manşetler

Dünyayı Titreten Fırtına: Aksa Tufanı Üçüncü Yılında

7 Ekim 2023'te Gazze’den yükselen fırtına dengeleri yerle bir etti. Aksa Tufanı, siyonist terör rejiminin mutlak güvenlik mitini çökertirken, küresel siyasetin ikiyüzlü ezberlerini de paramparça etti. Aksa Tufanı operasyonu üçüncü yılında şehit düşen liderlerin mirasından haritada silinen şehirlerin direncine, sessiz dünyanın gözleri önünde gerçekleşen bir halkın tanıklık ediyor.

Abone Ol

Üçüncü yıl dönümüne girilen Aksa Tufanı, Filistin direnişi tarihinde yalnızca bir dönüm noktası değil; tüm Orta Doğu denkleminde etkileri yıllarca sürecek bir kırılma oluşturdu. Hamas liderliğindeki Kassam Tugayları’nın başlattığı "Aksa Tufanı" operasyonu, siyonist terör rejiminin sınırlarını aşıp 29 yerleşim noktasına eşzamanlı baskınlarla yüzlerce askeri ve siyonist işgalciyi esir aldı. Bu sadece askeri bir hamle değil, aynı zamanda siyonist rejimin mutlak güvenlik algısını yerle bir eden bir psikolojik operasyona dönüştü.

Saha Gerçekliği: Operasyonun Hedef ve Etkileri

Operasyonun sadece ilk saatlerinde, Gazze sınırındaki tahkimatlar aşıldı; askeri komuta merkezleri ele geçirildi. Siyonist terör rejiminin en stratejik şehirleri bile hedef alınarak işgal ordusunun iç yapısı felce uğratıldı. Mossad ve Şabak, saldırının hiçbir unsurunu önceden öngörememişti. Direnişin uyguladığı tünel, drone ve siber manipülasyon teknikleri, modern savaş konseptine Filistin imzası olarak geçti. Siyonist terör rejimi açısından bu durum 1948'den beri yaşanan en ağır güvenlik çöküşüydü.

Gazze’ye Yönelik Saldırıların Başlangıcı

Aksa Tufanı operasyonunun hemen ardından, siyonist terör rejimi Gazze Şeridi’ne karşı tarihin en kapsamlı ve yıkıcı askeri saldırısını başlattı. “Demir Kılıçlar Operasyonu” adı verilen bu saldırılar, sivil altyapıyı hedef aldı. Okullar, hastaneler, camiler ve mülteci kampları doğrudan vuruldu. İki yıldır devam eden bu soykırım saldırılarında şehit sayısı resmi rakamlara göre 70 bini aşarken (Gayri resmi rakamlar can kaybının 600 bin civarında olduğunu ifade ediyor), yaralı sayısı ise 169 bin 583'e yükseldi.

Gazze’nin enerji ve su altyapısı büyük ölçüde yok edildi. İnsani yardım girişleri engellendi. BM, Gazze’deki durumu “modern çağın en büyük insani krizlerinden biri” olarak tanımladı. Siyonist terör rejiminin uyguladığı abluka, sivillerin açlık ve salgın hastalıklarla karşı karşıya kalmasına yol açtı.

Uluslararası Kızılhaç Komitesi, Gazze'de iki yıldır süren ölüm, yıkım ve zorunlu göçün milyonlarca sivilin yaşamını tehdit ettiğini açıkladı. Kurum 2,4 milyon insanın temel hizmetlere erişimden mahrum kaldığını vurguladı

Geçici Ateşkes Süreçleri ve Esir Takası

Kasım 2023’te Mısır ve Katar’ın arabuluculuğunda geçici bir ateşkes ilan edildi. 7 gün süren bu ilk ateşkes boyunca taraflar sınırlı oranda esir takasında bulundu.

