En büyük düşmanımız Cehalet

En büyük düşmanımız Cehalet

Abone Ol

Bir cahilin başka unvanlar ve rütbeler edinmiş olması, onun temel, ana niteliğini değiştirmez. Örneğin, cahil bir kişi yanlışlıkla milletvekili olursa, cahil bir milletvekili olur; bir şekilde profesör olursa cahil bir profesör olmuş olur. Bakan olsa bile cahil bir bakan olarak kalır. Bir kişi Müslüman olsa bile, kendini yalnızca İslam'ın yüzeysel bilgisiyle sınırlasa ve toplumda alim bir adam gibi görünse bile, eğer bilgelikten, derin anlayıştan ve siyasi iç görüşten yoksunsa; zihni gerçeklikten kopuksa ve sağlam bir zemine, çok fazla ham bilgiye ama öze dair hiçbir anlayışa dayanmıyorsa ve bağlamdan uzaksa ki Arabistan'da gördüğü bir çöl manzarasını Türkiye dağlarında arıyorsa o zaman o da bir cahildir. Bu tür "ulema" seviyesi, onlara sadece taharet yapma prosedürü hakkında sorular sormanıza izin verir, ancak modern siyasi gerçekliğin karmaşıklıkları hakkında neredeyse hiç soru sorulmaz, o minvalde soru sormak bile bir cehalet olur. Yani, ondaki "cahil" niteliği diğer tüm unvanlardan ve rütbelerden önce gelir. Bahsettiğimiz cehaletten kurtulmak için tamamen farklı çabalar gerekir.

Cahil insanları her şeyden önce onların olaylara ve insanlara olan yaklaşımlarıyla ayırt edebiliriz. Bu yaklaşım kesinlikle bilimsel, nesnel, ahlaki veya tarafsız değildir. Cahil insanlar bu tür özelliklerin var olduğunu bile bilmezler.

Bilimsel bir yaklaşımda, amaca hizmet etmeyen ayrıntılar ortadan kaldırılır. Konuyla ilgisiz parametreler tartışmaya açılmaz. Ne kendi hatalarınız ne de başkalarının hataları sizin gaflarınız için bir bahane olamaz. Tartışmak yerine bir diyalog düzenlenir. Bir Amerikalı hatanızı işaret ederse, "Ama Amerikalılar Kızılderilileri öldürdü" diye cevap veremezsiniz!

Cahil insanlar yeterlilik ve liyakatin anlamının ne olduğunu anlamazlar. İnsanları "bizimkiler" ve "ötekiler" olarak ayırırlar. “Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi emreder.” (Nisa, 58) ayetini, ‘Emanet’ kelimesi, bir kimsenin korumakla yükümlü olduğu veya yapmakla yükümlü olduğu her şeyi kapsadığı halde. “İşleri yakınlarınıza verin” şeklinde anlarlar.

Cahillerin en belirgin ayırt edici özelliklerinden biri de ahlakın ne olduğunu bilmemeleridir. Yani ahlakın insan doğasına, Yaratıcının iradesine ve emirlerine uygun bir davranış olduğunu kavrayamazlar. Tamamen ahlaktan yoksun olurlar…

Öncelikle cahillerin en ciddi sorunu kendilerine görev ve sorumluluklar yükleyen bir Yaratıcının olduğunu bilmemeleri ve bu görevlerin ne olduğunu anlayamamalarıdır. Görünüşte inançlı görünürler; ama asla inanmazlar…

Akıl sahibi olanların yollarını aydınlatan bir nurları vardır: bilgi, ahlak, hikmet ve basiret. Cahiller için önemli olan bilgi ve hakikat değil, algı ve görünüştür.

Cehalet o kadar büyük ve acımasız bir felakettir ki açlık ve yoksulluk çekecek kadar fakir olmak, bilgi ve ahlak bakımından fakir olmaktan daha iyidir.

(Ey Muhammed!) Sen af yolunu tut; iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir!” (A’raf, 199). Hitap, her ne kadar Hz. Muhammed (s.a.v)’e yönelik olsa da amaç, bir davranış modeli olarak bütün müminleri bilinçlendirmektir. Cehaletten kurtulmak için: Cehaletimizin farkına varmalı, ondan kurtulmak istemeli, bunu nasıl yapacağımızı öğrenmeli ve kendimizi ondan kurtarmak için çaba göstermeliyiz. Gazze, maalesef Müslümanların siyasi ve tarihi bilinçten yoksun olmalarının acı bir sonucudur. İslam dünyasında birlik fikrinin zayıf olması, cehaletin körüklediği ayrışmalarla derinleşmiştir. Cehalet, Müslüman halkları kendi meselelerine karşı duyarsızlaştırmış, Gazze gibi krizlere etkili tepkiler verilmesini engellemiştir. Bilgi ve strateji eksikliği, Gazze’deki zulme karşı uzun vadeli ve kalıcı çözümler üretilememesine neden olmuştur. Gazze’ye selam, direnişe devam!