Hazreti Ömer’in hilafet döneminde, 27 Mayıs 639’da İyaz Bin Ganem komutasındaki İslam orduları tarafından fethedilen Diyarbakır, bu tarihten itibaren İslam medeniyetinin önemli merkezlerinden biri haline gelmiştir. Bu fethi sadece Arapların toprak kazanması olarak değerlendirmek, adalet, huzur, ümmetçilik ve kardeşlik gibi İslami değerleri bu coğrafyaya taşıyan ashab-ı kirama büyük bir saygısızlık ve haksızlık olacaktır.

Fetih sırasında İslam ordularına direnen Diyarbakır halkı, fetih sonrasında İslam’ın getirdiği adalet ve merhamet anlayışını benimseyerek kendi istekleriyle İslam’ı kabul etmiş, Sahabenin davetine hızlıca icabet etmiştir. Bu durum, fethin bir “işgal” değil, gönüllerin fethedildiği bir süreç olduğunu göstermektedir.

Programların Önemi ve Toplumsal Katkısı
Düzenlenen fetih programları, genç nesillere tarih bilinci kazandırmak ve topluma dini değerlerini hatırlatmak açısından büyük önem taşımaktadır. Diyarbakır’daki bu etkinlik, okunan ilahi ve ezgiler, sahabe kıyafeti giymiş gençlerin performansıyla sergilenen fetih canlandırmaları, yapılan konuşmalar ve Kur’an-ı Kerim tilavetiyle zenginleştirilerek, katılımcılara tarihî bir yolculuk sunmuştur.
Özellikle İslami dernek ve vakıflar tarafından düzenlenen programlar, gençlerin tarihî olayları doğru bir şekilde öğrenmelerine ve bu olayların günümüzdeki yansımalarını anlamalarına yardımcı olmaktadır. Bu tür etkinlikler, aynı zamanda topluma tarihi köklerini hatırlatmak açısından da önemli katkılar sunmaktadır.

Tarihî Çarpıtmaların Önüne Geçmek
Son yıllarda, bazı çevreler tarafından "Diyarbakır’ın fethi" yerine "Arapların Diyarbakır’ı işgali" gibi ifadeler kullanılarak, tarihî gerçekler çarpıtılmaya çalışılmaktadır. Tarihin en adil idarecisi olan Hz. Ömer (ra) için işgalci tabiri kullanılarak çirkin bir karalama kampanyası yürütülmektedir. Bu tür söylemler, sadece tarihî olayları yanlış yansıtmakla kalmayıp, aynı zamanda toplumsal ayrışmalara da zemin hazırlama niyeti taşımaktadır..

Düzenlenen fetih programları, bu tür çarpıtmalara karşı bir cevap niteliği taşımaktadır. Tarihî belgeler ve kaynaklar ışığında, Diyarbakır halkının İslam’ı kabul etme sürecinin barışçıl bir şekilde gerçekleştiği ve halkın Sahabe-i Kiramı kent için gönderilmiş büyük bir nimet olarak gördüğü gerçeği, bu programlar aracılığıyla geniş kitlelere ulaştırılmaktadır.
Sözün sonu şudur ki; tarihî çarpıtmaların önüne geçmek ve gerçekleri doğru bir şekilde aktarmak için bu tür programların desteklenmesi ve yaygınlaştırılması gerekmektedir.

Muhabir: Mehmet Aydın