Müslümanlar, büyük bir medeniyet inşa ettikleri Endülüs’ün çöküş sürecinde oldukça büyük acılar yaşamış ve bu acılar Kudüs’ün düşüşünde yaşanan acılara benzetilmiştir. Bilinmesi ve unutulmaması gereken bir medeniyet.. Daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz gibi HAMAS’ın 1990 yıllarındaki sözcüsü olan İbrahim Guşe, “Kırmızı Minare” adlı kitabında işgalcilerin 2 temel konuya odaklandıklarını, bunlardan birinin ümmetin içerisinden yeni bir Selahaddin’in çıkmaması, diğerinin ise İslam ümmetine yeni bir Endülüs mağlubiyetinin yaşatılması için atılacak adımlar olduğunu anlatır. Aynen, İspanyolların 8 asırlık “reconquista” (Endülüs’ü geri alma) hedefleri gibi…
Oysa Müslümanların fethiyle birlikte 781 yıl boyunca Müslümanların hüküm sürdüğü Endülüs, Avrupa’nın Orta Çağ karanlığını yaşadığı bir dönemde onları aydınlatan bir ışık oldu. Müslümanların bölgede kaldığı süre boyunca birçok alanda insanlığı hayran bırakan bir medeniyet inşa edildi. İslam’ın yol göstericiliğinde yaşatılan bu medeniyet, maalesef dünyevi zevklerin, makam ve saltanatların tek hedef haline gelmesi ile çöküş sürecine girdi ve beklenen akıbet gerçekleşti. Aynen bugün olduğu gibi…
Eski adı İşbiliye olan Sevilla’da en meşhur yapılardan biri ‘Sevilla Katedrali’dir. Ancak acı olan şu ki, Endülüs döneminde inşa edilen bir cami yıktırılmış ve yerine bu katedral inşa edilmiştir. Ancak camiden kalan minare yıktırılmamış ve tepesine çan takmak suretiyle katedrale dâhil edilmiştir. Bu katedralin bir diğer özelliği ise, içinde aslen Katolik bir İtalyan olarak bilinen, ama aslında yapılan zulümlerden kurtulmak için kendini gizleyen, bir İspanyol yahudisi olduğu ortaya çıkan ve Amerika'yı keşfetmenin ve sömürmenin yolunu açan denizci Kristof Kolomb’un mezarının bulunmasıdır. Endülüs’ün düşüşü ile birlikte nice Yahudi de yakılmış, katledilmiş ve sürülmüştür. Ancak bu nankör zalimler, kendilerine bu zulmü reva görenlerle bugün ortak olmuş ve kendilerine kucak açan, koruyan ve hatta birçok zulümden kurtaran Müslümanları katletmektedir.
Endülüs’ün adım adım kaybedilişi ile birlikte yapılan binlerce cami yerle bir edildi, geriye sadece 785 yılında inşasına başlanan ve oldukça muazzam bir şekilde inşa edilen Kurtuba camii kaldı. UNESCO tarafından Dünya Mirası olarak ilan edilen ve ismi “Mescit Katedrali” yapılan camii, bugün katedral olarak ziyaretçi kabul etmektedir. Kurtuba Camii, insanı hayran bırakan bir mimariye sahip, oldukça muazzam ve güzel, ancak bugün mahzun ve esaret altındadır. Bu nadide İslami eserin içinde ayakkabılarla gezilmekte ve ezandan, namazdan ve tekbirlerden mahrum bir halde, hüzün içinde beklemektedir.
En çok ziyaret edilen bir diğer eser de Endülüs’ün 1492 yılında düşen son kalesi olan Gırnata’da 13. yüzyılın ortalarında inşa edilmeye başlanan ‘El-Hamra Sarayı’dır. Yapı, kızıla çalan kil harcının renginden dolayı bu adı almıştır. Dünyanın 7 harikasından birisi olarak da nitelendirilen ve UNESCO Dünya Kültür Mirası listesinde yer alan El-Hamra Sarayı’nın taş duvarlarına kazılan “La Ğalibe İllallah” hakikati, hâlâ bir ibret manzumesi olarak durmaktadır. Kimi itirazlara rağmen şehrin anahtarlarını Kral Ferdinand'a teslim eden Endülüs'ün son emiri Ebu Abdullah, şehri terk ettikten sonra ‘Gözyaşı Tepesi'nden son kez Gırnata ve El-Hamra Sarayına bakar, kulelerden birine dikilen haçı görünce içi sızlar, hıçkırarak ağlamaya başlar ve dilinden ''Elveda El-Hamra, Elveda Endülüs'' sözcükleri dökülür. Oğlunun bu halini gören annesi, Mehmet Akif Ersoy'un ‘Süleymaniye Kürsüsü'nde geçen şu ibretlik sözleri söyler: ''Çarpışmadın erkek gibi düşmanlarla, şimdi hiç yoksa kadınlar gibi olsun ağla.''
İşte Gazze ve HAMAS, bugün bu duruma düşmemek için silah bırakmıyor ve direniyor. Anlayamayanlara yazıklar olsun.