Çocukların Omzuna Yüklenen Hesaplaşmalar

Abone Ol

Toplum olarak yıllardır konuşmakta zorlandığımız, konuşsak da üzerinde gerektiği kadar duramadığımız bir mesele var: velayet intikamı sendromu… Adını yeni duyanlar olabilir; ancak etkilerini her gün görüyoruz. Boşanma süreçlerinde anne ya da babanın, biten evlilikten duyduğu öfkeyi çocuğa yönelterek, adeta onu bir hesaplaşma aracına dönüştürmesi…

Bir insanın intikam hissiyle hareket etmesi zaten başlı başına zarar vericiyken, bunu bir çocuğun omuzlarına yüklemesi çok daha yıkıcıdır. Boşanmanın acısını, kırgınlığını, öfkesini çocuğun üzerine boca eden ebeveyn, aslında kendi yarasını kapatmak için çocuğun ruhunda yeni yaralar açar. Bu, sadece bireysel bir travma değildir; aynı zamanda toplumsal bir yaradır. Çünkü çocuklar bizim geleceğimizdir, yarınlarımızdır. Ve bugünün travmaları yarının karakterlerini şekillendirir.

Bir anne ya da baba, eşinden intikam almak için çocuğu kullanmaya başladığında ortada artık bir aile meselesi değil, bir insanlık sorunu vardır. Çocuğun diğer ebeveyniyle görüşmesini engellemek, onu manipüle etmek, duygusal anlamda baskı kurmak, yanlış yönlendirmek… Bunların hiçbiri bir boşanma krizinin doğal parçası değildir. Bunlar, bir yetişkinin çözemediği öfkeyi masum bir kalbe yüklemesidir.

Ve açıkça söylemek gerekirse, intikamcı bir ruh hâline sahip kişilere çocuk emanet edilmez.

Çocuk, bir intikam planının parçası olamaz, olmamalıdır.

Bugün toplumda pek çok çocuk, anne ya da babasının bilinçsizce –ve kimi zaman bilinçli bir şekilde– sürdürdüğü bu savaşın ortasında kalıyor. Bir çocuğun en büyük ihtiyacı sevgi, güven ve istikrarken, onu kaosun tam merkezine sürükleyen ebeveynler, farkında olmadan çocuklarının geleceğini karartıyor. Her ne kadar kendilerini haklı görseler de çocuğun ruhunda açılan boşluklar bir gün mutlaka kendilerini buluyor.

Bir çocuk için en büyük acı, sevdiği iki insanın birbirine düşman kesilmesidir. Daha da kötüsü, ebeveynlerden birinin ona hissettirdiği “Sen de onun gibi olma!” baskısıdır. Çocuk, böyle durumlarda taraf tutmaya zorlanır. Bir tarafı seçtiğinde diğerini kaybettiğini düşünür. Oysa çocuk, iki kanatla uçabilir; biri eksik olduğunda hayat dengesini kaybeder.

Ebeveynlerin bir türlü bitiremediği çekişmenin faturasını çocuklara kesmek, kelimenin tam anlamıyla bir ruhsal şiddettir. Bu şiddet görünmez, sessizdir; ama etkileri yıllarca sürer. Büyüdüğünde güven problemi yaşayan, kendisini değersiz hisseden bireylerin çoğu, çocukken bu tür bir çatışmanın ortasında bırakılmış olanlardır.

Anne ve babalar!

Kendi hırslarınıza çocukları feda etmeye hakkınız yok.

Çocuklar sizin öfkenizi taşımak zorunda değil.

Sizin yaralarınızı sarmak zorunda değil.

Sizin intikamınızın bedelini ödemek zorunda hiç değil.

Eğer toplum olarak sağlıklı nesiller yetiştirmek istiyorsak işe önce kendi nefislerimizi terbiye etmekle başlamalıyız. Bencillikten, hırstan, öfkeden arınmadan ebeveynlik emanetini hakkıyla yerine getiremeyiz. Ebeveynlik, çocuğun yanında olmak, onu korumak, onun ruhunu sağlam temellere oturtmak demektir. Çocuğu bir savaşın piyonu hâline getirmek değil.

Çocukların hayalleriyle oynamayın. Huzurlarını kaçırmayın. Onları, kendi aşağılık hesaplaşmalarınızın aracı hâline getirmeyin.

Çocuklar ağlamasın! Çocuk ağladığında tüm dünya kararır.

Bir çocuk güvendiği insanı kaybettiğini düşündüğünde içindeki sevgiye bile yabancılaşır. Ve o çocuk büyüdüğünde, bir başkasına güvenebilmek için yıllarca mücadele eder.

Ebeveynlik bir hak değil, bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getiremeyen, kendi öfkesine hâkim olamayan, çocuğu bir intikam aracına dönüştüren anne ve babalar, maalesef hiçbir surette çocukları hak etmiyor. Çünkü çocuklar kırılgan değil; kırılabilir varlıklardır. Onları kırdığınızda yeniden onarmak sandığınızdan çok daha zor olabilir.

Bir çocuğun ruhunu korumak, bir toplumun geleceğini korumaktır.

Ve hiçbir intikam, bir çocuğun gözyaşına değmez.