Kasım 2023'ün son haftasında geçici bir ateşkes kapsamında 81 siyonist esir serbest bırakıldı.

israil ile 19 Ocak 2025'te başlayan ve uzun zamandır beklenen ateşkes anlaşması kapsamında Hamas'ın Gazze'de rehin tuttuğu 25 kişi sağ olarak serbest bırakıldı.

Anlaşma kapsamında Hamas, siyonist terör rejimi hapishanelerinde bulunan yaklaşık 1.900 Filistinli esirin serbest bırakılması karşılığında sekiz esirin daha cenazesini teslim etti.

Yaşayan beş Tayland vatandaşı da çerçeve dışında serbest bırakıldı.

Ateşkes anlaşmasının altı hafta süren ilk aşamasının son görüşmesi, 26 Şubat'ta dört siyonist rehinenin cenazelerinin teslim edilmesiyle gerçekleşti.

Bu süreç, uluslararası toplumun baskısı ve sivil ölümlerinin oluşturduğu kamuoyu nedeniyle geçici bir soluklanma ortamı oluştursa da Siyonistlerin tutumu nedeniyle sahada güvene dayalı bir yapı kurulamadı.

Siyonist Terör Rejiminin Ateşkesi Bozması

Ateşkes, teoride esirlerin serbest bırakılmasını ve çatışmaların sona ermesini amaçlamıştı. Ancak siyonist terör rejiminin saldırıları ateşkesin sürdürülebilir bir barışa evrilmesini engelledi.

19 Ocak’ta varılan geçici ateşkes süresince yaklaşık 100 Filistinli sivilin şehit edilmesi, siyonist terör rejiminin güvenlik bahanesiyle hukuksuz eylemlerine devam ettiğini gösterdi. Ayrıca, ateşkesin sona erdiği gün, siyonist terör rejiminin Hamas’ı bitirme bahanesiyle gerçekleştirdiği saldırılarda 500 civarında sivil şehit oldu.

Siyonist terör rejimi “rehinelerin tamamı serbest bırakılmadı” iddiasıyla Gazze’nin kuzey ve orta bölgelerine yoğun bombardımanlar düzenledi.

BM ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi, sivillerin hedef alındığını raporladı. Bu saldırılarda özellikle mülteci kampları ve BM’ye ait yardım dağıtım merkezleri doğrudan vuruldu.

Süreç, ateşkes müzakerelerinin tıkanmasına ve çatışmaların daha yıkıcı bir boyuta ulaşmasına yol açtı.

Yeni Gazze Haritası

Siyonist terör rejiminin yürüttüğü saldırılar nedeniyle Gazze Şeridi’nin haritası tamamen değişti. Gazze’yi artık kendi sakinleri bile tanıyamıyor.

Gazze Şeridi saldırılar nedeniyle bambaşka bir coğrafi alana dönüştü. Bölgelerin ve sokakların şekilleri değişti. Gazze Şeridi beş idari bölgeden oluşuyor. Bunlar Beyt Hanun, Beyt Lahiya, Cibaliye, bazı küçük köyleri kapsayan Kuzey Gazze ve Gazze şehri ile Bureyc, Megazi ve Nuseyrat mülteci kamplarının yer aldığı Deyr el-Beleh ile el-Karara semtini içeren Han Yunus ve Refah şehirleri.

Bu beş idari bölge savaştan önce birbirlerine bağlıydı. Herhangi bir engelle, doğal faktörlerle ve hatta caddelerle dahi ayrılmamışlardı. İki yıldır devam saldırılar, Gazze Şeridi’nin çehresini tamamen değiştirdi. Siyonist terör rejimi , Gazze Şeridi'ndeki idari bölgeleri arasındaki hatları coğrafi ayrım ilkesi çerçevesinde yeniden çizdi. Gazze, siyonist güçler tarafından kontrol edilen yeni eksenler oluşturularak küçük kantonlara bölündü.

