Bismihi Teâlâ.
Günümüz Türkiye’sinde bir öğrenciyi okutmak kolay mı?
Eskiden bir kalem, bir defterle başlayan yolculuk;
bugün neden ailelerin belini büken bir yüke dönüştü?
Teknoloji çağındayız.
Bilgi, parmak ucumuzda...
Ama ne hikmetse masraflar,
bilgi kadar hızlı ucuzlamıyor.
Devlet okullarının asli görevi,
aileye nefes aldırmak değil midir?
Peki, bugün okul ile aile arasındaki bağ ne kadar sağlam?
Gerçekten omuz omuza verilmiş bir dayanışmadan söz edebiliyor muyuz?
Devlet, çocuğu tam 12 yıl boyunca kendi eliyle yetiştiriyor.
Gerekçe belli:
Eğitim vermek, vatandaş yetiştirmek.
Peki, bu uzun yolculuğun sonunda ailelerin yükü azalıyor mu?
Ne gezer… Tam tersine, her yıl katlanarak büyüyor.
TÜİK verilerine göre,
ailelerin eğitim masrafları son beş yılda neredeyse ikiye katlandı.
Sınav sistemi ayrı stres, dershane ayrı dert…
Etüt, özel ders, kaynak kitap, koçluk derken masraf diz boyu.
Evde tencere kaynamadan okula harcama yapmak zorunda kalan binlerce aile var.
Tabiri caizse, “kaz gelecek yerden tavuk esirgenmiyor” ama o kaz bir türlü gelmiyor.
Oysa devletin öğretmeni var.
Derslik var, rehberlik var, kitap zaten ücretsiz.
Peki, bu telaş niye?
Bu koşuşturma niye?
Demek ki ya aileler daha fazlasını bekliyor
ya da devlet okulunun sunduğu eğitim “dağ fare doğurdu”
misali beklentiyi karşılamıyor.
Boşluk büyük.
Bu boşluktan yıllarca Gülen okulları beslendi.
Bugün ise özel okul sektörü adeta “atı alan Üsküdar’ı geçti”.
Sistem, ideolojik çizgilerine gösterdiği özeni keşke eğitimin niteliğine de gösterseydi.
O zaman kazanç sadece para değil, toplumun geleceği olurdu.
Eskiden bir defter bir kalem yetiyordu.
Bugün imkân çok ama gider daha çok.
Velhasıl, “hesap elde, masraf dilden düşmüyor.”
Asıl soruya gelelim:
Devlet okulları görevini tam yapıyor mu?
Yoksa eğitim,
ailelerin sırtında büyüyen bir kambur olarak kalmaya devam mı edecek?
Kalın sağlıcakla…