Dos(t)doğru Söylemeli- Şafağa Asılmalı

Abone Ol

Karanlık, kapkaranlık gecedir. Çığlıklar, inlemeler, naralar, öfkeler, uğultular yırtıyor karanlığı. Yırtıyor yüreklerini muhkem kalelerin.

Çelikten maskelerin metalik sesi kılıç şakırdaları arasında kayboluyor. Bin bir surat insan... Biri düştü mü diğeri... Tellallar, krallar ve soytarıları... Ne uyutur ne de uyandırırlar bu derin gaflet deminden...

Sökeceğim şafağı elbet, ama nasıl?

Dışarı kapkaranlık. El yordamı ile Güneş'i arıyorum. Kör misali yürüyorum. Sağa sola elimi uzatıyorum. Takıldığım taşlar saraylardan sökülmüş taşlar. Tökezleyip tökezleyip doğruluyorum. Tutunduğum kimi ellerin "el" olduğunu anlamak uzun sürmüyor, ziftlisinden tiftiklisine… Uzaktan şimşek çakması birkaç ışık... Çarpışan kılıç şuleleri. Tutunacak el aramalı, şafağı sökmek adına.

Elbet sökülecek bu şafak!

Bütün anlaşmalar, sözleşmeler, kadim metinler, gülüşmeler, üleşmeler, yılışmalar; Karanlıklar Saltanatı adına.

Ne Yusuf'un imtihanı bu kadar kuyu bu kadar zindan ne Eyüp'ün sabrı bu kadar hasta ne de Hüseyin'in acısı bu kadar Kerbela; bu kadar uzun bu kadar kan...

Kim sökecek bu şafağı?

Güneşi döndüren biri var elbet. Kaygım, bu sonsuz aydınlıktan bana ne düşeceğidir. Bir od mu bir odun mu?

Şayet ebabiller alırsa gagasına balçığı, gayri benden geriye bir balçık kalır ancak.

Ruhuma üfürülmüş ne varsa benden alır gider.

Banmışım bir kere yüreğimi aşk damlayan Gazze çiçeklerine; bulaştırmışım elime yüzüme. Dahası göğsüme düştü dudaklarımdan. Silinmez bir iz bıraktı düştüğü sineye. Köz oldu kor oldu sonra. Küllerinden göğe yükselen yangınlar üretti. O nedenle sizi öpmemeli Gazzeli çocuk. Çehresine çeperine bulaşmış aşk şiresinden bir bakraca damıtmalı, şifacı kadınlar eliyle. Kurak çöllere, kurmuş yüreklere coğrafyamın. Bir gülistana dönüşmeli serpilen her bir damlasının. Ta ki nasiplensin kürre-i arzın her bir zerresi aşkınızdan bir od ile.

Sökmeli şafak elbet

Çakılı, taşı, kayayı daha kaç bin yıl yoğurmalı bilmem. Kaç milyon fırtına almalı toprak olma sevdasıyla? Hangi muzaffer orduların toknakları ile çiğnemeli? Okyanuslara varan hangi seller sürüklemeli? Giderir mi ki direncini, sertliğini sevdamın, okyanusların en mahrem derinliklerinde. Deyin hele bu kadar sabrı Eyüp'ten kim devşirmeli? Tutun ki direndim, bilmem kaç bin asır ömrü hangi çiçekten devşirmeli?

Bana, sana, taşa ipeksi yumuşaklık veren sihirli sözcüklerden almalı belki. Kelimelerin kahinlerinin eteklerine abanmalı belki de. Zaman ötesi, sen ötesi, ben ötesi...

Belki de sadece ve sadece bütün bu hüneri, “taşlara” hisar bir Gazzeli çocuktan almalı; şafağı ona söktürmeli.