Siyonist terör rejimi ordusu Kuzey Gazze ile Gazze şehri arasında büyük bir askeri saldırı gerçekleştirdi. Ardından mühendislik birimleri bölgede büyük bir çalışma yürüttü. Bu birimler, doğuda Gazze-işgal altındaki toprakların sınırından batıda Gazze Denizi'ne uzanan ve Meflasim Koridoru olarak adlandırılan bir yol inşa etti. Herhangi bir vatandaşın Gazze şehrinden kuzeye ya da kuzeyden Gazze Şehri’ne geçebilmesi için Meflasim koridorundan geçmesi gerekiyor.

Siyonist terör rejimi , Meflasim Koridoru ile Kuzey Gazze'yi geriye kalan bölgelerden izole ederken, Netzarim Koridoru ile Gazze şehrini Deyr el-Belah'tan ayırdı. Kissufim Koridoru ile de Deyr el-Belah ile Han Yunus'u birbirinden ayıran Siyonistler, Phidelphia Ekseni ile Gazze’nin güneyini tüm dünyadan izole etti.

Siyonistler Kazandı mı? Hamas’ın Bitmeyen Direnişi ve Siyonist Terör Rejiminin Yanılsaması

Aksa Tufanı Operasyonu’nun üzerinden iki yıl geçmesine rağmen siyonist terör rejiminin “Hamas’ı tamamen yok etme” hedefi hâlâ uzak bir ihtimal olarak kalıyor. Gazze harabeye dönerken Hamas, hâlâ fiilen birçok bölgede kontrolü elinde tutan ölümcül bir gerilla gücü olmayı sürdürüyor. Hamas’ın direnme gücü hem bürokrasisinden hem de ideolojik yapısından gelen dayanaklarla tarih boyunca siyonist terör rejiminin karşı koyma stratejilerini zorlamaya devam ediyor.

Liderlere Yönelik Suikatler: Kalıcı Etki Yok

Siyonist terör rejimi özellikle gergin dönemlerde lider suikastleri / hedefleme (decapitation) stratejisine sıkça başvurdu. Steven David’in siyonist terör rejimi suikast trendlerini incelediği çalışmada belirtildiği gibi, İkinci İntifada (2000–2005) döneminde bu tür operasyonlar yoğunlaştı.

Salah Şehade (Temmuz 2002): 16 bombayla düzenlenen saldırıda Şehade şehit edildi. Yanında 15 sivil, 7 çocuk, 12 ev zarar gördü.

Şeyh Ahmed Yasin / Abdul Aziz al-Rantisi (Mart–Nisan 2004): Şeyh Yasin ve Rantisi Hamas’ın kurucuları ve lider kadrosundandı. Siyonist terör rejimi tarafından yapılan hava saldırılarıyla hedef alındılar.

Bu suikastlar, Hamas için uzun vadeli stratejik gerilemeyi sağlamadı.

Gazze Soykırımında Şehit Edilen Hamas Liderleri

Salih Aruri

Hamas’ın siyasi liderlerinden ve Batı Şeria’daki askeri yapının mimarlarından biri olan Aruri, siyonist terör rejimi tarafından 2024 başında Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta düzenlenen hava saldırısında şehit oldu.

İsmail Heniyye

Hamas’ın siyasi büro başkanı İsmail Heniyye, 31 Temmuz 2024'te yılında İran’da düzenlenen bir suikastte şehit edildi. Bu suikast, siyonist terör rejiminin doğrudan İran topraklarında Hamas liderlerini hedef alması açısından tarihi bir ilkti.

Yahya Sinvar

Gazze’deki Hamas yönetiminin en üst düzey lideri olan Yahya Sinvar 16 Ekim 2024’te Refah Tel Sultan bölgesinde Siyonistlerle yaşanan çatışma esnasında şehit oldu. Yahya Sinvar hem zindanda hem cephede siyonist iisrail karşısında son nefesine kadar savaşarak izzet ve cihadın sembolü oldu.

