Sosyal hayat dert ve sıkıntılarla dolu. İnsan denen varlığı kuşatan, bazen sevindiren bazen de öfkelendiren olayları saymakla bitmez. Hayat, bu iki yönle örülüdür.
İnsanların olaylar karşısındaki tepkileri, o olaylardan ne kadar etkilendiklerinin açık göstergesidir. Gördüğümüz ve duyduğumuz karşısında bazen öfkelenir, olumsuz tepkiler veririz; bazen de sevinerek, müspet duygularla karşı tarafı mutlu ederiz.
Sevincin, olumlamanın ve doğrulamanın oluşturduğu ortamı tarif etmeye gerek bile yok. Hele bir de doğrulanan, gerçekten doğruysa, işin tadından yenmez. Mutluluk, dal budak salar. Sevinçler paylaşarak çoğalır, insanlar mutlu edilerek huzurun özüne ulaşılır.
Dünyadaki birçok sıkıntının kaynağı ise karşıtlık ve olumsuzlamadır. Elbette yerine göre hak ve hakikati söylemek doğrudur; fakat bunu ifade ediş biçimi de en az söylenen kadar önemlidir. Haklıyken haksız duruma düşenlerin çoğu, bu noktada yanılır.
Hak sahibi sultandır. Sultan olanın meselelere yaklaşımı da bulunduğu makama yakışır şekilde olmalıdır. Usul, o kadar önemlidir ki bazen esastan önce gelir. Ne de olsa güzel bir dil yılanı deliğinden çıkarır. Binde bir de olsa, karşıya olan öfkesini az da olsa dizginleyenin, dünyayı güzelleştirmedeki etkisi hemen fark edilir.
Su gibi yumuşak olanı ne kılıç keser ne kurşun deler. Katı olan ise kesiftir; kesif olan şeffaf değildir, karanlıktır. Karanlık korkutur, güven vermez. Güven ortamının olmadığı yerde ne sevinç olur ne mutluluk.
Bugün çıkan kavgaların, yaşanan cinayetlerin pek çoğu, suçu hep karşı tarafa yükleyip kendimizi temize çıkarma arzumuzdan kaynaklanıyor. Bu, kendimizi koruma refleksiyle, sorumluluğun bizdeki payını da başkasına yüklememizden ileri geliyor.
Trafikte yaşanan kavgaların neredeyse tamamı, hikmetten uzak bir öfke diliyle karşı tarafa yönelmemizden doğuyor. Son zamanlarda yaşanan cinayetler, toprağa verilen gencecik bedenler hep ani bir öfkenin eseri olsa gerek.
Ailede, trafikte, sokakta karşımıza çıkan sorunların büyük bölümü, tepkisel tutumlardan ve öfke dolu çıkışlardan kaynaklanıyor. Oysa azıcık da olsa şu cümleleri söyleyebilsek:
“Haklısınız… Olabilir… Tabii ki olabilir… Niye olmasın… Kusura bakmayın.”
Bu gibi yaklaşımlar, mahkemelerdeki dosyaların yüzde 70-80’ini, sokaktaki kavgaların da neredeyse tamamını bitirebilir.
Bazen trafikte bir bakış ya da sert bir hareket, yalnızca bir el sallamasıyla tamamen tersine dönebiliyor. Hepimiz buna tanık olmuşuzdur.
Öfkeyi dindirecek, karşı tarafın yelkenlerini indirecek, ortamımıza huzur ve sevinç dolduracak sözcüklerden bol bol kullanalım. Zarar etmeyeceğiz.
Gelin, haklılık yarışını değil, anlayışta buluşmayı seçelim. Belki o zaman, dünya biraz daha yaşanır olur.