Traktörlerle yolların kapatılması, kamu binaları önünde yapılan eylemler ve hükümete yöneltilen sert suçlamalar, Fransa tarımının sürdürülebilirliğinin sorgulandığı bir eşiğe işaret ediyor.
Hayvan Hastalığı ve Toplu İtlaf Politikası
İsyanın fitilini ateşleyen en somut gelişme, sığırlarda görülen bir hayvan hastalığına karşı devletin uyguladığı “tüm sürünün itlaf edilmesi” kararı oldu. Çiftçiler, tekil vakalar nedeniyle bütün hayvan varlığının yok edilmesini orantısız, yıkıcı ve telafisi zor bir uygulama olarak görüyor. Devletin sunduğu tazminatların ise gerçek zararı karşılamaktan uzak olduğu ifade ediliyor.
Bu karar, çiftçiler açısından yalnızca ekonomik değil, psikolojik bir kırılma da oluşturdu. Yıllarca emek verilen hayvanların kısa sürede yok edilmesi, “devlet bizi korumuyor” algısını güçlendirdi.
Serbest Ticaret Endişesi: Mercosur Korkusu
Protestoların ikinci ana ekseni, Avrupa Birliği ile Güney Amerika ülkeleri arasında gündemde olan Mercosur Serbest Ticaret Anlaşması. Fransız çiftçiler, bu anlaşmanın hayata geçmesi halinde daha ucuz et ve tarım ürünlerinin Avrupa pazarına gireceğini ve yerli üreticinin rekabet edemeyeceğini savunuyor.
Çiftçiler için asıl sorun fiyat değil; standart eşitsizliği. Avrupa’da üretim yapan çiftçiler sıkı çevre, hayvan refahı ve ilaç kullanım kurallarına tabiyken, ithal ürünlerin bu standartlara fiilen uymadan piyasaya gireceği düşünülüyor. Bu durum, çiftçiler tarafından “adil olmayan rekabet” olarak görülüyor.
Gelir Sıkışması ve Mesleğin Değersizleşmesi
Fransa’daki çiftçi öfkesinin kalıcı olmasının temel nedeni ise gelirlerin yıllardır baskı altında olması. Gübre, yakıt, enerji ve yem maliyetleri artarken, çiftçinin ürün fiyatı üzerinde söz hakkı sınırlı kalıyor. Tarım zincirinin güçlü halkaları olan büyük şirketler ve perakende devleri fiyatları belirlerken, üretici giderek sıkışıyor.
Bu tablo, tarımın artık geçim sağlayan bir meslek olmaktan çıkıp ayakta kalma mücadelesine dönüştüğü algısını besliyor.
Bürokrasi ve “Yeşil Yük”
Avrupa Birliği’nin çevre politikaları ve Ortak Tarım Politikası kapsamındaki düzenlemeler de protestoların arka planında önemli yer tutuyor. Çiftçiler, artan denetimler, evrak yükü ve çevresel koşullulukların destekle değil cezayla geldiğini savunuyor.
Özellikle küçük ve orta ölçekli çiftçiler, bu düzenlemelere uyum sağlamak için gereken maliyet ve zamanın altından kalkamadıklarını belirtiyor.
Protestolar, hükümete yönelik derin bir güvensizliği de ortaya koyuyor. Çiftçiler, kararların Paris’te alındığını, sahadaki gerçekliğin dikkate alınmadığını düşünüyor. Bu nedenle eylemler yalnızca ekonomik talepler değil, “bizi dinleyin” çağrısı niteliği taşıyor.
Hükümetin protestoları yumuşatmak için zaman zaman “geri adım” sinyalleri vermesi, sorunun geçici olarak bastırılabileceğini ancak kalıcı çözüm üretmeden öfkenin dinmeyeceğini gösteriyor.