DUMANLI HAVA

Abone Ol

Mevsimle ne kadar alakalı bilemiyorum; ama havada sis oranının arttığını düşünenler var.

Birçok kimse “bu kadar da tesadüf olmaz” diyerek komplo teorilerine inandığını dile getiriyor.

Öyle ya ortam zaten gergindi.

Türkiye’den en üst düzey askeri yetkililer Şam’ı ziyaret etti ve hiçbirinin üzerinde üniforma yoktu, hepsi askeri kamuflaj ile görüntü verdiler.

Türkiye’den SDG’ye yönelik giden mesajlar gittikçe sertleşiyordu. Aralık sonuna kadar süre verildiği, eğer entegrasyon gerçekleşmezse askeri seçeneğin devreye gireceği dile getiriliyordu.

Tam bu sırada Humus’a bağlı Tedmür’de Amerikalı 2 askeri personel ve bir tercümanın silahlı saldırıda öldürüldüğü haberi geldi.

Bölge eskiden DAİŞ’in güçlü olduğu bir yerdi ve oklar hemen onu gösteriyordu.

Suriye’nin her tarafında istediği yere operasyon yapan ve Esad rejiminin devrildiği son bir yılda bile çok sayıda suikast gerçekleştiren Amerika, “misilleme” tehdidinde bulundu. SDG hemen Amerika’nın “DAİŞ ile mücadele ortağı” olduğunu hatırlatıp operasyonlara katılmaya hazır olduğunu açıkladı.

Bölge ülkeleri, bölgeyi kan gölüne çeviren katil Amerika’nın 2 askeri için taziye açıklamasında bulunma yarışına girdiler.

Bu arada Amerika’nın misillemeyi kime karşı gerçekleştireceği de merak konusu oldu.

Sürekli saldırıda bulunan bir güç, kendisine saldırı yapıldığında karşılık vermeyi misilleme olarak mı ifade eder?

Ortadoğu’nun işgalci ve saldırgan gücüdür Amerika ve son 20 yılda en az 2 milyon insanın ölümüne neden olmuştur. O yüzden Amerika’ya karşı yapılan her saldırı “misilleme” olarak değerlendirilebilir. Hatta hiçbir ülke ve hareketin Amerikan güçlerini hedef alırken “misliyle mukabele” gibi bir güce sahip olmadığını, sadece işgalci emperyalist gücü birazcık rahatsız ettiğini söyleyebiliriz.

Bu arada DAİŞ güçlerinin büyük oranda SDG elinde esir olduğunu ve bunların bir kısmının devşirilerek SDG askeri olarak kullanıldığını da daha önceden yapılan açıklamalardan dolayı biliyoruz.

Buradaki sisi burada bırakıp Avustralya’daki “Yahudi etkinliğine” yapılan silahlı saldırıdan ve o meseledeki komplo teorilerinden söz edelim.

Bazıları Gazze’ye “barış gücü” adı altında “kimi ülkelerin” askeri birlik göndermesinin gündeme geldiği bugünlerde yapılan saldırının “karanlık” taraflarının bulunduğunu iddia ediyor. Hatta bazıları saldırıyı gerçekleştiren kişilerden birinin israil ordusunda asker olduğunu bile iddia ettiler.

Gazze’de yaşanan vahşi soykırım konusunda hiç ses çıkarmamış olan BAE gibi ülkelerin “Yahudilerin öldürülmesi” sonrası abartılı üzüntü ifadeleri ve “terörü kınama” açıklamalarındaki samimiyetsizlik çok belirgindi. Öte yandan saldırıyı engelleyen kişinin Ahmed adında biri olduğu ortaya çıkınca bunun üzerinden “Müslüman teröre karşıdır” açıklamaları yapanların yaşadığı kompleks de dikkatlerden kaçmadı.

İşin içinde komplolar ya da ajan faaliyetleri varsa da, sisli alanlar kafa karışıklığına sebep olsa da insanların çoğunun aklına ilk gelen şey “Yahudi sivillerin öldürülmesi” değil Gazze’de işlenen vahşetin ve soykırımın tüm dünyada soykırım destekçisi Yahudilerin peşini bırakmayacağı gerçeği idi.

Gazzeli mazlumların ahı dünyanın her yerinde soykırımcıların ve soykırım destekçilerinin peşini bırakmayacaktır.

İki yıl boyunca canlı yayın katliam görüntülerine muhatap olan insanların soykırım destekçisi Yahudilerin ölümüne üzülmelerini herhalde kimse beklemez.

Sis ve karanlık soykırımcı katillerin ve destekçilerinin kafasındadır ve onların kin ve nefretten gebermelerine neden olacaktır.

İnsani değerleri kaybetmemiş olanlar için maskeler düşmüş ve insan kılıklı Siyonist vahşiler deşifre olmuştur.