Çare, Ümmetin Vahdetidir

Abone Ol

Devlet Bahçeli'nin "ABD ve israil şer koalisyonuna" karşı Türkiye'nin Rusya ve Çin'le kuracağı 'TRÇ' ittifakı çağrısı ile "Kudüs düşerse Ankara kaybeder, İstanbul kavrulur" sözleri, gündemi meşgul etmeye devam ediyor.

Bu sözler öylesine mi söylendi yoksa alttan pişirilen bir sürecin ilanı mı, Trump-Erdoğan görüşmesi öncesi ABD'ye yapılan bir blöf mü?

Farz edelim ki böyle bir niyet var ve bunun yapı taşları döşeniyor. Türkiye, aktif bir NATO üyesi. Türkiye'nin de altına imza attığı NATO belgesinde Çin ve Rusya, düşman olarak ilan edilmiş. Ukrayna üzerinden NATO, Rusya ile savaşta.

Türkiye, askerî ekipman, araç ve gereç alanında eskisi kadar olmasa da hâlen Batı'ya bağlı. Parasını ödediği hâlde alamadığı F-35 savaş uçakları yerine F-16 ve Avrupa üretimi Eurofighter savaş uçağı almak için kapılarını aşındırıyor. Rusya'dan aldığı S-400 füzelerinden dolayı düşman ülkelere uygulanan yaptırımlara maruz kaldı. AB üyeliği, hâlen hükümetin hedefleri arasında.

Çin ve Rusya ile Türkiye'nin bir pakt kurması, NATO ve Türkiye'nin birbirlerini gözden çıkarması demektir. Bu, Batı menşeli silahların yerine Çin ve Rus yapımı silah ve ekipmanların gelmesi anlamına gelir.

Peki, ABD ve NATO yerine tercih edilecek Rusya ve Çin, Türkiye ve coğrafyamız açısından ne kadar güvenlidir? Bundan, "NATO ve ABD güvenlidir" manası çıkarılmasın.

Rusya'nın bugüne kadar Kudüs ve Gazze diye bir derdi olmadı ve Siyonist israille bir sorunu olmadı. Suriye hava sahasını kontrol eden ve Esed ile müttefik olan Rusya, Suriye'yi her gün bombalayan Siyonist uçaklara tek bir mermi bile atmadı. Gazze'de devam eden soykırıma, İran, Lübnan ve Katar'ın Siyonistlerce bombalanmasına karşın fiili olarak ortaya bir şey koymadı.

ABD ve Batı dünyasının Ukrayna'ya aleni ve her türlü desteği vermesine rağmen, israil ve ABD'nin İran'a saldırısına karşı laftan öteye geçmedi. ABD'ye misilleme için de olsa İran'ın ihtiyacı olan uçak ve füzeleri vermekten kaçındı.

Kırım'ı ilhak eden, Kafkasları ve Ukrayna'yı işgal eden, Libya'da Türkiye ile karşı karşıya gelen ve tarih boyunca emperyal politikalar güden bir Rusya ile karşı karşıyayız.

Çin, bizden 7 bin km uzakta. Ne geçmiş bir tarihimiz ne de ortak kültürümüz var. Şu ana kadar ne ahlaki ne de insani ilke ve değerleri olmadı. Komünist olduğu hâlde pratikte kapitalist, menfaat ve çıkarlarını gözeten bir stratejiyi sessizce yürütmektedir. Tayvan'ı işgal etme emeli ve Müslüman Uygurlara uygulanan asimilasyon ve zulmü görmekteyiz. Devasa gücüne rağmen Gazze'deki soykırıma karşı bir İspanya'nın yaptığını yapmadı.

Gazze'de başlayan yangının sadece Filistin ile sınırlı kalmayacağı kesindir. Ne Türkiye ne de başka bir ülke tek başına bu yangınla başa çıkamaz.

İttifak mı arıyoruz?

Buyurun…

Komşu, kardeş, soydaş, akraba, binlerce yıl kader birliği yaptığımız devasa bir ümmet coğrafyası var. 600 yıl boyunca bu coğrafyanın liderliğini ve idaresini yapan bir Osmanlı gerçeği var. Ümmetin bu zor ve zahmetli günlerde mazlumlara hami olma, önderlik ve baş olma beklentisi var. Başka paktların sıradan, değersiz bir üyesi, zalimlerin değirmenine su taşımak yerine, bu büyük coğrafyanın lideri ve başı olmak var…

Elbette mazlumlara hami olma, önderlik ve baş olmanın da bir bedeli ve raconu vardır.

Bu, iman, kardeşlik, cesaret, geniş ufuk, çok çalışma, bedel ödeme ve büyüklükle orantılı liderlikle olacaktır. Ne demişler, 'Önderlik, öne geçenindir.'