CHP'ye kapatma davası açılacak mı?

Abone Ol

Cumhuriyet Halk Partisi bugünlerde kendi eliyle ördüğü skandallar ağının altında eziliyor. Yerel seçimlerin ardından göreve gelen CHP’li belediye başkanlarına ve yöneticilerine yönelik ardı ardına gelen operasyonlar, partinin yüzüne yapışan "yolsuzluk, kara para ve rüşvet" etiketinin ötesine geçerek, çok daha vahim ve milli hassasiyetleri sarsan bir boyuta ulaştı: Casusluk ve terör bağlantısı iddiaları.
Artık mesele, birkaç belediye başkanının münferit hatası değil; devasa bir rant ve çıkar organizasyonunun, ülkenin en büyük siyasi partilerinden birinin çatısı altında kurulup kurulmadığı meselesidir.
CHP’li belediyelerde yürütülen soruşturmaların listesi, bir belediyecilik karnesi değil, adeta organize bir suç yumağı ağıdır. Ağırlıklarına göre bu iddialar, partinin sadece mali değil, milli güvenlikle ilgili ciddi bir krizin merkezinde olduğunu göstermektedir:
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) üst düzey yöneticilerine ve Başkanına yönelik başlatılan "Siyasal Casusluk" soruşturması. Bu, suçlamaların ulaştığı en tehlikeli noktadır. İBB veri tabanının, yani 16 milyon İstanbullunun verilerinin, hangi yabancı odaklara ve amaçlara hizmet için sızdırılmak istendiği iddiaları, konuyu basit bir adli vakadan çıkarıp, ulusal güvenlik meselesine dönüştürmüştür.
Ayrıca Esenyurt Belediye Başkanı’na yöneltilen "Terör Örgütü Üyeliği" suçlaması da CHP'nin "kent uzlaşısı" adı altındaki tehlikeli siyasi manevralarının hukuken de sorgulanmaya başlandığının en somut işaretidir.
Adana Büyükşehir, Büyükçekmece ve diğer pek çok belediyede ortaya saçılan rüşvet, ihaleye fesat karıştırma ve organize suç örgütü iddiaları. Bu halkın kaynaklarının nasıl sistematik bir şekilde yağmalandığını gözler önüne sermektedir.
CHP yönetimi, her skandalda olduğu gibi bu iddialara da hemen "siyasi kumpas" kalkanıyla karşı çıkmaktadır. Ancak bir partinin bu kadar çok sayıda yöneticisinin, bu kadar ağır suçlardan yargılanması ve tutuklanması, aklıselim sahibi herkesin zihninde büyük bir soru işareti bırakmaktadır: Bu gerçekten kumpas mı, yoksa sistematik bir çürüme mi? Artık mızrak çuvala sığmıyor gibi görünüyor!
Peki bunun partiye hukukî bir karşılığı olmayacak mı? Anayasa Mahkemesi içtihatlarına göre, bir siyasi partinin temelli kapatılması son derece zor bir süreçtir. Bireysel yolsuzluklar partiyi kapatmaz. Ancak, ortadaki iddiaların niteliği, hukuki olarak en ağır yaptırımların tartışılmasını gerektirmektedir.
Casusluk ve Terör Örgütü üyeliği gibi suçlar, partinin kapatılma gerekçesi olan "Devletin bütünlüğüne aykırı eylemlerin odağı haline gelme" tanımına en yakın fiillerdir. Yargıtay Başsavcılığı’nın bir kapatma davası açabilmesi için, İBB'deki casusluk faaliyetlerinin veya terörle bağlantılı eylemlerin, CHP'nin kurumsal yönetimince desteklendiğini ve benimsendiğini ispatlaması gerekmektedir. Bu zor bir hukuki süreçtir; ancak iddiaların vahameti, Başsavcılığı harekete geçmeye zorlayabilir. Çünkü bütün bu süreçte parti kurumsal olarak suçlulara destek olmuş ve arka çıkmıştır. Bu tavır elbette yargının gözünden kaçmayacaktır!
CHP için en gerçekçi ve mali açıdan yıkıcı tehlike ise Devlet yardımından mahrum kalmaktır.
AYM, temelli kapatma yerine, dava konusu fiillerin ağırlığını dikkate alarak partiyi Devlet yardımından kısmen veya tamamen yoksun bırakma kararı verebilir. Böylesine yaygın bir organize yolsuzluk, terör bağlantısı ve en nihayetinde casusluk suçlamaları, Yargıtay tarafından açılacak bir davada, partinin dürüstlük ve Anayasal ilkelere aykırı hareket ettiğine dair tartışmasız bir delil yığını oluşturacaktır. AYM'nin bu kadar çok ve ağır iddia karşısında, CHP'ye sağlanan mali desteğin kesilmesine karar vermesi, partinin finansal ve siyasi olarak çöküşüne giden yolu açacaktır.
CHP, "mağduriyet" tiyatrosunu bir kenara bırakmalı, bu kirli ilişkiler ağını kendi içinde temizlemeli ve halka hesap vermelidir. Aksi takdirde, önümüzdeki dönemde sadece koltukları değil, bizzat varlığı tehdit altında olacaktır.