Muhammed Deif

Hamas’ın askeri kanadı Kassam Tugayları’nın efsanevi lideri olarak bilinen Deif, Aksa Tufanı’nın mimarı olarak gösteriliyordu. Siyonist terör rejiminin gerçekleştirdiği yoğun hava bombardımanında şehit olduğu açıklandı. Deif, 30 yıl boyunca Mossad’ın bir numaralı hedefiydi.

Mervan İsa

Muhammed Deif’in yardımcısı ve Kassam’ın operasyonel koordinatörü olan Mervan İsa, Mart 2024’te siyonist terör rejiminin Gazze’ye yönelik saldırısında şehit oldu. 1965 yılında Gazze’de doğan İsa, 1987’de başlayan Birinci İntifada sırasında Hamas’a katıldığı gerekçesiyle beş yıl hapis yattı.

Muhammed Sinvar

Kassam Tugayları, Ağustos ayında El-Kassam'ın bilinen son Genelkurmay Başkanı ve Hareketin Siyasi Büro Şefi Şehit Yahya Sinvar'ın kardeşi komutan Muhammed Sinvar'ın şehit olduğunu duyurdu. Muhammed Sinvar, direnişin en önde gelen askeri komutanlarından biri ve işgalcilerin suikast listelerinde en çok arananlardan biriydi.

Bürokratik Yapı: Hamas’ın Yenileyici Gücü

Hamas, salt ideolojik ya da askeri bir hareket değil, bürokratik kurumlaşmış bir yapı. Siyasi, askeri ve sosyal kolları ayrı ayrı işlev görebiliyor. Lider tasfiyeleri bu bürokratik yapıyı zayıflatabilir, ancak tamamen yok edemez.

Örneğin Ahmet Yasin’in ve Rantisi’nin şehadetinin ardından, sürgündeki liderler Hamas’ın kontrolünü devraldı ve örgüt direnç göstermeyi sürdürdü. İsmail Heniyye de sürgündeki bir siyasi figürken, şehadeti sonrası Gazze içinden Yahya Sinvar liderliği devraldı. Hamas’ta bayrak değişimi liderlerin şehadetinin ardından aksamadan devam ediyor.

Siyonistler Kan Kaybediyor

Siyonist terör rejiminin “güvenlik” bakanlığı, 7 Ekim 2023’ten bu yana işgal ordusunda 1152 askerin öldüğünü resmen açıkladı. Yapılan açıklamada, işgalci ordu saflarında ağır insan kayıplarının yaşandığı belirtildi.

Ordu Radyosu’nun aktardığına göre, ölen askerlerin yaklaşık %42’si, yani 487 kişi, 21 yaşın altındaydı. Öte yandan 40 yaş üzerindeki ölümler 141’i buldu. Bunların çoğu kadrolu askerlerden oluşuyor.

Raporda, yüksek sayıda ölümün toplumsal yansımaları da ele alındı.

Ölen 1152 kişiden 1035’inin doğrudan ordu mensubu olduğu, 43’ünün acil müdahale birliklerinden geldiği açıklandı. Ek olarak, 100 polis, 9 Şin Bet (Shabak) ajanı ve 8 hapishane memuru da ölenler arasında yer aldı.

Ölenlerin yaş dağılımı şöyle:

487 kişi: 21 yaş altı

337 kişi: 22–30 yaş arası

187 kişi: 31–40 yaş arası

141 kişi: 41 yaş üzeri

Cinsiyete göre ise ölümlerin 1086’sı erkek, 66’sı kadın askerlerden oluşuyor.

Temmuz ayında Yediot Aharonot gazetesi, 7 Ekim’den bu yana yaralanan askerlerinin sayısının 18.500’ü geçtiğini yazmıştı. Yaralılar arasında binlerce kişinin ciddi psikolojik travmalar yaşadığı belirtiliyor. Tahminlere göre 2028 yılına kadar toplam yaralı sayısının 100.000’i bulabileceği öngörülüyor.

