Çalıştay’la İlk Vadiyi Geçerken

Abone Ol

Hiç uzatmadan en başta söyleyelim:

Karın ağrıları, Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayının konusu, içeriği ve sunumlar değil ve tabi ki sonuç bildirgesi hiç değil. Yine içlerinde çok büyük olup ağızlarından dışarı taşan kinleri, Kürdistan kelimesine de değil, Kürtçe ana dil veya anayasa değişikliği gibi taleplere de değil.

Hazımsızlıkları mevzunun kendisi değil bu mevzuyu kimin gündeme getirdiği.

Yoksa yukarıda bahsedilen hususların çok daha fazlasını, neredeyse iktidarından ana muhalefetine, gazetecisinden, akademisyenine bir şekilde ağzına almamış hiç kimse kalmadı.

Eğer bu çalıştayı harfi harfine aynısıyla DEM de dahil küçük yahut büyük hacimde başka bir parti yapsaydı asla bu tepkiyi vermeyeceklerdi.

Kaldı ki, son birkaç gündür öfke nöbetleri geçirenler; MHP liderinin “Öcalan silah bırakma çağrısı için meclise gelebilir” sözüne bile bu denli hakarette bulunmadılar, hatta bin bir hikmet aradılar.

Bütün karın ağrıları, HÜDA PAR’ın her türlü varlığı.

Sesinden soluğundan, fikrinden, zikrinden rahatsızlar.

Gölgesinden, hayalinden, iyi niyetinden, memleket için taşıdığı ümidinden, heyecanından, şevkinden rahatsızlar.

HÜDA PAR, güneşin doğuşunu övse, güneşe lanet okuyacaklar. Ülkenin birliği dese o söylediği birliğe, dirliği dese o dirliğe kuşku tertip edecek kadar cüretkarlar.

Halbuki bu belde, kangren olmuş sorunların, çözümsüzlüğe mecbur edilmiş problemlerin kaymağını yiyenleri dinlediği sürece önünü görmesi muhaldir.

Yalandan, iftiradan, yaygaradan başka hiçbir müspet önerileri, hakikatli teklifleri, ıslah edici telkin ve tavsiyeleri olmayanlar, kamu vicdanında mahkûm edilip sahte şöhretleri çöpe atılmadıkça bu geminin sahil-i selamete çıkması mümkün değildir.

Şu diyarın en büyük düğümünden bahsediyoruz.

Nice cana mal olmuş, maddi bedelinin ise hesaptan vareste olduğu bir yara.

Ve Diyarbakır, belki de ilk defa inanç temelinde oldukça farklı kesimlerden birçok davetliyi gayet samimi ve yapıcı bir havada buluşturan bir çaba ve gayrete şahid oldu.

Sorunun bir ayağını teşkil eden kafatasçı din ve memleket düşmanlarının azaları hakkı duyacak veya görecek keyfiyette olmadığı için bilindik tavırlarının bir değeri olmadığı gibi onlarla ırkçılık paydasında buluşanların da kıymeti harbiyeleri yoktur.

Adaletsizliğe karşı diri olan ruhların bir araya gelmesine vesile olmanın mutlaka dünyada kısa ya da uzun vadede bir karşılığı olacaktır.

Kendi gölgelerinden korkarak gelecek endişesi pazarlayanlar da halkları, tapındıkları güce kurban etmekten geri durmazlar.

Zor olan yolun kendisi ya da o yola girmek değil istikametten ayrılmamaktır. Bu da ancak İslam’ın hassas dengelerinden şaşmamakla olur.

Hislere yenilmeden, tepkiselliğin ve aceleciliğin rüzgarına kapılmadan.

Toptancı, ötekileştirici, tahrik edici, kestirip atıcı, keskinliklere karşı hazer ile.

Belki de bunun Simurg’a giderken geçilecek vadilerin ilki olduğunu sadece öfkeyi yutmayı değil belki çok daha ötesini de iktiza ettiğini bilerek.

Sabır, sebat, şükür, tevekkül, sa’y, hüsnü zan, tevazu gibi mevcut şahs-ı manevinin tüm gereklerine ihlas ile sarılarak..

Sırf Allah adına Allah için -celle celalühü-.

“Şüphesiz ki Allah, adil davrananları sever.” (Hucurat 9)