Eğer lüzumsuz şeyler yazıyorsam iyi bilin ki...

Abone Ol

Eğer lüzumsuz bir şeyler yazıp çiziyorsam iyi bilin ki bunun anlamı yazacak çok şeylerim var ama yazamıyorum.

Veya yazılması elzem olan bir konuya çok basit bir açıdan yaklaşıyorsam, yani meseleyi basitleştiriyorsam yine iyi bilin ki bir şeyleri söyleyemiyorum.

Bunu söylerken başta gazete ailemiz olmak üzere hiç kimseyi töhmet altında bırakmak istemiyorum. Hatta hepimiz birlikte çok önemli şeyleri dile getirememekten muzdaribiz.

Gerek İslam coğrafyasında bunca olay yaşanırken gerek Türkiye gündemi böylesine durmadan değişirken bizim ölü konularla uğraşmamız haklı olarak bazı okuyucu ve takipçilerimizin canlarını sıkıyor;

'Hoca, Allah'tan kork, falan meseleye niye temas etmiyorsun, filanların uğradığı zulmü niçin görmüyorsun, filanların yaptığı yolsuzluğu niçin ifşa etmiyorsun...?'

Diyelim ki Türkiye içinde cereyan eden bu olayları dile getirmemenin bahanelerini buluyoruz; 'Şahsi menfaatlerimiz için değil ümmetin maslahatı bunu gerektirdiği için' diyoruz ve kurtuluyoruz.

Ama bildiğimiz bir şey vardır ki, bir tek kişinin uğradığı zulme şahit olmuşsak onun üzerini örtmek asla ümmetin maslahatının gereği olamaz, olsa olsa ümmetin fesadıyla mefsedetiyle neticelenir.

Başa dönelim. Eğer lüzumsuz şeylerle sayfaları meşgul ediyorsak iyi bilinmeli ki açığa çıkaramadığımız nice hakikatler birikmiş, toplumun üzerimizdeki ırkî, hamasi baskılarından dolayı dile getiremiyoruz.

Halbuki yaşı müsait olanlarımız çok iyi bilir; ne Kemalizm'e eyvallahımız oldu, ne rejimden söyleyeceklerimizi esirgedik.

Fakat şimdi camide birlikte namaz kıldıklarımızdan çekiniyoruz. Namazdan sonra 'Allah kabul eylesin' cümlesinden başka ortak bir çift sözümüz yok.

Bu durumlara nasıl ve nereden düştük dersiniz?