UCM’de Siyonist Terör Rejimine Soykırım Davası

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), 2024 sonbaharında Güney Afrika’nın başvurusu ile siyonist terör rejimi aleyhine "soykırım suçu" kapsamında dava açılmasına karar verdi. Başvuru, Gazze’de yaşanan sivil ölümleri, zorla yerinden etmeler, gıda ve ilaç ambargosu gibi unsurların uluslararası hukukta soykırım tanımıyla örtüştüğünü ileri sürdü.

Dava sürecinde Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) siyonist terör rejiminin sözde Başbakanı Binyamin Netanyahu, eski savunma bakanı Yoav Gallant hakkında yakalama kararı çıkararak, bahsi geçen kişileri "savaş suçu" ve "insanlığa karşı suç işlemekle" itham etti.

Uluslararası STK’lar, belgeleriyle siyonist terör rejimi ordusunun "kasten sivilleri hedef aldığına" dair deliller sundu.

Yemen Cephesi: Kızıldeniz'den Savaşın Genişlemesi

Aksa Tufanı'nın ardından bölgesel denklemlerde önemli bir değişim de Yemen üzerinden yaşandı. Sana yönetimindeki Ensarullah Hareketi , siyonist terör rejimine karşı doğrudan cephe aldı. Özellikle Kızıldeniz üzerinden geçen gemilere yönelik saldırılar, küresel ekonomi üzerinde de büyük baskı oluşturdu. Ensarullah liderliği, bu eylemleri Gazze'deki direnişe destek amacıyla gerçekleştirdiğini ilan etti. ABD ve İngiltere öncülüğünde başlatılan "Refah Muhafızları" operasyonlarıyla Yemen'e hava saldırıları düzenlense de Ensarullah geri adım atmadı. Yemen, Aksa Tufanı operasyonunun ikinci yılında hem işgal altındaki toprakları füzelerle hedef alıyor hem de Kızıldeniz’de Siyonistlere kapsamlı bir abluka uyguluyor.

Siyonist Terör Rejiminin İran’a Saldırısı ve 2025 Savaşı

2025 Haziran'ında siyonist terör rejimi, İran’ın nükleer ve askeri tesislerine yönelik geniş çaplı bir saldırı başlattı. Bu saldırılar, 13 Haziran – 25 Haziran 2025 tarihleri arasında süren ve literatüre "12 Günlük Savaş" olarak geçen çatışmaya dönüştü. Siyonist terör rejimi, İran’ın 27 eyaletine 360’tan fazla hava harekâtı düzenledi. Özellikle nükleer altyapılar ve füze üsleri hedef alındı. İran da bu saldırılara balistik füze ve İHA’larla yanıt verdi. ABD’de Siyonistler lehine savaşa sahil olarak İran’daki nükleer tesisleri bombaladı.

Siyonist terör rejimi ve İran arasında 12 günlük çatışmanın ardından ateşkes sağlansa da gerilim sürüyor.

Siyonist terör rejiminin Katar’a Saldırısı

2025 yılında yaşanan bir başka çarpıcı gelişme, siyonist terör rejiminin Katar’a yönelik doğrudan saldırısıydı. Hamas liderlerinin Doha’daki varlığı gerekçesiyle, Katar’ın dış istihbarat yapısına ait bir bina hedef alındı. Bu saldırı, yalnızca Hamas liderliğine değil, aynı zamanda Katar’ın tarafsızlık pozisyonuna doğrudan meydan okumaydı.

Katar yönetimi BM’ye şikâyette bulundu ve saldırıyı "egemenliğe doğrudan saldırı" olarak niteledi. Bu gelişme, siyonist terör rejimi -Körfez ilişkilerinde ciddi bir kırılmaya yol açtı. Saldırıda 6 kişi şehit oldu, Hamas liderleri ise saldırıdan kurtuldu.

