya ülkelerinin bu soykırımı durdurmakta başarısız olduğunu ifade eden Dinç, “Gazze’de kış şartlarının ağırlaşmasıyla birlikte her gün bebekler soğuk, açlık ve hastalıklar nedeniyle ölmektedir. Salgın hastalıklar yayılmakta, derme çatma çadırların binlercesi yağışlarla sular altında kalmış durumdadır. Yüz binlerce insanın sığınabileceği hiçbir güvenli alan kalmamışken, siyonist terör rejimi bölgeye, çadır ve temel insani yardım girişini engellemektedir. Dün bombalara yürütülen katliam, bugün açlık ve barınaksızlık yoluyla sürdürülen başka bir soykırım biçimine dönüşmüştür.” şeklinde konuştu.

Ateşkese rağmen katliamın sürdüğünü belirten Dinç, “Savaşı durdurmakla övünen garantör ve arabulucu ülkeler, neden ihlallere, soykırımın bu yeni ve sessiz biçimine karşı harekete geçmemektedir? Oysa siyonist terör rejimi Gazze’de yıkımı sürdürmekte, yardımları kısıtlamakta ve sözde “güvenlik” bahanesiyle sınırlarını genişletmeye devam etmektedir.” dedi.

Gazze’nin gündemden düşürülmemesi gerektiğini vurgulayan Dinç, “Bu kez bombalarla değil; açlık ve barınaksızlıkla sürdürülen soykırıma karşı meydanlara çıkılmalı, hükümetlere fiili adımlar atılması için kararlı ve sürekli baskı uygulanmalıdır.” çağrısında bulundu.

Basın toplantısında yapay zekâ kullanımının yol açtığı mahremiyet ve adalet sorunlarına da değinen Dinç, “Yapay zekânın hızla yaygınlaşmasıyla veri güvenliği, artık teknik bir mesele olmaktan çıkmıştır. Toplumun güven duygusunu ve birlikte yaşama zeminini doğrudan etkileyen bir sorun haline gelmiştir. Örneğin bir kişinin sesi ve görüntüsü taklit edilerek ona iftira atılabilmesi, kumpas kurulabilmesi ve bunun çoğu zaman ancak uzun süre sonra anlaşılması hem kişilik haklarını hem de adalet mekanizmasına güveni zedelemektedir. Üstelik insanların ses ve görüntülerin izinsiz biçimde toplanıp yapay zekâ sistemleri için bir havuz gibi kullanılması mahremiyeti aşındırmaktadır.” değerlendirmesinde bulundu.

Sosyolojik kırılmaya dikkat!

Türkiye’de mutlaka kapsamlı bir yapay zekâ hukukunun oluşturulması gerektiğini ifade eden Dinç, şöyle devam etti: “Bu durum, dolandırıcılığı ve şantajı kolaylaştırırken, yanlış bilginin hızla yayılıp düzeltmenin gecikmesi, itibarsızlaştırma ve linç riskini artırmaktadır. Türkiye gibi sosyolojik olarak kırılgan toplumlarda, sahte içeriklerle mücadele çok daha fazla önem kazanmaktadır.”

Sadece cezai müeyyidelerin yeterli olmayacağını belirten Dinç, “Dijital okuryazarlığı güçlendiren bir boyut sağlanmalıdır. Ayrıca izinsiz ses ve görüntü kullanımını açıkça yasaklayan, yapay içeriklere işaretleme yükümlülüğü getiren, mağduru hızlı biçimde koruyacak içerik kaldırma ve delil güvence mekanizmaları kurulmalı; platformlara sorumluluk yüklenmeli ve bu eylemler için etkili yaptırımlar öngören bir çerçeve oluşturulmalıdır.” dedi.