BÖLGENİN ŞEYTANI

Abone Ol

Sudan’ın Darfur bölgesinde hükümetin elinde olan son kent olan Faşir’in düşmesi ve ardından medyada yayılan katliam görüntüleri dikkatleri bu bölgeye ve BAE’nin kirli faaliyetlerine çevirdi.

Sudan hükümetinin ve halkının binlerce kişinin vahşice katledilmesinde en büyük payın BAE’ye ait olduğunu yüksek sesle dile getirmesi Körfez’in bu küçük ülkesinin Amerikan ve israil desteğiyle yaptıkları üzerinde yeniden kafa yormak gerektiğini hatırlattı.

Önce bazı tashihler ve hafıza tazelemeleri yapmak gerekir.

Körfez ile ilgili ortaya çıkan politik hareketlilikte genellikle Suudi’nin ismi ön plana çıkıyorsa da askeri ve istihbarat açısından asıl etkili güç BAE’dir. Suudi ise dengeli bir tavır sürdürme görüntüsü verirken asıl politik tutumunu genellikle Bahreyn üzerinden ifade eder.

Mısır’daki Sisi darbesinde sanılanın aksine asıl güç Suudi değil BAE’dir. Keza Yemen’e müdahale söz konusu olduğunda da görüntüde Suudi olsa da israil politikalarını bölgede uygulama konusunda BAE çok daha etkindi. Nitekim “Arap koalisyonu” daha devam ederken BAE, Yemen içerisinde kendisine bağlı ayrı bir güç oluşturdu ve stratejik önemde olan bir bölgeyi kontrol altına alıp koalisyonun desteklediği Yemen hükümetini zayıflatma yoluna gitti ve yer yer hükümete yönelik saldırılar gerçekleştirdi.

Somali’nin üçe bölünmesinde etkili olduğu gibi, başkenti kontrol eden hükümetin iki başlı olmasında da emirliklerin etkisi olduğu artık iyice biliniyor.

BAE, Libya’da Rus Wagner güçleriyle beraber uzun süre Halife Hafter’e destek verdi ve toplu katliamlarda ciddi rol oynadı.

İşte Sudan’da yaşananlar da bu anlattıklarımızın devamı mahiyetinde.

Aslında bu yılın Nisan ayında Sudan hükümeti Uluslararası Adalet Divanı’na başvurarak Sudan’da yaşananların bir soykırım olarak tanınması ve bundan dolayı BAE’nin yargılanması talebinde bulunmuştu; ama mahkeme bu konuda kendini “yetkisiz” ilan etmiş ve böyle bir yargılama yapamayacağını açıklamıştı.

Yani Sudan halkı ve hükümeti 200 binden fazla insanın öldürülmesi, 12 milyon kişinin yerinden edilmesi ve 25 milyon insanın açlıkla karşı karşıya kalmasının asıl sebebinin BAE olduğunu çok iyi biliyor.

Darfur meselesi ve BAE bağlantısı konusu anlatılırken genellikle altın madenleri ve diğer kaynaklardan söz edilir; ama bu konuyu tam olarak anlatmaya yetmez.

Adı vahşi katliamlarla anılan HDK ve lideri Hamdan Dagalu (Hamideti) için bölgedeki gasp ve yağmalardan kaynaklı 7 milyar dolar servete sahip olduğu söyleniyor ve bu rakamların birkaç katının BAE’nin eline geçtiği iddia ediliyor. Bunlar büyük rakamlar; ama konu BAE olduğunda aslında çok da bir şey ifade etmiyor.

Mayıs ayında Dubai’yi ziyaret eden Amerikan başkanı ile yapılan anlaşmanın ayrıntıları şöyle açıklanmıştı: 10 yıl içinde BAE, ABD’ye 1,4 trilyon dolar yatırım yapacak…

Şimdi asıl meseleye gelelim.

Yemen, Libya, Mısır ve Sudan…

BAE medyası bu ülkelerdeki tüm çabalarının “Radikal islam ile mücadele” kapsamında yürütüldüğünü söylüyor.

Filistin konusunda da İslami direniş hareketleri karşısında Siyonist işgal rejimine verdiği destek biliniyor.

Birinci ateşkeste yardım malzemesi sokma bahanesiyle BAE’nin Gazze’ye giren kişiler ve ekipman vasıtasıyla soykırımcı teröristlere istihbarat desteği sağladığını İslami direniş hareketleri fark etmişti; ama şartlar gereği bunu çok sonra açıkladılar.

Gazze’de ortaya çıkan hain grupların da finansmanının BAE tarafından sağlandığı güçlü bir iddia olarak ortada duruyor.

Yani işin aslı BAE dediğimiz yapı, Amerika ve israilin yapamadığı işleri yapan, esvabından dolayı Siyonistlerin giremediği yerlere giren ve tüm İslam dünyasında İslami yapı ve hareketlerle mücadele etmeyi kendisi için temel misyon olarak kabul eden emperyalizmin vekalet güçlerinden biridir.