Filistin Devleti’ni Tanıyan Ülke Sayısı 157 Oldu

Filistin Devleti'ni tanıyan Birleşmiş Milletler (BM) üyesi ülkelerin sayısı, son günlerde birçok devletin art arda yaptığı açıklamalarla 157'ye yükseldi.

Siyonist terör rejiminin Gazze'deki işgali ve soykırımı dünya kamuoyu tarafından tepkiyle karşılanmasına rağmen devam ederken yakın zamana kadar Filistin Devleti'ni tanımayan 9 devlet, ülkeyi tanıdığını açıkladı. 193 üyesi bulunan BM'de, Filistin'i tanıyan ülkelerin sayısı 157'ye çıktı. Kanada, Avustralya, İngiltere ve Portekiz 21 Eylül'de Filistin'i tanıdığını duyurdu.

Fransa, Monako Prensliği, Lüksemburg, Malta ve San Marino ise 22 Eylül'de BM bünyesinde Filistin Meselesine Çözüm Bulunması ve İki Devletli Çözümün Hayata Geçirilmesi Konulu Yüksek Düzeyli Uluslararası Konferans kapsamında Filistin Devleti'ni tanıdığını kayda geçirdi.

Stratejik Bir Ders: Filistin İradesine Karşı Kırılganlık

7 Ekim olayları, “yenilmez” sanılan bir ordunun ne kadar savunmasız olduğunu ortaya koydu. Her yerleşimcinin sürekli bir korku içinde yaşadığı, işgalci kuvvetlerin moralinin ciddi şekilde sarsıldığı görüldü. Direnişin bir tepki değil, stratejik bir etki ve derinlikte korku oluşturma kapasitesi olduğu ispatlandı.

Bu savaş, siyonist terör rejiminin gelişmiş askeri ve teknolojik gücünün; sağlam planlama ve güçlü irade karşısında etkisiz kalabileceğini gösterdi. Direnişin, siyonist terör rejiminin güvenlik ve askeri üstünlük illüzyonunu paramparça eden gerçek bir güç olduğu kanıtlandı.

Normalleşme Projelerinin Çöküşü

7 Ekim Savaşı’nın sonuçları, siyonist rejimle normalleşme projelerinin Filistin halkının direnişi ve iradesi karşısında başarısızlığa uğradığını gösterdi. Siyonist terör rejimi ile ilişkileri normalleştirme çabaları, direnişin işgal kalbindeki stratejik korku ve sarsıntı gücü karşısında anlamını yitirdi. Tüm bu çabalar, özgür ve tarihi bilince sahip ümmetin iradesi karşısında boş sloganlara dönüştü.

Bu savaş, dünya kamuoyuna şunu gösterdi: Filistin direnişi göz ardı edilemez ve Filistin davasını izole etme ya da Ümmet desteğinden koparma girişimleri, Filistin halkının inadı ve meşru haklarını savunma kararlılığı karşısında başarısız olmaya mahkûmdur.

Filistin Halkının Direnci ve Ümmetin Mesajı

Son iki yılda Filistin direnişi, saldırılara karşı savunma ve karşı saldırı operasyonlarını sürdürdü. Direniş, toprak ve onurun tehdit ve abluka ile alınamayacağını, direncin ve sabrın ümmetin en güçlü silahı olduğunu ispatladı.

Dünyaya şu mesaj verildi: Her saldırı ya da komplo, Filistin tarafından dikkatle hazırlanmış bir yanıtla karşılık bulacaktır. Bu yanıt, düşmanı direnişin gerçek gücünü kabul etmeye zorlayacak ve Filistinlilerin iradesinin her çatışmada belirleyici olduğunu gösterecektir.

7 Ekim savaşının ikinci yıldönümüne yaklaşırken, direniş grupları “Aksa Tufanı yürüyüşünün” süreceğini vurguladı. Filistin halkı topraklarını ve onurunu savunma hakkından vazgeçmeyecek. Bu yıldönümü, dünyaya bir kez daha şunu hatırlatıyor: Hiçbir tehdit veya komplo, direnişin iradesini kıramaz.

