Çözülmeden çözmek lazım!

Abone Ol

Şiddet ve terör ortamının sonlandırılmasıyla ilgili görüşmeler ve tartışmalar devam ediyor. TBMM’de kurulan Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu da artık işin raporlama safhasında. Partiler komisyona raporlarını teslim ediyor. MHP’nin raporunu teslim ettiği; AK Parti, HÜDA PAR ve CHP’nin de raporlarını teslim etmek için çalıştığı belirtiliyor.

Süreç devam ederken, zaman zaman sürecin ruhuna aykırı açıklama ve beyanların da ortamı zehirlediği görülüyor. Özellikle PKK ve DEM cenahından gelen çıkışlar, “Acaba yine geçmişte olduğu gibi bir hayal kırıklığıyla karşı karşıya mı kalınacak?” şeklinde bir endişeye yol açıyor. Bunun yanında, işin Suriye boyutu da önemli bir gösterge olarak ortada duruyor.

10 Mart Mutabakatı çerçevesinde SDG ile Suriye merkezi hükümeti arasında entegrasyonun sağlanıp sağlanmaması konusu, sürecin seyrini belirleyecek gibi duruyor. Türkiye bir an önce bu entegrasyonun sağlanması gerektiğini savunuyor ve bu konuda taviz verilmeyeceğini belirtiyor. Türkiye’den Suriye’ye yönelik yapılan üst düzey ziyaretler ve askerî sevkiyatlar da işin bir an önce hallolması için ciddiyetin göstergesi olarak değerlendiriliyor.

PKK’nin silahlarını bıraktığı ve kendini feshettiği açıklaması önemli bir eşikti. Şimdi bunun gerçekten olup olmadığı konusu asıl önemli olan. Dün DEM’li Pervin Buldan, Devlet Bahçeli ile yaptıkları görüşmenin ardından yaptığı açıklamada sürecin ikinci aşamasına geçildiğini belirtti. Bu ikinci aşamanın yasal ve hukuki düzenleme süreci olduğunu ifade etti.

TBMM Komisyonu da büyük ihtimalle, partilerin raporlarını sunmalarının ardından kendi oluşturacağı raporda bu vurguları yapacaktır. Ancak işin Suriye bölümü çözülmediği takdirde, buradaki tüm yasal düzenleme süreçleri sağlıklı yürür mü, asıl önemli olan budur.

Tabii tüm bunları, karanlık odakların yürüyen süreçle ilgili bir suikast girişimi veya sabotajı olmadığı takdirde ifade ediyorum. Geçen sefer olduğu gibi ani bir müdahale, süreci tepetaklak edebilir. Buna çok dikkat etmek lazım.

Sorun, irade sahibi insanların bu iradesi çözülmeden çözülmeli. Aksi takdirde yine geçmiş dönemde yaşanan hayal kırıklıklarının yaşanması ve bunun beraberinde bir sürü can ve ekonomik kayıp getirmesi kesindir. Allah korusun.

Bir an önce şiddet ortamı ihtimali devre dışı bırakılsın. Analar artık ağlamasın. Terör ve şiddet taraftarı baronları taltif etmeden, nihai bir çözüm üzerinde yoğunlaşılsın.

“Ben kazanmadan şiddet bitmesin” dürtüsünden, “Şiddet bitsin de kazanan bütün bir millet ve ülke olsun; üstün gelen insanlık olsun” anlayışına evrilmek lazım.

O günleri görmek dileğiyle…