Birkaç gün içinde sosyal medyaya yürek burkan iki görüntü düştü. Görüntülerde, zincir mağazalarda kasiyerlik yapan iki genç kızın, çalışma şartlarının zorluğundan olsa gerek, fenalık geçirdiği görülüyor. Biri zor anlar yaşayarak kasayı terk ediyor, diğeri ise kasanın arkasında yığılıp yere düşüyor. Üstelik düşerken kafasını yan kasanın tezgâhına sert biçimde çarpıyor.
Bu iki görüntü üzerinden çalışanlarımızın koşulları yeniden gündeme geldi. Ekonomik sıkıntılar, yoksul insanları kötü şartlarda çalışmaya zorlarken, elinde imkân olanı da daha insafsız kurallarla çalıştırmaya yöneltiyor.
Bir taraf, ihtiyacı olduğu için neredeyse karın tokluğuna çalışmak zorunda kalıyor; diğer taraf ise bu ihtiyacı fırsat bilerek kapısına gelen gençleri ezdikçe eziyor.
Bu fırsatçılık, tam anlamıyla bir zulüm düzeni oluşturmuş durumda. Asgari ücretle ya da onun biraz üzerinde ücretle gencecik insanlar adeta köle gibi çalıştırılıyor.
Koca mağazaların yıllık astronomik ciroları haberlere konu olurken, çalışan sayısının azlığı sebebiyle günün her saatinde bu mağazalarda müşteri kuyrukları oluşuyor. Az personelle çok kazanıyorlar; çalıştırdıkları işçileri ise âdeta karın tokluğuna çalıştırıyorlar.
Yaygın zincir mağazalarının tümünde personel yetersizliği göze çarpıyor. Sürekli müşterilerden “Yok mu kimse? Bir kasa daha açsanız…” sesleri yükseliyor. Koca mağazada çalışan iki kişiden biri ya yemeğinden kalkmak zorunda kalıyor ya da arkada yaptığı işi bırakarak kasaya koşmak zorunda. Aksi hâlde müşteriden azar işitiyor, hatta “merkeze” şikâyet edilmekle tehdit ediliyor. Karın tokluğuna çalışan işçi kardeşimiz ise, onuru incindiği hâlde ses çıkaramıyor; bir de üzerine özür dilemek zorunda kalıyor. Yani patronun yerine o özür diliyor.
Çalışanların haysiyetini ve onurunu korumak, patronların temel görevi olmalıdır. Kamuoyuna yansıyan bu birkaç görüntü, Çalışma Bakanlığı’ndaki yetkilileri de harekete geçirmelidir. Çalışma ortamındaki zorluklar, haksızlıklar ve ihlaller, müeyyide gerekçesi sayılmalı ve gerekli işlemler yapılmalıdır.
Kasanın arkasında bir sandalyenin olması neden yasak olsun? Çalışan, işini yaptıktan sonra arada bir oturup nefes alamasın mı? Bu kadar gaddarlık kabul edilemez!
“Zincir” sadece marketin adı değil; çalışanların üzerindeki baskının da simgesi hâline gelmiş durumda.
Uzun saatler boyunca ayakta, mola bile veremeden çalışan insanlar kimsenin kölesi değil!
Sadece verime dayalı sistem artık reddedilmelidir. Çünkü burada insan var ve “önce insan” denmelidir.
İşverenler, çalışanlarının yalnızca veriminden değil; sağlığından ve onurundan da sorumludur.
İnsanca çalışma şartları yalnızca çalışanların değil, toplumun da ortak sorumluluğudur. Bunun için herkes duyarlı olmalıdır.
Sonuç olarak işverenlerimize sesleniyorum:
Size kâr getiren bu insanlar çalışanlarınız, köleleriniz değil!
Onlara şefkatle ve insani reflekslerle yaklaşın ki herkes kazansın!