Büyüyen Güven Boşluğu

Abone Ol

Ölüm gibi bu alemin en keskin hakikatlerinden biri de herhalde dilimizden pek düşmeyen şu deyimin anlattığıdır: “Tabiat boşluk kabul etmez.” Üstelik bununla birlikte kullandığımız bir çok niteleme de varken: Hava boşluğu, karın boşluğu, otorite boşluğu gibi.

Bir engel yoksa boşluğun doğru veya yanlış bir şeyle dolmaması mümkün değildir. Üstad Bediüzzaman, mesela uzayın da asla sınırsız bir boşluk değil esir maddesi ile dolu olduğunda hayli ısrar eder.

Boşluk, sadece tabiatın direndiği fizikî bir olgu değil, sosyoloji, psikoloji, felsefe ve dolayısıyla dinin de kesinlikle kabul etmeyeceği bir husustur. O yüzden modernizmi emziren nihilizm veya ona yakın fikirlerin savunduğu anlam ve değer boşluğu, tabiatın ve insanın ontolojisine, fıtratına karşı bir meydan okumadır. Ortaya çıkardığı sonuç da meydandadır.

Kur’an-ı Kerimin temel esası da “boş yere”, “boşuna” ve “başıboş” yanılsamalarını ortadan kaldırıp onu hidayetle doldurmaktır.

Mesela tefekkürle hedeflediği budur:

“(Ve derler ki) Rabbimiz sen bunu boş yere yaratmadın.” (Âl-i İmran 191)

“İnsan, kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyamet 36)

“Sizi boşuna yarattığımızı ve Bize döndürülmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü’minun 115)

İnsanı boş işlere dalmaktan men ederken cehennemdekilerin itirafını kullanır:

“Boş şeylere dalanlarla birlikte biz de boş şeylere dalardık.” (Müddessir 45)

Hatta Mevlâ Subhânehu ve Teala, inanan kulunu boş durmaktan da nehyeder:

“Boş kaldığında hemen başka işe koyul!” (İnşirah 7)

Bugün içinde yaşadığımız toplumun en önce ve en fazla konuşulması gereken tarafı güven boşluğudur. Belki de paylaşımlarımızın en ağırlıklı mevzusu bu olmalıdır.

Güven duygusunun merkezi kalptir. Kalp ise şüphe, tereddüt, kırıklık, katılık, kararma, gıdasızlık, bakımsızlık gibi sebeplerle bozulduğunda sorumluluk, itimat, sadakat, vefa, insaf, merhamet, muhabbet ve kararlılık gibi kritik fonksiyonları zayıflar.

Ve bunlar boşalınca yerine ya sahteleri, ya da zararlı ve zehirli olanları dolar. Bugün bütün yatırımını kalpte oluşan bu boşluğa yapanların devasa müşteri portföyünün olması esef vericidir.

“Onlar, iman etmiş ve kalbleri Allah zikriyle yatışmış olanlardır. Evet, iyi bilin ki, kalbler Allah'ın zikri ile yatışır.” (Ra’d 28)

Allah azze ve cellenin zikriyle, Kur’anla, namazla, duayla, tevbe - istiğfarla, hayır hasenatla doldurularak onarılmayan bir kalbin güven açığı asla kapatılamaz.

Dinden uzaklaştırılarak kalpleri boşaltılan birkaç milyarlık kalabalığın içindeki boşluğu tik tok gibi popüler araçlarla doldurma çabası, beşerin kıyametini koparacak kadar ürkütücü bir güven bunalımını beslemeye devam ediyor. Ve maalesef, bu ülke de bundan nasibini fazlasıyla almış durumda.

Laikliği koruma uğruna ülkenin geleceğini mahveden anlayışlara pirim verildikçe, bu diyarda da boşalan kalpler, sanattan, medyadan, siyasetten alabildiğine boş batıl şeylerle dolmaya devam edecektir.

Tevhidden yoksun bir etik seferberlik ise, Danimarka gibi sadece kamu hukukuna dayalı toplumlarda göreceli olarak mantıklı sayılabilir. Ama tüm varlığını dine borçlu olan bu toplumda Peygamber Efendimiz(sav)’in Sünneti Seniyesini merkeze almayan ve onun övülmüş ahlâkına dayanmayan hiç bir şey güven getirmez. Güvensizliğin arka yüzü ise adaletsizliktir.

Bazıları da sorunun çözümünü Kemalizm’e tam bir huşu ve ihlasla yeniden büyük bir şevkle dönmekte görüyor. Sanki bir asırdır başka bir şey yapılıyormuş gibi. Hatta iki asırdır..

Neyse kim hangi yöne dönerse dönsün. Ehli imanın kıblesi bellidir.

Boşluğun ne ile doldurulacağı da bellidir.

Mevlâ Kur’an ve Sünnetten hissemizi ziyade eylesin.