Cağaloğlu, basın ve yayının kalbinin attığı bir yerdir. Osmanlıdan bu yana hemen her binasına kitabın, mürekkebin, kültürün ve medeniyetin sindiği bu semt, bağrında nice mütefekkir nice kalem erbabı saklayagelmiştir. Sokaklarında tarihin izini kovalayabildiğiniz bu semtin bir kültür bölgesi olması dahi gündemdeyken, kıymet bilmeden caddelerini arşınlamak da bir garip…
Bu semtin sevdiğim yerlerinden biri olan Üretmen İş Hanı’nda birinci katta merdivenleri çıkarken sağda küçük bir oda vardı. Vardığınızda kapı bazen yarıya kadar bazen de tam açık olurdu. Düzgünce istiflenmiş kitap yığınları arasında beyaz saçlarıyla başı öne eğik vaziyette masaya gömülmüşçesine ufak bir adam görürdünüz. Başını kaldırdığında sizi Anadolu kadar dolu bir bakışla bakıp buyur eden bu adam, Sezai Karakoç’tan başkası değildi. Yüzündeki her kırış, insanımıza giydirmeye çalıştığı “Diriliş” medeniyetinin kıvrılmış yollarından bir parça gibiydi. Sizi süzer ve ağır ağır ama deruni bir yüz ifadesiyle bakardı. Saygı seremonisini bir tuhaf bulur, doğallığı severdi.
Yıllarca bu odanın büyülü havasına kapılan sevenleri onu gördükleri için mutlu, o ise ‘dünyaya sürgün olmanın’ çilesiyle öz vatanına gitmeye umutlu bir halde bakışıp dururlardı.
Kaç defa yürüdüğü sokaklarda ona denk gelenlerin takdir dolu bakışları altında elinde poşetiyle sallana sallana yürüyen bu efsane, halkıyla “beraber yürüdük biz bu yollarda” dizesini sindire sindire yaşar, umarsız bakışlarla kaybolup giderdi.
Belki de hiç düşünmediği ve aklına gelmediği Şehzade Camii avlusunun sağ köşesinde ebedi istirahatgahına kavuşacağını hiç düşünmemişti. Defnedildiği o köşede adeta hayatı boyunca yaşadığı yalnızlığı devam ettirircesine gelip geçenleri gözetleyip kim bilir belki de dinleyip duruyor. Ne de olsa Süleymaniye’ye, Beyazıt’a, Sultan Ahmet’e gidenler önünden geçiyor.
Çocuklarımla kabrini ziyaret ederken bu yalnız makberin tenha köşesi, ilgilerini çekmişti. Dünyada ne kadar yaşarsan yaşa, kim olursan ol bir gün öleceksin gerçeğini, yeniden idrakten kaçamazsın. Ne demişti Üstad:
“Anlatacaktım ölümlerini bir sonbahar eşliğinde
Bir kış güneşliğinde
Fakat baktım bu ölüm değil diriliştir
Tabiatı aşan bir bildiriştir”
Bugün vefatının yıldönümü: Rahmetle, minnetle…