Diyarbakır’da 15-16 Şubat tarihlerinde gerçekleştirilen “Kürt Meselesine İnsani Çözüm Çalıştayı” oldukça önemliydi.
Farklı siyasi görüşlerden ve sosyal katmanlardan önemli isimlerin katıldığı programda verilen mesajlar hem “meselenin” anlaşılması hem de çözümün ehemmiyeti açısından ciddi bir zeminin var olduğunu, atılacak samimi adımların “çatlak seslere” rağmen toplumda karşılık bulacağını gösterdi.
Katılımcı ve konuşmacıların ortak kanaati çalıştayın faydalı olacağı ve bazı bariyerlerin kalkması için katkı sunacağı yönündeydi.
Konuşmacıların çoğunun salonda asılı olan resimlere vurgu yapması geleneğin ve inanç değerlerinin sorunların çözümünde ne kadar önemli olduğunu bir kez daha ortaya koydu.
Programda akademik ve tarihi sunumların dışında coşkunun eksik olmadığı konuşmalar, hatıralardan önemli anekdotlar iz bırakıcı etkiye sahipti.
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, açılış konuşmasında söyledikleriyle çalıştayın tarihi önemine vurgu yaptı ve şu sözlerle meseleyi özetledi: "Meselemizi sulh yoluyla adalet temelinde halletmek mecburiyetindeyiz. Zira meselenin çözümsüz kalmasının sonucu; emperyalist müdahalelere açık hale gelmiş huzursuz bir coğrafya, heba olan nesiller ve ekonomik çöküntüdür."
Çalıştayın sonuç bildirgesinde ise tabir yerindeyse meselenin “röntgeni” çekildi.
Burada “Kemalist resmi ideolojinin dayatmaları neticesinde ortaya çıkan” şeklindeki vurgunun “bir yerleri rahatsız etmesi elbette bekleniyordu ve nitekim çalıştayın bitiminin üzerinden birkaç saat geçmeden bir açıklama yapıldı.
Sonuç bildirgesi üzerinden; ama aslında sonuç bildirgesi ile pek de alakası olmayan suçlama ve hakaret ifadeleri kullandı Cumhurbaşkanı başdanışmanı.
Herhalde sonuç metni de dikkatle okunmamıştı, çünkü kısacık bir açıklamada çelişkiler ardı ardına sıralanmıştı.
Mesela şöyle demişti danışman: “Türkiye’yi bölme hedefli Emperyalist dış Kürt sorunu projesini referans alıp güya insani çözüm çalıştayı yapanlar sonuç bildirgesiyle açıkça ve arsızca Türkiye’nin bölünmesinden yana olduklarını ilan ettiler.”
“Dış Kürt projesi” bu bildirgenin neresinde ya da hangi zeka ürünü çıkarımla bildirgeden “bölünmeden yana olunduğu”nun anlaşıldığına dair bir şey yazmamış danışman. Bir cümlede “Emperyalist dış Kürt sorunu projesini referans alıp” derken birkaç cümle sonrasında “Hele İslam’ı istismar ederek referans yapan ve bu bölünme projesine dayanak üretme çabaları” ifadeleri danışmanın öfkeden dolayı sağlıklı düşünme yetilerini bir tarafa bıraktığı ve bundan dolayı çelişkiler içinde yuvarlandığını gösteriyor.
Doğrusu bu kadar mutedil ve çözüm odaklı bir organizasyonun bu derece nefret diline muhatap olmasını anlamak zor.
Sosyal medyadan “Marksist kökenli” olduğunu öğrendiğimiz danışmanın bu derece Ortodoks bir Kemalist anlayışla meseleleri değerlendirmesi ve geçmişte yaşanmış faşizan uygulamalara bile tepki göstermemesi ideolojik fanatizmle izah edilebilir belki. Ama Türkiye’nin yüz yıllık kangren halini almış bir sorununa çözüm için atılan adımlara verdiği tepkilerden yola çıkarak böyle bir zihniyete sahip birinin devletin merkezinde “danışman” sıfatıyla bulunuyor olmasının izahı olamaz.
Sanırım ideolojik fanatizmi de göz önünde bulundurarak danışmanın asıl tepkisinin sonuç bildirgesinin şu maddesine yönelik olduğu söylenebilir:
“Kürtlerin hak talepleri ve hassasiyetleri dikkate alınmadan yüzyılların oluşturduğu sorunları çözmek mümkün değildir. Bu hassasiyetlerin başında İslam gelir ve İslamî değerlere aykırı hiçbir çözüm modeli Kürt halkı nezdinde karşılık bulmayacaktır.”