Aksa Tufanı, yalnızca bir yıldönümü değil; bir direniş dersi, stratejik planlamanın ve kararlılığın canlı örneğidir. Filistin halkı, en güçlü ordulara karşı bile güç dengelerini altüst edebileceğini göstermiştir. Direniş iradesi, her zorluğun karşısında yenilenen ve canlı kalan bir güç olarak varlığını sürdürmektedir.

Hamas Aksa Tufanı Operasyonunu Neden Yaptı?

Hamas, 7 Ekim 2023'te siyonist terör rejimine karşı düzenlediği "Aksa Tufanı" operasyonuna ilişkin bir rapor yayımladı.

Hamas’a göre, “Aksa Tufanı” 7 Ekim 2023’te aniden başlamış bir saldırı değil, 105 yıllık bir sömürge ve işgal tarihine karşı verilen zorunlu bir yanıt. Bu sürecin temel taşları olarak şunlar vurgulanıyor:

1918’den itibaren Britanya sömürgeciliği ve Siyonist göç politikalarıyla Filistinlilerin çoğunluk olduğu topraklarda demografik yapı bozuldu.

1948’de ‘israilin’ kurulması, 500’den fazla Filistin köyünün yok edilmesi ve nüfusun yarısından fazlasının zorla sürülmesiyle sonuçlandı.

1967’de Kudüs dahil olmak üzere Batı Şeria ve Gazze’nin işgali, işgalin tam boyut kazandığı nokta oldu.

Abluka, Katliam, Sürgün

Gazze 2007’den beri dünyanın en büyük açık hava hapishanesi olarak tanımlanıyor. Halk, savaşlar, abluka, elektrik ve ilaç yoksunluğu gibi insani felaketlerle karşı karşıya bırakıldı. 2018’deki barışçıl “Büyük Dönüş Yürüyüşü” bile onlarca sivilin ölümüne yol açtı.

Siyonist terör rejiminin işlediği suçların BM ve insan hakları kuruluşları tarafından belgelenmesine rağmen, bu raporların görmezden gelindiği ve hiçbir yaptırım uygulanmadığı da raporda özellikle belirtiliyor.

Mescid-i Aksa ve Kudüs Vurgusu

Rapor, siyonist terör rejiminin Mescid-i Aksa’ya yönelik zamansal ve mekânsal bölme planlarına, yerleşimci saldırılarına ve Kudüs’te yürütülen Yahudileştirme politikalarına sert bir şekilde karşı çıkıyor. Bunların kutsallara açık bir saldırı ve savaş sebebi olduğu savunuluyor.

Barış Sürecinin Çöküşü

Oslo’dan bu yana geçen 30 yılın sonunda, barış sürecinin çöktüğü ve siyonist terör rejiminin hiçbir zaman gerçek bir Filistin devleti kurulmasına razı olmadığı belirtiliyor. Netanyahu’nun BM’de sunduğu haritada Filistin’e yer verilmemesi örnek olarak gösteriliyor.

Uluslararası Hukuka Atıf

Hamas, operasyonun uluslararası hukuk çerçevesinde işgal altındaki halkın meşru direniş hakkı olduğunu savunuyor. 1974 tarihli BM kararlarını ve Cenevre Sözleşmeleri’ni bu hakka dayanak olarak gösteriyor.

Sonuç ve Talepler

Rapor, uluslararası topluma şu çağrılarda bulunuyor:

-Gazze’ye yönelik saldırıların ve etnik temizliğin durdurulması.

-Siyonist terör rejiminin uluslararası mahkemelerde yargılanması.

-Filistin direnişinin meşru hak olarak tanınması.

-Normalleşme girişimlerine karşı küresel halk tepkisinin sürdürülmesi.

-Gazze’nin geleceği hakkında Filistin halkı dışında kimsenin karar veremeyeceği vurgusu.